Liamh, Eadrian, Finn, ve Aloin ile uzun bir tartışmaya girmişti. Ona göre, teknedekilerin güvenliği için diğer işler yoluna girene kadar kendi topraklarında kalmaları gerekiyordu lakin karşısındaki yaşlı inatçı ihtiyarlar Giolla vadisine şanlı bir giriş yapmayı kafalarına koymuş görünüyorlardı. Diğerlerini anlayabiliyordu fakat Finn McCartney mantığını yitirmiş olmalıydı. Genç adam özelliklede onunla bağlantısı olduğunu gizlemek zorundaydı. Liamh direkt olarak Finn'e hitap ederek konuştu.
"Finn, bu anlamsız güç gösterisi bizi bir yere ulaştırmayacak biliyorsun!"
"Biz bunca yıl ne için bekledik evlat? Hala saklanmamız gerektiğini mi söylüyorsun?"
"Vadide salına salına dolaşabilmeniz için kral emri gerekiyor. Ortada öldüğü varsayılan bir kadın ve hali hazırda ölmüş bir McGiola beyi var. Bana kalırsa vadiye çıkıp biz buranın gerçek sahibiyiz demek için biraz fazla aceleci davranıyorsunuz." Liamh bıkkın bir nefes verdi. "Öyle değil mi Finn!"
Genç adam oldukça sıkılmıştı. Şiddetle ayaklarını sallamaya ve parmaklarını masa üzerinde hızla vurmaya başladı ki bu kötüye işaretti. Liamh'ı tanıyan herkes tüm bu hareketlerin sonucunun öfke patlaması olacağını bilirdi.
Finn, başını kaldırdı. Genç adamı çok iyi anlıyordu elbet lakin Aloin ve Eadrian tarafında gözükmezse onların güvenlerini kazanamayacaktı. Aradan geçen yirmi yıl ve ihtiyarların hala şüphe dolu bakışları bunun göstergesiydi. Liamh'ın huzursuzluğuna bakılırsa birazdan bir şeylerin kırılıp parçalanacağı kesindi. İşte o zaman ne yapacağını bilmiyordu. Gözlerini onun sert bakışlarına dikerek dişlerini sıkarak konuştu.
"Vadiyi çeyiz hakkı olarak alacaksın Aodh oğlu Liamh! Düğüne kalan o kısa süre içinde de Leydimi usulüne uygun evlendirmek bizim hakkımız." dedi istemeyerek de olsa.
Genç adam ayağa kalktı. Sabrı tükenmişti. "Düzeltmeme izin ver Finn McCartney! Bu tutumunuzla düğüne kalan o kısa süre içerisinde toplu intihar girişiminde bulunup leydinizi - ki leydi derken oldukça bastırarak söylemişti- bir başına evlendirmek istiyorsunuz!" Burun direğini sıvazlayarak devam etti. "Ya da bir düzine adamla o İngiliz piçlerine savaş ilan ediyorsunuz!"
"Bizim zamanımızda!" Aloin, piposunu çıkarıp titreyen elini havada salladı.
Liamh, bu defa kendine hakim olamadı. Masaya vurduğu elleri çürüyen yaş tahtanın kütürdeyerek parçalara ayrılmasına neden olmuştu.
"Kral Frealaf adına size ne emrediyorsam öyle yapacaksınız!" diye bağırdı.
Eadrian ve Finn ayağa kalktılar. Aloin bir çırpıda kalkamayacak kadar yaşlı olduğundan elini kılıcına götürmekle yetindi. Liamh, Finn'in ona başını hayır manasında sallamasına aldırış etmedi. Kaşlarını çatarak kollarını göğüs hizasında bağladı.
Arcana, aşağıdan gelen bağrışmalara daha fazla kayıtsız kalamamıştı. Hızlıca merdivenlerden inip kamaraya girdiğinde ihtiyarlar ayaklanmış, masalar parçalanmış ve ortalık epey kızışmış görünüyordu.
"Ah baba..." diye mırıldandı. "Neler oluyor burada?"
"Sen karışma!" Liamh, öfkeden titreyen eliyle kadına gitmesi için işaret etti. Öfkesini birde ona yöneltmek istemiyordu ki bunu evlendiği güne dek yapmayacağına kendi kendine yemin etmişti.
