12

740 64 17
                                    

Hani böyle sabah uyanırsınız; gece çok güzel bir rüya görmüşsünüzdür fakat sabah uyandığınızda hiçbir şey hatırlamazsınız, geriye sadece o rüyanın verdiği his kalır. Şu anki duygularımı tarif eden en iyi şey bu olabilirdi. Ertuğrul'la karşılıklı sessiz bir şekilde oturuyorduk. O  yakınlaşmamızın üzerinden yaklaşık yarım saat geçmişti ve ikimizden de çıt çıkmamıştı.

Kendini geriye ilk çeken Ertuğrul olmuştu. Ayakta durabildiğime emin olduktan sonra ellerini ışık hızında üstümden çekmiş ve yine yeni gelin gibi koltuğun en ucuna kaymıştı. Normal şartlarda utanmaz arlanmazın önde gideni olan ben, boynuma kadar kızarmış bir şekilde koşarak mutfağa kaçmıştım.

Allah'ım! Neredeyse öpüşüyorduk ama gol direkten dönmüştü maalesef.

Saate küçük bir göz attığımda üçe yaklaştığını gördüm. Çok fazla uykum vardı ve daha fazla nasıl direnebileceğim hakkında herhangi bir fikrim yoktu. Sızlayan göz kapaklarıma parmaklarımı bastırdım.

Uykuyla uyanıklık arasında gidip gelirken Ertuğrul'un gür sesini duydum. "Uyumayasın hatun."

Alnımı avcuma yaslayıp tek gözümü kaşırken ona baktım. Benim aksime hâlâ oldukça dinç görünüyordu. "Ay ama çok uykum geldi ya. Bence uyuyalım, benim kafam sağlamdır bir şey olmaz."

Hafifçe tebessüm edip koltukta en uca kaydı, yanını gösterdi. "Şöyle gelesin. Sen pek seversin konuşmayı, anlat da dinleyelim."

Koltukta doğrulup birkaç saniye hayatı sorguladıktan sonra kalkıp aramızda biraz mesafe bırakarak yanına oturdum. Bu koltukta da birkaç saniye sorguladıktan sonra ona döndüm. "Ne anlatim?"

"Evren'in dediğine göre muallime imişsin."

Kafamı koltuğa yaslayıp güldüm. Hafiften sarhoş gibi hissetmem normal miydi acaba?

"Tarih öğretmeniyim ben. Seni öğretiyorum çocuklara."

Sağ ayak bileğini sol dizine yaslayıp dirseğini kol kolçağına dayadı ve vücudunu hafifçe bana çevirdi. Tüm hareketlerini dikkatle izlediğimi görünce yüzünde minik bir gülümseme oluştu. O gülünce kocaman güldüm.

"Anlat hele madem. Benden sonra neler olmuştur, öğrenelim."

Bir koşu odamdan Osmanlı tarihi kitabımı alıp tekrar koltuğa kuruldum. En sevdiğim ansiklopedi buydu. Sebepsiz bir mutluluk yüklenmişti bünyeme. Ben gerçekten bir şeyler anlatmak için doğmuştum sanırım.

''Şimdi; senin de bildiğin gibi 1081 yılında Çaka Bey, Smirni'yi -şu anki ismiyle Smyrna'yı- ele geçirdi-'' Bir an duraksayıp düşündüm. Ertuğrul şu anda burada olduğuna göre beylik hâlâ ayakta olmalıydı ve ona beyliğin yıkılmasını anlatmak istediğimi sanmıyordum. Konuyu başka yöne çekmeye karar verdim.

''Aynı zamanda Çaka Bey, Türk Deniz Kuvvetleri'nin de ilk temellerini atmış.''

''Doğrudur hatun, beyliğimizin kalbi sulardır.''

Gülümseyip Osmanlı Tarihi'ne geçtim. ''1299 yılında ise Osman Gazi Osmanoğlu Hanedanı'nı kurdu. Fakat Halil İnalcık, Bizans kaynaklarından dönemin tarihçisi Pahimeres'in yazdıklarını kanıt göstererek kuruluşun 1302 yılında yapılan Koyunhisar Muharebesi ile gerçekleştiğini öne sürüyor.''

Anlattıklarımı büyük bir dikkatle dinlerken bir yandan da parmağımla gösterdiğim resimleri takip ediyordu. 

''Daha sonrasında yönetim babadan oğula geçiyor ve birçok yer fethedilerek büyümeye devam ediyor. Buraları hızlı geçiyorum. 1453 yılında tahta II. Murad'ın oğlu II. Mehmed geçiyor ve 29 Mayıs 1453'te İstanbul'u yani senin bildiğin adıyla Konstantinopolis'i alıp Doğu Roma İmparatorluğu'nu yıkıyor. Osmanlı Devleti ise Osmanlı İmparatorluğu oluyor.''

Mutlu Günler SandalıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin