Bölüm 3

916 102 15
                                    


Arcana hararetle tartışan Finn, Eadrian ve Aloin'in arasından kalkıp güverteye çıkarak teknenin kıç kısmına doğru yürüdü. Gözlerinin önünden uzaklaşan Giolla vadisine bakıyordu. Finn, her ne kadar güvenilir olsa da adamı tanımıyorlardı. Gözlerini geminin orta direğine bağladıkları sözde nişanlısına çevirdi. Finn, onlara her şeyi en başından anlatmıştı. McAodha'yı duymamış değildi. İskoçya'nın en güçlü beyi şu an derme çatma bir teknenin yelken direğine bağlanmış güneşin altında kızarıyordu. Arcana gülmemek için dudaklarını dişledi. Her ne kadar Finn adamı sevmiş ve ona güveniyor dahi olsa da McAodha'nın sözlerine güvenemezlerdi. Ah, şimdi babası hayatta olsaydı en doğru kararı verirdi. Eadrian ve Aloin, bu işi hiç beklemediği kadar sakin karşılamışlardı. Bir başkası bu delice fikir ile yanlarına gelmiş olsaydı şimdiye denizin dibini boylamıştı lakin o Finn McCartney'di. Aldıkları nefesin sahibiydi. 

Arcana, burun kemiğini sıvazladı. Tüm hayatı Giolla kalesi yerine yamaçta açılmış bir oyukta ve arta kalan zamanda da okyanusta geçmişti. Değil evlilik bir adam ile aynı yolda yürümeyi dahi istemiyordu. 

Okyanusun engin maviliğine iç geçirerek baktı. Önemli olan onun isteği miydi yoksa bunca insanın kenisi için sürgüne mahkum olarak tüm hayatlarını hiçe saydığı intikam yemini, toprak özlemi miydi... Genç kız babasının tüm hayali olan, gaydalar eşliğinde kalesine adım atacağı günü, alacakları intikamı hatırladığında yumruklarını sıktı. Güçlenerek, kanla, alın teriyle... Finn'in ortaya attığı yol ise bambaşkaydı. Kıllarını dahi kıpırdatmadan Giolla'ya gireceklerdi. Lakin Liamh onunla evlenerek vadiyi çeyiz hakkı olarak alacaktı. Arcana, delirdiğini düşünse bile bu fikir öylesine mantıklıydı ki başka bir çıkar yol düşünemiyordu. Adi oyunlarla kaybettikleri toprakları kaçık bir adamın yıllardır kurduğu plan sayesinde göz açıp kapayana kadar alacaklardı. Genç kız McAodha beyinin bıkmadan usanmadan kendini aramasına ve dahası bulmasına karşın dudaklarını büküp başını hayretle yukarı aşağı salladı. Takdire şayandı. Fakat onunda kendince sebepleri vardı ki bu sebep toprak aşkı ile yanıp tutuşan tüm İskoçları ilgilendiriyordu. Sırf vatanı için dahi olsa mantıklı bir plandı. Bir atımda iki kuş... Yine de genç kız ne yapacağını bilmiyordu. Karada özgürce dolaşmayalı yirmi sene olmuştu. Ne yapacağını nasıl davranacağını bilmiyordu. "Sudan çıkmış balık" tabiri onun için yazılmış olmalıydı. Bu elzem kararı vermek için bir güne daha ihtiyacı vardı. Üstelik birde McAodha meselesi... Ya adamla evlenecek ya da onu çapaya bağlayıp okyanusa gömecekti. Genç kız başka bir çıkar yol olmadığının farkındaydı. Ayaklarını sertçe yerdeki su variline vurdu...

Liamh, ensesindeki acıyla ve kafa derisini kızartan güneşin verdiği rahatsızlıkla gözlerini açtı. Tanrı aşkına! Gözleri onu yanıltmıyorsa okyanusun ortasında bir gemideydiler ve o yelken direğine bağlıydı.

Kan beynine sıçrayan genç adam kurtulmak için kollarını kıpırdattı. Mümkün olmadığını fark ettiğinde ise var gücüyle bağırmaya ve öne doğru atılarak kurtulmaya çabaladı. O yaşlı bunağı öldürecekti ve bu gemideki herkesi...

