Onlara insan olmayı öğreteceğim.
----------------
Kraliçeler birbirine kavuştu,
Kavga etti, gürültü yaptı.
Fakat kimse birlikte yaşamayı kabul etmedi.
Bir çok melek geldi,
Hepsi bir oldu,
Hep barış oldu.
Ben ise bir kraliçeyim,
Çok isterdim bir melek olmak.
Dünyaya barış sağlamak.
Biraz olsun umursanmak.Bende o kavga eden, savaş açan kraliçeler gibiydim. İyi niyetten yoksun ve kimsenin hoşnut olmadığı biriydim. Bu yüzden yalnızım, sevenim yok ve 3-5 yalan dostum var. Bu dostlar nereye kadar yanınızda? Fazla uzakta aramayın, arkanızı döndüğünüzde sizden nefret edecekler.
Sanırım az olsun sevilmeye ihtiyacım var. Ben melek bir kraliçe olacaktım. Bunun uğruna bedel ödesemde, bir seferlik bir bedel karşılığında yıllarca hüküm sürecektim. Bu kulağıma cazip geliyordu, reddedilmeyecek bu teklifi geri çevirmek olmazdı.
"Vazgeçtim, kraliçe olmak istiyorum."
Bu karar artık benim yaşam biçimimi değiştirecekti. Oradaki kadın sanki bir çalışan alırmışcasına bir kaç soru sordu.
"Sizi ne diye tanısınlar?"
"Melek kraliçe."
"Dünyaya vaatlerde bulunmanız lazım."
"Tek vaatim şu ki, onları diğerleri gibi köle olarak görmüyorum. Ben onları sevecek ve sayacağım."
Dünyanın her yerinde, aynı anda, aynı günde bir anons verildi. Artık herkes duymuş olacak ki, küçük çaplı bir kaos başladı. Ben dünyanın merkezinde bir sarayda yaşıyordum. Kısa süre içinde bir çok insan kapılara dadandı. Kapılardaki güvenlikler olayı kontrol altına almaya gayret gösterse de bir kaç kişi içeri girmiş ve bana sesleniyordu. Bir süre sonra bu gürültüye dayanmayıp koskocaman balkonumdan baktım onlara. Kalabalık sinirli, bir kadın ise sakindi. O kadını bir güvenliğe gösterdim ve yanıma çağırttım. Kadın yanıma yavaşça geldi ve buruk bir gülümseme ile yüzüme baktı.
"Sen bir şey mi demeye geldin?"
"Yalnızca burada çalışmak istiyorum, bir hizmetçi olabilirim." Dedi. Çaresiz görünüyordu, onu bu işe almak en iyi fikir olacaktı fakat yaşı gereği tüm sarayı ona temizletemezdim.
"Ama yalnızca benim özel hizmetçim olacaksın, sana özel kıyafetler yaptıracağım." Dedim. Bu onu sevindirmişti, ona bir saat verdim ve bir süre sonra kalabalığın sesinin gittiğini duydum, kulağımda artık insan bağırışları değil, birbirinden güzel kuş cıvıltıları vardı. Huzurlu bir geceye kavuşmuştum.
-------
Saat gece 3 sularında kapıdan gelen sert darbe sesleri kulaklarımda yankılandı. Bir kaç güvenliğin o bölgeye ışık tuttuğunu gördüm. Bembeyaz parlayan ışıklar gözlerimi alıyordu. Aniden sert bir bıçak darbesiyle bir güvenlik yere yığıldı. Diğerleri müdahale ederken diğer taraftan birinin girdiğini gördüm, neyse ki saray kalabalıktı ve her yeri güvenlik sistemi ile kuşatılmıştı. Bir süre sonra o adamın yüksek sesini duydum, güvenlik onu tutmuştu ve o sinirliydi. Sarayın en altındaki zindan ayarında bir odaya onu hapsettiler ve sonunda yeniden sessizliğe kavuştum.
