Söyleyemedim enstrümantal
Bölüm müziği ⬆️.
Hevesle attığım adımlarım, özlediğim manzarayı görmemle yavaşladı ve görüntünün keyfini çıkararak yaklaştı.
Mezuniyet törenimiz henüz başlamamıştı ve ben de erkenden buraya gelmiştim.
Gözlerim önce çiçekli büyükçe ağacı, daha sonra da karşısında duran minik gölü görünce ışıldadı. Burayı son kez görüyor olmam ne kötüydü...Ağaca doğru ilerledim ama bu defa gövdesine yaslanıp oturmadım. Çok kalmayacaktım sonuçta değil mi? Yutkunup kalın, kabuklu gövdeye dokundurdum elimi. Burada ne çok anım vardı... Başlarda sadece yazı yazıp kafa dağıtmaya geliyordum. Sonra yaşadığım kargaşadan kaçıp yalnız kalmak için gelmeye başlamıştım. Ve bir gün kargaşa inanılmaz bir hal almıştı. Burada bağırıp gücüm tükenene kadar ağlamıştım. Kurtuluş sancımdı sanki o gün. Son kez boşluğa düşüşümdü. Şehadetimin yaklaştığının ispatıydı.
Bir de...ağlamalarımın sonunda beni tutan biri vardı. O günden beri sürekli zihnimi kurcalayan biri... Bunu kendime söylemek bile çok zordu ama öyleydi. Nedense onu kafamdan silemiyordum.
Elimi ağaçtan çekip göle doğru bir iki adım attım.
Tam burasıydı... Havanın soğukluğundan, göğsünün sıcaklığına sığındığım yer... Utanmadan kokusunu ciğerlerime doldurduğum yer...Daha fazla düşünmek istemedim. Her şey ona çıkıyordu ve bunu istemiyordum. Buraya anılarıma veda etmeye gelmiştim, onları daha da fazla hatırlamak için değil. Dikkatimi dağıtmak için yerden minik bir taş aldım ve gölün üzerine fırlattım. Taş iki kez sekti ve üçüncüde suyun içine düştü. Suda oluşan ve gittikçe büyüyüp sonunda da kaybolan daireleri seyrettim. Hoşuma gitmişti. Bir kez daha elime küçük bir taş alıp tekrar fırlattım. Ama suyun üzerinde seken iki tane taş görmemle hızla yan tarafıma baktım.
Onu kafamdan atmaya çalışırken kendini hatırlatması hiç hoş değildi...
"O kadar dalgındın ki beni fark etmedin bile." dedi bana bakmadan.
Ritmi bozulan kalbimin üzerindeydi elim. Şaşkınlıktan kekelememeye gayret ederek konuştum "Ah, evet. Geldiğini fark etmemişim."
Başını belli belirsiz iki yana salladı "Hayır, ben buradaydım. Ağacın gerisinde... Sen daha sonra geldin."
"Öyle mi? Gerçekten de dalmış olmalıyım." dedim kendime açıklama yaparak.
Yüzünde uzun tutmamaya çalıştığım bakışlarım, sanki bana olan sinirini görmüştü gözlerinde. Bana olduğu belliydi çünkü yüzüme bakmaktan kaçınıyordu.
Neden sinirliydi ki?
Ya ben artık insanları anlayamıyordum. Ya da yalnızca onu...
Hiç bir şey konuşmaması ve manzarayı sessizce izlemesi bile kaşlarını ve gergin yüz hatlarını yumuşatmamıştı. Biraz sonra arkasını dönüp ağacın altına gitti. Ağacın çiçeklerini görebilmek için başını kaldırdı. Bir süre sadece baktı. Sinirinin yanında beliren hüzünü seçebiliyordum.
Neyi vardı?Bunu soracağım sırada törene gideceğini söyleyerek hızla okula doğru adımladı.
***
"Ne tepki verecekler bilemiyorum Nisa. Ya istemezlerse?"
Ailem beni tesettürlü şekilde ilk kez görecekti ve benim bazı korkularım vardı. Sonuçta onlar benim ailemdi. Desteklerine fazlasıyla ihtiyacım vardı.Elini omzuma koyup yanımda olduğunu hissettirdi "Ben de ne diyecekler kestiremiyorum. Ama onlar ne derse desin ben hep yanındayım."
Elimi, omzumdaki elinin üzerine koydum "Sen olmasan ne yapardım?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SIRÂT ~ İslami Roman (Tamamlandı)
Romantizm(Sırat: Yol) Başının hemen altında, göğsünün hizasındaydım. Kokusu burnuma dolarken ağlamalarımın arasından, neden istediğimi bile bilmediğim bir soru yönelttim "Bana...sarılır mısın?" Tereddütle sorduğum soruma şaşırmış gibi duraksadı bir an. Sonr...