☆☆☆
Büyük şehirlerin kendine özel bir yoruculuğu vardı, başka hiçbir yorgunluk böyle canlı hissettirmezdi; insanların aceleci adımlarında, ailelerden çok arkadaşlarıyla kol kola gezen gençlerin karmaşıklığında ve susmak bilmeyen kornaların daha ikinci günde arka plana karışmasında bambaşka bir canlılık vardı. Şehrin merkezinin yan yana dizilmiş üç dükkandan ibaret olmadığı şehirlerin, Kai için kocaman gelen şehirlerin, kendilerine özel bir karakteri vardı. Kai, Seoul'la ilk tanıştığı andan itibaren bu karakteri daha yakından tanımak istediğine karar vermişti. Yakını, yağmurlu günlerinde sığınabileceği çatısı olmasını istiyordu.
Kaybolduğu sokakları vardı Seoul'un haritaya bakarak yürüse bile, iki gün ilgilenmese yeni açılan kafeler çıkardı karşısına, alıştığı yıldızlı gecelerin eksikliğini kapatan rengarenk günbatımları vardı. Soğuğu sertti, yeni kestirdiği saçlarını fırsat bilir boynundan vururdu Kai'yi, sıcağında da bacaklarını saran şortları yetmezdi hiç. Kai'nin özlediği her şeydi Seoul, daha önce hiç deneyimlemediği her şey.
Basit bir insan olduğu içindi muhtemelen, Kai en çok Seoul'un gecelerini severdi. Meşgul insanların son otobüsü yakaladığı saatleri, kendi gibi yolsuzların parklarda çiçek topladığı saatleri severdi. Bazen tek başına bazen arkadaşlarıyla şarkılar dinleyip uzandığı bankları, yeni aldığı pantolonunu yeşile boyayan ıslak çimleri ve susuz kaldığında bir serap gibi ortaya çıkan büfeleri; Kai en çok Seoul'un gecelerini severdi.
Bu defa yalnızdı, kütüphanede koca bir gününü harcamış, en sonunda duvarların kabarcıklarını ezberleyince kaçmaya karar vermişti arkadaşlarına haber vermeden. Onlar da uyukluyordu zaten, çok ihtiyaçları olursa Kai kütüphane bahçesinin arkasındaydı, ağaca yaslanmış müzik dinliyordu, gelirdi.
Paranoyası tuttu o anlığına, kulaklığın tekini çıkarttı, etrafına bakındı seyrek ışıklardan görebildiği kadarıyla. Silik bir gölgenin kendine doğru geldiğini görünce diğer kulaklığı da çıkarttı.
O silik gölge her adımda biraz daha netleşti, en sonunda yaşıtı gibi görünen ama yaşı için fazla kasıntı giyinen bir gence dönüştü. Siyah kumaş pantolonu, yakası açık beyaz gömleği ve boynundan sarkan gevşek kravatla kesinlikle bu yaşa, Kai'ye fazla duruyordu.
Merhaba dedi artık netleşen gölge, sırtını Kai'yle aynı ağaca verdi.
"Normalde sizi rahatsız etmek istemezdim ama burası en sevdiğim yer ve şu an çok ihtiyacım var, sıkıntı değildir umarım." dedi.
Kai başını salladı, sıkıntı olsa bile söylemezdi orası ayrı konu.
"Ben Soobin bu arada." Gülümseyerek elini uzattı Soobin, açıdan dolayı suratının yalnızca yarısı görünüyordu.
"Kai," Uzatılan eli sıktı, babasından öğrendiği gibi iki sallamadan sonra bıraktı. "memnun oldum." dedi.
"Öğrencisiniz diye tahmin ediyorum?"
Kai başını salladı, okumayan birisi neden bu saatte kütüphanede olsun sorusu içinde kaldı. İyi ki de kalmış diye düşündü hemen ardından zaten, Soobin öğrenci değilmiş çünkü.
"Ailem buradaki kafenin sahibi, ben de kuyrukluk yapıyorum biraz onlara." dedi Soobin, üzerini gösterdi eliyle, göğsüne takılı isimliği fark etti o sırada Kai. Başını salladı tekrardan, konuşmanın devamı gelmedi.
Tuhaf hissettirmesi gerekiyordu belki de, Kai dışında birisi bu senaryonun içinde olsaydı hissettirirdi de, Kai'nin hissettiği tek şey ensesinden tişörtüne kayan ter damlalarıydı. Kafasını ağaca verdi, gökyüzüne bakmaya başladı. Aklına gelen soruyla "Neden şu an burada olmaya ihtiyacın var," durakladı, "Soobin?" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
oğlancılar şehri seoul metropolü
Fanfictionkai ve soobin kaybolan arzularını birbirlerinde bulur