"Bayım siz sağlıklı düşünemiyorsunuz" dedi. Susmayı tercih ettim. Kendimi ararken bulmaktan korktuğum yerdeyim, Beylikdüzü'ndeyim.
Yine bir gün evimde konserve olarak marketten aldığım, alırken kasiyerin sutyen markasını öğrenmeye çalıştığım fasulye ve pilavı leziz bir şekilde kendime servis ettim. Biraz da üstüne beşamal sosu ektim. Ortaya leziz bir şey çıktı. Yahu bildiğiniz pilavın üstüne fasulye döktüm, sadece elitist gibi anlattım işte.
O yemeği de kustuktan sonra billingsgate fish market'in kuruluşunun 50. yıl dönümü olması sebebiyle kazanmış olduğum mini cooper'ıma atlayarak Londra'nın geniş sokaklarında dolaşmaya başladım. Bildiğiniz gibi burada hava sürekli kapalı, İstanbul'da yaşıyor olsanız Mikail'e küfredersiniz. Lakin burada küfürde pek elitist bir davranış olarak karşılanmıyor. Burada ki hava insanın canını sıkıyor, ama Türkiye'de ise oradaki insanlar canımızı sıkıyor.
İlk zamanlar bu havada insanlar nasıl mutlu olabilir diye düşünürken alışıyorsunuz ayak uyduruyorsunuz onlara yavaş yavaş. Sonra onlar gibi mutlu oluyorsunuz sizde.
türkiye'de aldığım ehliyet burada geçersiz. dünya'da türkiye dışında hiçbir yerde hükmü yok gibi. en kısa zamanda bunu da atlatmak gerek. buraya bir anda nasıl geldim ben? ne çabuk ev tuttum da araba kazanacak şansım döndü? anlamadım henüz. bulaşıkları yine bıraktım, biraz call of duty oynadıktan sonra yanımda ki evde olan kristen'a veririm. onda makine var. benim ki bozuk. geldiğimden beri yaptıramadım. ev sahibimin kıyağıydı o bana.
- sözleşmemizde aslında bu yok. yani bulaşık makinesi. ufak bir arızası var yaptırırsanız o tamamen sizin olabilir.
+ nasıl olur? eşyalı kiralıyorum ben evi. siz yaptırın ve sizin olmaya devam etsin.
- ciddiyim, bu kadar konuşmaya gerek bile yok.
+ peki, fiyatta fark olacak. ilk kiramı 70 sterlin eksik veririm.
- anlaştık!
+ anlaştık!o günden sonra makineye dokunmadım bile. üşengeç bir insanım çünkü. ve burada henüz çok yeniyim. işim de yok istanbul'da web yazılımcılığı yaparak geçimimi sağlarken burada ne iş yapacağım bilmiyorum. ve bir türk'e iş verirler mi, sömürmeye mi kalkışırlar hiçbir fikrim yok. yarın dolaşmaya çıksam iyi olacak.
insanlar burada erken yatıyor ve erken kalkıyor. aile yapıları çok sağlam kahvaltıya inanılmaz önem veriyorlar ve herkesin masada olması şart. evin ergen çocuğu geç yattı diye ona biraz daha fazla uyku yok, o da masada olacak. ben genelde yeni kalkmışken onlar yani çalışmayanları ve bunlar genelde emekli aileleriyle vakit geçirmek adına teknolojiden uzak durup piknik olur bir aktivite olur zaman geçiriyorlar. gerçekten mutlu olduklarını anlayabiliyorsunuz.
premier lig yeni başlıyor, beşiktaş maçlarını olabildiğince televizyondan takip etmeye çalışırken neredeyse hiçbir chelsea maçını kaçırmayacağım gibi. ingilizlerin futbolu güzel.
elimde bulunan hazır parayı yiyorum sürekli. hazıra dağ dayanmaz derler böyle olunca hayat da pahalı geliyor. kristen bazı akşamlar biraz yemek getiriyor. tuz kullanmaması yemeklerini pek yenilebilir yapmıyor ama düşünceli.
onun ailesi kısa bir süre önce kazada ölmüş ve yalnız yaşıyor. yerleşmeme yardım ederken bahsetmişti.
yazılım firmasıyla görüşmem oldu. priform adlı firma. sabah çok erken kalktım ve siyah bir takım elbise giydim. benden istedikleri birkaç evrak vardı onları hazırladım ve yola koyuldum. adres bilgim sıfır olduğu için navigasyonum biraz beni dolandırsa da yeri buldum.
firma ufak bir yer. bu önemli değil paramı kazansam yeter. görüşme iyi geçti gibi, açıkçası tereddüt ettiler hakkımda, ama 2 ay deneyebileceklerini söyledi. ücreti düşük belirledik, oluru varsa eğer asıl hakkımı alabilirim.
dönüşte bir pizza yemek istedim. franco manca diye bir pizzacı buldum. burayı tarif ettiler, en iyi pizza orada dediler.
içeri girdim çalışanlar çok güler yüzlü. yalnız başına oturan bir kadın gördüm. gözüm ona takıldı, boynunda bir kolye vardı ve ismi yazıyordu. hiç türk görmemiştim, boynunda yazılı görünce şaşırdım. ve yanına gidip direkt olarak "merhaba" dedim.
başını bir anda yukarı kaldırdı, biraz korktu sanırsam. afalladı da. merhaba diyerek karşılık verdi.
+ boynunuzdaki kolye dikkatimi çekti. türk olduğunuzu düşünerek selam vermek istedim. rahatsız etmemişimdir umarım.
- yoo yoo etmediniz.
+ size katılabilir miyim?
- buyrun elbette.