Genç kız kaş çatan adamları tek tek süzdü. Finn'i pek tanımıyordu lakin Eadrian ve Aloin'in yüz ifadelerine baktığında istedikleri her ne ise kabul edilmediği açıkça ortadaydı. Aloin kılıcını çıkarıp Liamh'a yöneltirken "Bu delikanlı bize emir veriyor!" diye çıkıştı. Ses tonundan gerektiği saygıyı göremediği ve gücendiği belli oluyordu. McAodha'ya dönerek bir cevap bekledi. Bunu yaparken ellerini tıpkı onun yaptığı gibi göğüs hizasında bağlamış ve ek olarak sağ çizmesini sertçe yere vurmaya başlamıştı.
Liamh, Bu ihtiyar herifler tarafından toy bir çocuk gibi itham edilmekten deliye dönmek üzereydi. Yetmiyormuş gibi birde cinsiyet karmaşası yaşadığını tahmin ettiği bir kadın ile baş etmek zorundaydı. Arcana'ya doğru birkaç adım atıp gözlerinin içine bakarak diğerlerinin duyamayacağı bir şekilde konuştu.
"Bu ihtiyarlar, akıllarını yitirmiş durumda. Kral emri olmaksızın Giolla vadisine gaydalar eşliğinde girip hemencecik kaleyi almak istiyorlar. Üstelik bir düzine adam ile! Hangi zamanda kaldığınızı yahut o mağaradan ne sıklıkla çıktığınızı bilmiyorum ama İngiliz soysuzunun oturduğu tahtı elinizi kolunuzu sallayarak alamazsınız! Özellikle sen Arcana Giolla Decair! Oradan başın boynunun üzerinde dahi çıkamazsın ki o an seni korumaya tek başıma gücüm yetmeyecektir." Liamh, biraz daha yaklaşarak neredeyse burunlarını birbirlerine değdirdi. Kadının gittikçe çatılan kaşları ve birbirine bastırdığı solgun dudakları bir nebze de olsa öfkesini yatıştırmıştı. "Burada Kral emriyle bulunduğumu ve ağzımdan çıkan her sözün ona ait olduğunu unutmayın!"
Arcana adamın her fırsatta burnunun dibine kadar yaklaşıyor oluşundan hoşlanmıyordu. İşaret parmağıyla alnına bastırarak geri ittirip ona delici bakışlar gönderdikten sonra dikkati daha fazla dağılmadan diğerlerine doğru yöneldi. Bir kaçış sebebi olduğu için tanrıya minnettardı.
"Finn McCartney, adını neredeyse her gün babamdan işittim. Seni ve fedakarlıklarını dinleyerek bir ömür geçirdim. Kaldı ki babamın ölmeden önce ki tek arzusu seni görebilmekti. Sana kendinden daha çok güveniyordu. McAodha beyini buraya getirdiysen ona bir şekilde itimat etmiş olmalısın."
Finn, homurdanarak kafa salladı.
"Hemfikir miyiz?"
Eadrian ve Aloin de istemeden de olsa kabul ettiler.
"Öyleyse bırakın adam nasıl istiyorsa öyle yapsın!"
Arcana, Liamh'a döndü. Az önce öfkeden kısılmış olan gözleri hayretle açılmış ona bakıyordu. Arcana durumdan istifade etmek adına McAodha'ya doğru yürüyüp parmağıyla göğsünün orta yerine birkaç kez vurdu. Her ne olursa olsun onun yaşlılarına saygısızlık etme hakkına sahip değildi.
"Sana gelince McAodha! Yeniden direğe bağlanmak istemiyorsan bu ihtiyarlara saygılı olacaksın."
Genç kız ellerini beline koyarak iki tarafa da kaş çattı. Ardından Liamh, tuhaf mavi bakışlarıyla kendini yeniden esir etmeden önce bir iki adım geri çekildi. "Üstelik önceliğin kahramanlık değil bir tekne dolusu aç insanı doyurmak, kuru tutmak ve hastalanmadıklarından emin olmak! Kral Frealaf'ın engin yetkilerini kullanacaksan bunlarla başlasan iyi edersin!"
Finn "Babasının kızı." derken diğerlerine gülümsüyordu.
Liamh ise kargaşaya son verdiği için kadının söylediği diğer şeyleri göz ardı ederek her zaman yaptığı gibi son sözü söyleyip kalçalarını sallayarak ortamı terk edişini tuhaf bir sırıtışla izledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÜRGÜN
Historical FictionLiamh McAodha, İskoçya'nın kaderini belirleyecek arayışın onu hiç tanımadığı bir kadınla evlenmeye mahkum edeceğini biliyordu. Üstelik ülkesi ve toprakları için bu kararı veren ta kendisiydi. Lakin gelininin yirmi yıl boyunca bir mağarada sürgün hay...