Yıl 1979, serin bir sonbahar ikindisi. Yaşadığım ormanlık alandaki, ailemden kalan evime doğru arabamı hızla sürüyorum. Arabam mı daha hızlı yoksa bir bir dökülen gözyaşlarım mı, bilmiyorum. Az önce beni yıllardır aldatan kocamın ne kadar iğrenç olabileceğinin sınırı olmadığını öğrendim. Sırf kızımız için yıllarca ona katlanmıştım. Ama o anne olamayan bir kadını elinde tutabilmek için öz kızını oyuncak etmişti. Daha fazla dayanamazdım.
Biz altı yıllık evliydik. Koskoca altı yıl bu leş adama katlandım, sırf kızım benim gibi babasız büyümesin diye. Jangmi benim her şeyimdi. Öz çocuğum olmasa da bana göre öyleydi. Şehit bir babanın ve kanser bir annenin çocuğu olması annem ve babamı anımsatıyordu bana. Jangmi'nin hikayesini duyunca benim kızım olduğunu hissetmiştim. Wong Suk'a o kızı evlatlık alabileceğimizi söylemiştim. O sıralar onun böyle iğrenç biri olduğunu bilmiyor, onu kör kütük seviyordum.
Jangmi evimize ilk geldiğinde Wong Suk'un kucağındaydı. Onu ilk kucağıma aldığım o gün tam sekiz aylıktı. Ben bebeği tutarken Wong Suk belime sarılmış "Adının çiçek adı olması ne tesadüf. Annesiyle ne güzel de uyum yakaladı, değil mi Sulyeon?" demişti. Daha yarım saat önce suratına tükürüp, küfürler ettiğim adama gülmüş, dudaklarını öpmüştüm o gün.
Bu lanet adamdan nefret etmemin tek sebebi aldatması değildi. Jangmi'nin, beni aldattığı o Yeojin denen kadından olmasıydı, o piçin masum kızını iki kadını bir arada yürütmek ve adının çıkmaması için kullanmasıydı, bana ve Jangmi'ye verdiği o sahte gülüşlerin kızımı mutlu etmesinin acısıydı. O adamın varlığıydı nefretimin sebebi.
Bu yaptıkları yetmezmiş gibi bugün olanları bana kendi ağzı ile anlatmıştı. Nasıl bir yüzsüz bunu yapabilir bilmiyorum, ama o yapar. Üstelik bu beni paramparça etmişken üstüne bir de Jangmi'nin artık gerçek annesi ile kalacağını ve bizim ayrılacağımızı söylemişti.
"Ben senin emirlerini dinlemek için yaratılmış bir varlık değilim! Kızımı benden alamazsın!" yüzüne tükürüp tokat attığım Wong Suk'a bağırarak söylemiştim tüm bunları.
Yüzünü silip sinirle bana bakmıştı sanki suçlu olan benmişim gibi. "Bunlar emir değil, gerçekler. Davamız hazır bile. Velayet bende kalacak. Bir diplomata karşı vasıfsız bir tercüman ne yapabilir? Hem Jangmi senin değil Yeojin'in, ikimizin kızı." bunları derken yüzünü alaycı bir gülümseme bürümüştü. "Şerefsiz piç! İkiniz de geberin. Ama kızımı almak için ne gerekirse yaparım. Onu asla size bırakmayacağım. Onu ben büyüttüm." dediklerime ikisi birden kahkaha atmışlardı."Hiçbir şansın yok. Adını lekelemek iki saniyemi alır. Burada ipler benim elimde Bayan Sulyeon."
İkisi odadan çıktıklarında peşlerinden gitmiştim. Arabada oturan Jangmi'nin sımsıkı sarıldığı, annemin bana verdiği turuncu saçlı bez bebeği gördüğümde gözyaşlarımı tutamamıştım. O bebek bana anne hissi verirdi. Ne zaman annemi özlesem ona sarılırdım.
Wong Suk şoför koltuğuna geçerken Yeojin Jangmi'nin kapısını açıp elindeki bebeği aldı. Bebeği yere atıp kapıyı kapattığında Jangmi'nin ağladığını görebiliyordum. Vicdansız kadın, bir anne çocuğunu nasıl ağlatabilir? Araba hareket ettiği sırada Jangmi beni fark etmişti. Ağlaması şiddetlendiğinde araba çoktan park alanından çıkmıştı. Geride mahvolmuş ben ve yere atılmış turuncu saçlı o bez bebek kalmıştı.
Yolu uzatarak geldiğim evime girdiğimde o adamla bu evi altı yıl paylaştığım için kendime lanet ettim. Annem hayattayken gülüp oynadığım bu evde onun yüzünden gün yüzü görmemiştim. Güzel anılarıma leke süren o adamın cehennemde yanmasını dilemekten başka bu evde yapabileceğim bir şey yoktu. Bir de gelirken dükkandan aldığım kalın halatı odama asmaktan başka.
![](https://img.wattpad.com/cover/320168248-288-k396678.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mektubun üstündeki gözyaşları // Namsoo
FanfictionAnnemin gözyaşları ile ıslanmış babamın mektuplarını, ahlaksız kocamın çakmağı ile ateşe verdim. Kilitli kapımın ardında, boynuma geçirilen dünya ipini koparmak için boynuma geçirdim ipi. [-Oneshot-] [-angst-]