Kaan uzun süren bir kamp döneminden sonra evine dönmüştü. Aylardır gelmiyordu. Yine gelmezdi ama takım arkadaşı Halit ve eşi Müzeyyen çok ısrar etmişlerdi.
Müzeyyen yengeyi severdi. Halit i de. Roman asıllı komik, eğlenceli bir çiftlerdi. Futbolun çok rağbet görmediği, doktorların mühendislerin öğretmenlerin çocukları futbol oynasın diye binlerce lira dökmediği bir zamanın insanıydı Halit. Oyunun kum ya da toprak sahada oynandığı sadece gerçekten yetenekli olanların yırttığı bir zamanın insanıydı.
Kaan ın profesyonel bir ekibe neden o kadar para ödediğini anlamıyordu mesela. Neden kulübün masörünü kullanmadığını da. Her sözleşme döneminde önüne konan belgeyi düşünmeden imzalıyor, muhtemelen hakettiğinin çeyreğini alarak herkesten çok emek veriyordu. Çünkü renklere aşıktı. Sakat sakat oynardı, yerine alınan dünya yıldızı kofti çıkana kadar yedek kalırdı. Sonra yine sözleşme dönemi gelirdi ve abi dediği kulüp başkanı önüne ne koyarsa imzalardı. Kaan bu durumu değiştirecek bir şeyler yapmayı denediğinde başarılı olamamıştı.
Müzeyyen yenge eve elinde yemek kaplarıyla şahane girişini yaparken Kaan Evren olmadan ilk kez misafir ağırladığını fark etti. Genelde mükemmel hazırlanmış bir sofrada ağırlardı Halit i. Evren çok konuşkan bir kız değildi. Genelde gülümseyerek dinlemeyi ve sorulara samimi cevaplar vermeyi seçerdi. Şimdi burada olsaydı Müzeyyen i mutfağa götürüp, kadının müptelası olduğu çaydan bir bardak ikram eder ve dedikoduları alırdı.
Derin dondurucuya eğilmiş bir şeyler arayan kadın bir anda hıçkırıklara boğulunca hem kocası hem de Kaan korkuyla kadının yanına gittiler.
Müzeyyen elinde bir poşet vişneyle dolaptan uzaklaştı. "Niye ayrıldınız ki kızanım?" diye sordu. "Sarma yapmış koymuş dolaba. Nasıl yiyelim şimdi bunları?" diyerek dolabı boşaltıyordu. Bir taraftan da söyleniyordu. "Öyledir. Öyledir işte. Sen binbir emekle sararsın el gelir beş dakkada bitirir." Mutfağı tanıdığını belli eden bir tavırla eğilip bir çekmeceden büyük boy torbalar çıkardı. Dolaptan aldığı herşeyi doldurmaya başladı. Açılıp kapanan kapakların sesi duyuluyordu. Bir taraftan da söyleniyordu kadın; "zıkkım yesinler. Yok size tarhana." Romanlara has bir ağızla konuşarak bulduğu her şeyi toparladı. Sonra ağlamış yüzünü kocasına ve Kaan a döndü. "Siz oturun zıkkımlanın. Ben eve gidiyom. Alit sen de burda kal kızanla. Gelme eve."
"Napcan karı sen bunları?" diye soran kocasına öfkeyle baktı. "Napcam fukaraya dağıtcam. Evrenim elcazıyla zilliler yesin diye yapmadı bunları." Müzeyyen gitmeden Kaan a baktı. "Çok pişman olucan kızanım çok." dedi.
Kaan "aman diyeyim yengem senin bedduan tutar" dedi.
"Beddua değil ki olacağı söylüyom. Sen sanıyon ki çok mutlu olcan. Oh rahat hayat. Kıza bir yüzük bile takmadın kapattın bu eve metres gibi sevdi kaldı. Böyle seven bulacan mı? Evren senin saçının teline gözleri dolmadan bakamazdı. Ara bakalım bulacan mı öylesini?" Sonra gitti.
Halit kapanan kapıya baktı bir süre. Sonra üzüntüyle Kaan a döndü. "Takma kafana. Sana değil bana söylüyor." dedi. "Unutmaz Müzeyyen. Affetti güya bak kaç sene geçti hala yüzüme vuruyor. Haklı da tabi. O beni aldatsa ben öldürürdüm. Şükür yine sağız."
Kaan adama baktı. "Niye döndün? Başına geleceği biliyordun. Neden yengenin kapısında sabahladın o kadar?"
"Özledim." dedi adam. "Hani gidiyoruz ya dışarıya. Çok güzel yerler. Çok güzel hayat. Ama Keşan gözümde tütüyor. Onun gibi. Ben Müzeyyen siz yaşayamam Kaan. Bizi evlendirdiklerinde daha reşit değildim ben. Sakalımı sayardın." Güldü. "Müzeyyen de benden iki yaş büyük. Öyle. O da çocuk. Ama akıllı o, erbap kadın derler bizim oralarda. Ben Çorlu da oynuyorum o zaman. Para kazanmaya başlamışım. Anam korkuyor başımı bağlayacak. Sana Müzeyyen i alalım dedi. Müzeyyen i almak kolay mı? Bir basıyor Müzeyyen yere sanırsın bütün Marmara sallanıyor. Hoşuma gitti. O da olur demiş. Nasıl dediyse artık. Evlendik. Resmi nikah yok tabi. Sonra ben buraya geldim. Gözüm açıldı. Müzeyyen e gitmiyorum aramıyorum. Anladı. Karı akıllı benim gibi avanak değil ki. Boşa beni ne halt yersen ye diyor. Offf. Tam istediğim pas." Gözleri doldu. "Bildiğim göldü Müzeyyen. Okyanusta boğuldum. Boğuldum nefes alamıyorum. Kimsenin koynuna sığamıyorum. İçmeye başladım, kilo desen gidiyor. Sonra uzun uzun düşündüm. Anamı arar gibi Müzeyyen arıyorum dedim. Böyle olmamalı dedim. Çocuk da doğuramıyor boşver dedim kendime. Toparladım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yalnız ve Gururlu
Lãng mạnSevgiliniz çok ünlü bir futbol yıldızıysa ve kalpleri durduracak kadar yakışıklıysa kendinizi şanslı hissetmeniz gerekirdi değil mi? En azından herkes Evren e bunu söylüyordu. Harika bir hayatı vardı. Mutlu olmalıydı. Beş senedir aynı evi, aynı yata...