Arcana, kaşlarını çatarak arkasına döndü. Adam nihayet uyanmıştı ve görünen o ki mağaradaki sakinliğinden eser yoktu. Genç kız kaşlarını kaldırdı. Liamh'ın kaba kuvveti neredeyse yelken direğini indirecekti. İstifini bozmadan güverteye doğru yürüdü.

"Burada çırpınmanın bir faydası yok McAodha!"

Liamh öfkeden deliye dönen gözlerini kadına yöneltti ve iplerin el verdiği ölçüde öne doğru atıldı.

"Beni hemen çöz kadın!" Adeta tıslamıştı. 

Arkana ise gözlerini devirdi. Sinir krizi geçiren adamlara alışıktı. Her ne kadar karşışın da şu ana kadar gördüklerinin biraz fazlasına şahit oluyor olsa da aldırış etmedi. Adamın öfkeden kıpkırmızı olan suratına ve yuvalarından fırlayacakmış gibi duran mavi gözlerine başını geriye yatırarak baktı. Nefesini yüzünde hissedebiliyordu lakin geri adım atmadı. Bunun yerine onu direğe doğru ittirdi. 

"Sakin ol Aodh oğlu, Yarına kadar düşüneceğim ve bir karar vereceğim. O zamana kadar dikkat çekmezsen iyi edersin." Arcana durdu ve ona iyice yaklaştı. Karşısındaki adam da adım atarak delici bakışlarını kendininkine sabitledi. Burunları neredeyse birbirine değecek kadar yakınlardı. sesini olabildiğince alçaltarak konuşmaya özen gösterdi. "Yok, daha fazla diretecek olursan, bu gördüğün direğe bağlı olarak değil tepesine oturarak yoluna devam edersin!"

Liamh bugüne kadar pek çok başkaldırı ve direniş işitmişti lakin böylesini ne görmüş ne de duymuştu. Üstelik bu sözleri sarf eden bir kadındı. Kadının nefesini yüzünde hissedecek kadar yakın olmalarına karşın sırıttı ve en az onun ki kadar kısık bir ses tonuyla konuştu.

"Bu halatın beni daha ne kadar burada tutacağını düşünüyorsun bilmiyorum fakat çözülmemeleri için dua et. Çünkü o zaman kimin nereye oturacağını tanrı bilir!"

Genç kız dudaklarını birbirine bastırdı. Hararetle inip kalkan göğsüne aldırış etmeden konuşmaya devam edecekti ki Eadrian'ın sesiyle arkasına baktı. Ona doğru gitmeden önce Liamh'ın zafer kazandığını düşündüğü bakışlarına başını iki yana sallayarak karşılık verdikten sonra adamı omuzlarından sıkıca tutup bacak arasına sıkı bir tekme attı.

Liamh nefesini tutup dişlerini sıktı. Bu kadının gözlerinde gram korku yoktu. Sanki hiçbirşey yokmuşçasına omuz silkip umarsızca yanından ayrıldı. Genç adam küfrederek halattan kurtulmaya çalışmasına devam etti. Finn'i güvertede gördüğünde ise tüm öfkesini ona yönlendirip küfretmeye devam etti.

"Sakin ol Liamh." Finn öfkeden deliye dönen adamı ensesinden tutup alnını kendininkine yapıştırdı. "Sakin ol evlat! Öfkeyle hareket etmenin burada bir faydası olmaz. Konuşmalarına izin ver. Bir aksilik olursa sana söz veriyorum buradan güvende ayrılman için kendi canımı ortaya koyacağım! Sabırlı ol..."

"Sabrım tükendi Finn!"

"Buradaki hiç kimsenin kaybedecek bir şeyi kalmadı evlat, buna ben de dahil... Ama senin var. Üstelik Kral Frealaf durmayacak, sen olmasan bir başkası peşimize düşecek ve ben bunu hiç mi hiç istemiyorum. Yalnızca biraz düşünmelerine izin ver. Kendini onların yerine koy."

Liamh, direnmeyi bıraktı. Finn McCartney tıpkı bir uyuşturucu gibiydi. Daha önce onun kadar sinir bozucu aynı zamanda da bilge bir adama rastlamamıştı. Başını sallarken "Özgür İskoçya için!" diye mırıldandı. Öfkesinin asıl amacına gölge düşürmesine izin vermeyecekti.


SÜRGÜNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin