Bölüm 5

848 93 11
                                    

Okyanus sakinleşmiş, karanlık gece yerini ufukta kızıl pırıltılara bırakmıştı. Liamh, yaşı henüz otuzunun ortasında olmasına rağmen büyük küçük pek çok savaşa katılmıştı. Lakin doğaya karşı verilen savaşın bu denli çetin, ürkütücü ve sonucu tahmin edilemez olduğunu ilk defa görmüştü. Geminin kıç tarafındaki aynalığa yaslanmış, geride bıraktıkları azgın dalgaların yerinde duran çarşaf gibi suya bakarken ürperdi. Evet, şaka değildi. Önünde on binleri diz çöktürmeyi başaran Liamh McAodha ömründe ilk defa bu kadar korkmuştu. Genç adam tanrının kılıcının karşısında hiçbir kılıcın keskin kalamayacağına tanıklık etmişti. Yaşadıkları ona aslında ne denli aciz olduklarını hatırlatmıştı. Hayatının belki de en büyük dönüm noktasındaydı. An itibariyle ne zaman kibir ve benlik hissiyle dolarsa bu günü hatırlayacağına  yemin etti.

Arcana, en az gömleği kadar ıslak olan battaniyeyi üzerinden atıp güverteye çıktı. Gemide kuru kalan tek bir nokta dahi kalmamıştı Üstelik borda kaplamaları ve kemerler hasar almıştı. Genç kız dümen topuğunun da hasar gördüğünü tahmin ediyordu. Bu şekilde su üzerinde daha fazla kalmaları güvenli değildi. Giolla yamaçlarından fazla uzaklaşmamış olduklarına şükretti. Dümendeki oğlana "Brandon, limana!" diye bağırdı. Güvertedekiler şaşkınlık içerisinde ona doğru döndüler. Arcana omuz silkti ve etrafına bakındı. Sonunda aradığını bulduğunda kıç tarafta duran McAodha 'ya doğru yürüdü.

Genç kız ne diyeceğini bilemiyordu. Adamın yarı çıplak bedeninde oluşan ve muhtemelen koca morluklara dönüşecek olan kızarıklıklara ve derisi açılmaya yüz tutmuş yaralı bileklerine bakarak yutkundu. Gemilere seyahat dışında alışık olmadığı her halinden belliydi. Alışık olsa bile muhtemelen gece yaşanan fırtınaya şahit olmamıştı. Yine de kontrol yeteneği ve kuvveti takdire şayandı. Onun hakkındaki söylentileri pek çok kez duymuştu.  Genç McAodha, üstün yetenekleri ve zekası sayesinde Highlands'ı önünde diz çöktürüyordu. Kralın ona sunduğu imtiyazlar ise inanılmaz boyuttaydı. Adeta krallık içinde krallık haline gelmişti. Zenginliği dillere destandı. İskoçya'da ki tüm kadınların onunla evlenmek için sırada beklediği bir gerçekti. Buna rağmen o ülkesi adına yaşadığından dahi emin olmadığı bir kadının peşine düşmüş ve onu tam da kendisinden beklenecek bir maharet ile bulmayı başarmıştı. Normal şartlarda ona karşı hayranlık duyabilirdi lakin tüm bu olayların ortasındaki kişi kendisiydi. Genç kız içinde en ufak bir duygu kırıntısının dahi kaldığına inanmayacak haldeydi. 

 Arcana, elini düşüncelerini dağıtmak istercesine havada sallarken aynı anda boğazını temizledi. Fark edilmeyi ummuştu. Lakin beklediği olmadı. McAodha en az kendisi kadar dalgın görünüyordu. Arcana, tıpkı onun yaptığı gibi dirseklerini aynalığa dayayıp öne doğru eğildi ve gözlerini sessiz okyanusa dikti. Açık konuşacaktı. Henüz kafasında tam olarak oturtamamış, onu nelerin beklediğinden bir haber olsa da, bu evlilik olayının ikisinin de belirleyeceği sınırlar çerçevesinde kolay gerçekleşeceğini ümit ediyordu. Arcana'nın klanının onurunu ve şerefini kurtarmak için bu adama ihtiyacı vardı lakin bildiği bir başka şey ise Liamh'ın ötesinde İskoçyanın da onun varlığına ihtiyaç duyduğuydu. Hal böyleyken klanını ve kendini kimsenin yüksek egosu altında ezdirmeye niyeti yoktu. 

"Pekala, evlenelim." deyiverdi. Gözlerini okyanusa doğru devirip kelimelerin düşüncelerinin getirdiği galeyandan birden çıkmasına izin vermişti.

Liamh, duydukları üzerine alaycı bir sırıtışla kadına baktı. Sözleri ve hareketlerinde kadınlıktan eser yoktu. En azından nezaket istiyordu ki bir mağara insanından çok şey beklemiş olduğunun farkındalığı ile onun anladığı tarzda konuştu. 

