Chaeyoungun dediklerine cevap veremediğimden yaklaşık 10 dakikadır çiğnediğim jelibonlar artık dişimi ağrıtmaya başlamıştı. Paketi usulca çantama yerleştirmiş ve otobüsün ne kadar da sessiz olduğunu farketmiştim. Uyumayan tek kişi otobüsü kullanan Jeongyeon ve bendik.
Biraz uyuyabilme umuduyla oturduğum yerde biraz aşağıya kaymıştım ancak yaptığım azıcık ses Chaeyoung'un kıpırdanmasına sebep olmuştu. Kıpırdanması durduktan sonra kafamı pencereye çevirmiş ve kulağıma kulaklıklarımı takmıştım uyuyabilme umuduyla. Tam gözlerim kapanırken sağ omzumda hissettiğim ağırlık nefesimi tutmama sebep olmuştu. Chaeyoung, yorgun olmalı ki iyice koluma gömülmüştü bir yastıkmışım gibi.
Kıpırdamamalıydım, eğer bir santim bile kıpırdarsam geri çekilebilirdi. Yine de kafasını gitgide boynuma gömüyor ve bana daha da sırnaşıyordu. Onu tanımasam uyumadığını ve bunu sabrımı sınamak için yaptığını bile düşünebilirdim. Nefesi boynuma çarptıkça tüylerimin ayağa kalktığını hissediyordum. onu uyandırmazsam buraya bayılabilirdim.
"Chaeyoung..."
"Ne o? Hoşuna gitmiyor muyum?"
Uyumadığını anlayınca tüm vücudum bir anda buz kesmişti. Bana daha da yaklaşınca koltuğuma daha da gömülmekten başka çarem kalmamıştı. Chaeyoung gülümseyerek yüzüme bakıyor ve zorlanışıma gülüyordu. Geriye çekilip tam da karşımda kan ter içinde kalmama gururla bakıyordu.
"Bu kadar güzel olmasaydın hayatıma normal şekilde devam edebilirdim, biraz da sen zorlanmalısın. Adalet böyle sağlanır."
Gözlerimin içine bakarak içtenlikle söylediği sözlere inanmak çok güçtü. 2 gün içinde beni çoktan unuttuğunu ve umursamadığını düşünmüştüm. Yüzündeki ciddiyet ve gözlerindeki merhameti görmesem yine şaka yaptığını düşünebilirdim ama bu farklıydı. Chaeyoung'un gözlerinde bir seyler değişmişti. Sadece bana değil, herkese bakışında bir şeyler değişmişti.
"Uyanın millet! Geldik!"
Yoo Jeongyeon... Tam zamanında.
Otobüsten indiğimizde uzun sıralar oluşturmuş üniversite standları ve panayır gibi bir şeyler satmakla meşgul olan insanlar her yeri kaplamıştı. Jihyo'nun öncülüğünde gezmeye başlamıştık. Benim gibi üniversiteye gitmeyecek ve sadece gezinti için gelmiş olan Momo heyecanla koluma girmişti.
"Böyle yerlerin en güzel yanı nedir bilir misin Mina?"
"Nedir Momo?"
Onları üniversiteye gidecek olduğuna inandırıp birer dakika konuşmalarına katlanırsın ve sana bir sürü defter ve güzel kalemler veririler! Hadi gel!"
Daha ne olduğunu anlamadan Momo beni diğerlerinin yanından çekip standlardan birine götürmüştü. Dürüst olmak gerekirse defter veya kalemlere ihtiyacım yoktu ama Momo'ya gülmekten onu durduramıyordum bile.
"Bak şu Busan Üniversitesi standını görüyor musun? Her yıl kocaman defterler veriyorlar. Asla kaçırmam!"
"İyi de seni tanımıyorlar mı burada?"
Momo kahkaha atıp güneş gözlüğünü takmıştı. Bu pek de iyi bir saklanma fikrine benzemiyordu.
"Her yıl genelde farklı öğrenciler gelir. Ben yine de saçlarımı farklı bir renge boyuyorum."
Ben daha kahkaha atarken beni standa çekmiş ve ilgilenir gibi broşürlerden birini alıp okumaya başlamıştı. Ben de ona ayak uydurarak bir tane alıp göz gezdirmeye başlamıştım. Standın başındaki öğretmen benzeri adam bizi görür görmez ayağa kalkmış ve beklenmedik bir şekilde hayran hayran Momo'ya bakmaya başlamıştı sanki orada sadece ikisi varmış gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
toiles de corps ; michaeng ✔
Fiksi Penggemarmyoui mina, resim kursunda birbirlerini çizmek için kursun en iyi öğrencisi son chaeyoung'la eşleşir.