Sabaha kadar bir çok farklı insan geldi. Bazıları masum olsada, delirmiş suçlular da çoktu. Zorla uyumustum, ilk günüm olduğunu düşünerek bunları pek kafaya takmamıştım. Bugün halka kendimi sevdirecektim. O sırada etrafa baktım, hiç bir şey gözüme eskisi gibi gelmiyordu. Çünkü şuan gözlerim etrafta dolaşırken dönüp dolaşım kapıya gidiyordu, biri giriyorsa diye hazırlıklı olmak istiyordum. Buda bir çok şeyi kaçırtıyordu bana. Bir süre sonra arabamla dışarıda gezdim, camdan dışarı bakarken beni sevenleri gördüm, bir çokta sevmeyenimi. O sırada aklıma bir fikir geldi. Beni sevenlerle bir ülke kuracaktım ve daha huzurlu olacaktım. Fikrimi bir çok kişiyle paylaştım, ben dünyanın sahibi olsam da burası yani dünyanın merkezi de benim ülkem olacaktı. Bir sürü kişi topladım, düşündüğümden fazla insan vardı, bu beni mutlu etmişti. Diğer insanlar ise başka ülkelere gittiler. Sonunda daha huzurlu bir hayat.
Canım kahve çekiyorken hizmetçim bana bir kahve getirdi, o sırada ismini sormaya fırsat bulamadığım aklıma gelmişti.
"Adın neydi bu arada?"
"Asil."
Gülümsedim ve kahvemi yudumlarken ağızımdan püskürttüğüm kahve çalışma masama kadar fırladı. Bu kahve acıydı.
"Şekersiz yapmıştım, özür dilerim. Kahvenizi nasıl istersiniz?"
"Kahve içmekten vazgeçtim." Dedim en kibar konuşma biçimimle. Elimden geldiğince yardımcı olmaya ve iyi davranmaya çalışıyordum. Asil mahçup bir şekilde mutfağa geri gitti. Bir kaç işini halledecekti. Dünyada gördüğüm manzara beni hoş karşılamamıştı. Gerçekten çoğu pişmanlıklarıyla yüzsüzleşmiş, kime göre, neye göre konuşacaklarını bilmiyordu. Özellikle de pişmanlıklar yalandan, dilenen af'lar boşaydı. Fakat benim dünyam bunu kabul etmiyor. Benim kurallarım vardı.
Kimse kimsenin yüzüne bakmayacak pişman olunca, özür dileyip geçiremeyecek. O kadar çok akıllarına kazıyacağım ki bunları, onlara insan olmayı öğreteceğim.
İnsanlık nedir asırlar önce unutulmuştu. Şuan ise en küçük kalıntısına dahi ulaşılamazken, insanlıktan bahsediliyor. Benim sistemim bambaşka ve gerçeklere dayalıydı, bu yüzden insanların hoşuna gitmiyordu. Sonuçta gerçekler insanların sevmediği bir kavramdı. Gerçeklere katlanmak, alışmak zordu ve herkes bundan cayıyordu. Kendi saçma kurallarını koyup buna göre yaşıyordu.
Kısaca söylemek gerekirse, insanlık öleli yüzyıllar olmuştu ve onu tekrar diriltmek imkansızdı. O yüzden yeni bir insan olarak dirileceğiz.
Bir kraliçe doğdu,
Meleklere aşık oldu.
"Bir kraliçe melek olamaz."
Kraliçe pes etti.
Yepyeni biri girdi hayatına,
Beyaz atlı bir prensin annesi.
Öylede kibar, öylede güzel.
Oğluda bir o kadar çekici,
Gözleri gözlerine değer,
Elleri ellerine eller.
Yarını yok gibi sever.
Sonsuza dek kraliçem der.
Her seferinde aşkını ilan eder,
Her daim karşılıksız sever.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kristal Taç
Fantasia"Taştan yapılmış tahtım ve kristal bir tacım olacak." Sahilde bulduğu kristali eve götüren Doğa, kristalin ne olduğunu anlamaya çalışır. Fakat, hiç bir yerde bu kristalle ilgili bilgi bulamaz. Bir kaç gün yaptığı küçük incelemeler sonucunda, kristal...