"İki senedir seni bulmak için verdiğim uğraşları ve birkaç saat önce ölmeme ramak kaldığını düşünecek olursak başka bir seçeneğimiz yok gibi görünüyor."

Arcana kaşlarını çattı. "Ne yaptığının ya da ne kadar zaman harcadığın umurumda değil! Yaşayıp yaşamaman da... Bu gece bir dostumu kaybettim ve ailemin geri kalanını da kaybetmeye hiç niyetim yok! Tek istediğim artık kaçmaya gerek kalmadan yaşamaları. Babam ve benim için yeterince işkence çektiler."

"Bu iş toprak meselelerimizden çok daha fazlası. Sence bu kadar zahmeti McGiolla'yı kurtarmak için çekmiş olacak kadar başıboş mu görünüyorum?"

Genç kız doğruldu. "Evet, öyle görünüyorsun."

Liamh kadının cüretkârlığına karşın sırıtmak ile yetindi aksi takdirde öfkelenecekti ve eğer kaş çatmaya başlarsa tüm çabalarını okyanusa atmış olacaktı. Ona doğru dönüp kadını baştan ayağa süzdü. Kızıl dalgalı tarak değmemiş gibi görünen saçları, keskin kehribar rengi gözleri, kalkık küçük bir burnu, tahminince tüm vücudunu kaplayan yoğun çilleri ve gördükleri arasında çok da dolgun sayılmayan kurumuş solgun dudakları vardı. Tadının balık gibi olması düşüncesi ile ürperdi ve kendi kendine yaptığı alaycı yorumun üzerine gülmemek için dudaklarını dişlemek zorunda kaldı. Maruz kaldığı kabalığı görecek kadar görgü sahibi olmadığına emin olduğundan umursamadı ve bakışlarını kıyafetlerine yöneltti. Üzerine giydiği pamuklu kirli erkek gömleği tenine yapışmış vaziyetteydi. altında eski bir pantolon vardı ve ıslaklığından onunda tenine tamamen yapışmış olduğunu fark etti. Liamh, baktığında onun tüm hatlarını seçebiliyordu. Boyu ise kendinden en az dört parmak kadar kısaydı ve Liamh McAodha bir hayli uzun bir adamdı. Tüm bu görüntüsüne rağmen Arcana'nın kendini beğenmişlik düzeyinin haddinden fazla olduğuna kanaat getirdi.

Genç kız adamın dikkatli bakışlarından oldukça rahatsız olmuştu. "Ne görmeyi umuyorsun? diye söylendi.

"Gerçek bir leydi."

Arcana abartarak gözlerini devirdi ardından ellerini ıslak pantolonunun ceplerine koydu.

"Eminim ki geldiğin yerde onlardan fazlasıyla vardır. Ben de yirmi sekizimi gördüğümde Aloin ya da bir  balina ile evlenmeyi planlıyordum fakat daha hallicesi olarak sen çıkageldin. Şartlara bakılırsa ikimizin de seçme şansı yok lakin..." Arcana öne doğru bir adım atarak adamın mavi gözlerinin bedenindeki üşüme hissini arttıran derinliklerine baktı. "Sen McAodha, bu evliliğe karar verme şansı olan tek kişinin ben olduğumu aklından çıkarma!"

Genç kız yutkunarak geri çekildi. Karşısında duran adam okyanusu andıran gözleri, omuz hizasının biraz altındaki yoğun kumral saçları ve keskin biçimli yüz hatlarıyla efsanelerden fırlamış gibiydi fakat tüm bunlar önemsiz detaylardı. Karşı cins onun için sıkı bir dost, silah arkadaşı yahut bir klan beyi olabilirdi lakin eş olabilecek vasıflar kendisinde bulunmuyordu. Eli otomatik olarak karnının hemen altına giderken bundan adı kadar emin olduğunu düşündü. Aşk ise... Tanrı korusun! hayalini kurmak dahi istemiyordu.

"Rotayı limana çevirdim. İndiğimizde bu konuyu daha detaylı konuşma fırsatımız olacaktır."

Liamh, kadın ona söz hakkı vermeden dönüp gittiğinde tanrının sabrını diledi. Evlilikleri gerçekleşene kadar onun tüm patavatsızlıklarına katlanmak ve hiç haz etmese de politik davranmak zorundaydı. Ne de olsa tüm kargaşa son bulduğunda müstakbel gelinini karşısına alır ve ona nasıl davranması gerektiğini bir güzel öğretebilirdi. Kadının üzerine yapışan pantolon altından yürürken yaptığı kalça hareketlerine bakmaktan vazgeçip sakin sulara yöneldi. Tabii ki önce ona toplum içinde uyması gereken görgü kurallarını ve giyinmeyi öğretmek lazımdı. Eğer şanslıysa komik şivesini düzeltebilir ve belki az da olsa nezaketten nasibini alabilirdi. Genç adam yanaklarındaki havayı sertçe üflerken bunların hiçbirinin mümkün olmayacağının bilincindeydi.

SÜRGÜNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin