"Hoba! Hadi gel beni salla." duyduğum ses ile arkama dönmüştüm. Evet, o buradaydı ve ben rüyada olmalıydım.
"Geliyorum." Karşımdaki beyaz tenli çocuğa doğru ilerledim. Salıncağa oturmuş beni bekleyen bedene baktım uzunca. Oldukça savunmasız görünüyordu. Minik bir bedeni, bembeyaz teni, al-al yanakları, yanaklarını aratmayacak pembelikte dudakları ve simsiyah saçlarıyla aynı bir kediye benziyordu.
Salıncağın arkasına geçip onu yavaşça sallamaya başladım, salıncağın zincirlerine sıkıca tutulmuştu. "Daha hızlı Hoba! Daha hızlı!"
Aynı küçük bir çocuk gibiydi ama onu tanımama izin vermiyordu. Aklımdaki kara düşünceleri kovduktan sonra kedi çocuğu sallamaya devam ettim. Çocuğun ayaklarıyla salıncağı durdurmaya çalıştığını gördüm. Salıncağın arkasından tutup onun canını yakmayacak şekilde hızla sallanan salıncağı durdurdum.
"Ben acıktım hoba yemek yiyelim!" "Tamam güzelim gidelim." Ona güzelim demem hoşuna gidiyordu, bana en sevdiğim gülüşünü bahşettiğinde yanağına küçük bir öpücük bırakmıştım fakat yaptığım hiçbir hareketi hissetmiyordum.
Park'tan çıkıp küçük bir cafe'ye girdik. İki kişilik bir masa bulup oturduk. Garsonlar önümüze menüleri getirdiklerinde acı soslu tavuk ve kimbap söyleyip beklemeye başladık. Yemeklerimiz gelmeden önce masaya birkaç meze getirilmişti.
Onun adını merak ediyordum ama ne zaman adını sorsam benden kaçıyor ve ardından ben uyanıyordum. Bu sefer onu tutacaktım gitmesine izin vermeyecektim.
"Güzelim sana birşey sormak istiyorum." Kedi çocuk masaya getirilen mezelerden yerken gözlerini bana dikmişti. "Dinliyorum Hoba."
Tedirgince nefes alıp ellerimi onun ellerine kilitledim. "Senin adını öğrenmek istiyorum, artık bana adını söyler misin güzelim?"
Kedi çocuk yüzünü düşürmüş ellerini ellerim arasından kurtarmıştı. "Bunu yapamam Hoba, üzgünüm." Yavaşça sandalyesinden kalkarken onu tuttum ve tekrar oturttum.
"Neden söylemiyorsun bana adını? Söyle hadi! Her gün rüyalarımdasın ve adını bilmiyorum." Söylediğim şey kedi çocuğu sinirlendirmiş olacak ki beni ittirip hızla cafe'den çıkmıştı. Onun gitmesiyle uyanmam çok sürmemişti.
Yatakta doğrulup etrafa baktım, telefonumu elime alıp saate baktım. 11:56. Jimin şimdi okuldan çıkmış yemek yemeye gidiyor olmalıydı. Telefonumun kilidini açıp arama kısmına girerek Jimin'i aradım.
"-Alo? Hyung?"
"+Günaydın Jim."
"-Günaydın Hyung. Senin kediciği gördün mü bakalım."
"+Evet gördüm ve bu sefer hiç iyi uyanmadım Jim."
"-Anlat Hyung, dinliyorum."
"+Aslında herşey çok güzel başladı. Park'taydık onu sallıyordum eğleniyorduk hatta onu öptüm bile. Onu cafe'ye götürdüm. Oturduk yemeklerimizi söyledik ve mezeler geldi, ona yeniden adını sordum kalkıp gidecekken tuttum üzgün olduğunu söyledi ve ben ona sadece rüyamda olduğunu söyleyince sinirlendi beni itip gitti."
"-Hyung sen tam bir aptalsın."
"+Biliyorum Jim, biliyorum."
"-Bir yerde okumuştum, eğer rüyanızdaki kişiye 'sen benim rüyamdasın' gibi şeyler söylersen o kişi rüyana girmiyormuş."
"+Ne yani? Onu yeniden göremeyecek miyim?"
"-Bilemiyorum hyung."Sıkıntıyla nefes vermiştim, sabah sabah yaptıklarım yüzünden moralim bozulmuştu.
"+Her neyse sen yemeğini ye, aç kalma Jim."
"-Merak etme, afiyetle yiyeceğim."
"+Dikkat et kendine küçük kardeşim."
"-Sende hyungie, görüşürüz!"Telefonu kapatıp dağınık olan yatağa koyup yataktan kalktım. Ayaklarım soğuk parke ile temas ettiğinde hissettiğim soğukluk ile vücudum titremişti. Adımlarımı kapıya yönlendirip odamdan çıktım ve mutfağa doğru ilerlerledim.
Mutfak kapısını açıp dağınık tezgah'a ve masaya baktım. Bir gün de olsa bu mutfak toplu durmuyordu cidden. Evde tek kalmama rağmen bu kadar olması şaşırtıcı.
Buz dolabından dünden kalan yarısı yenmiş salamlı sandviçimi alarak dolabı kapatmış ve mutfaktan çıkmıştım.
°°°
ŞİMDİ OKUDUĞUN
dream
FanfictionHoseok rüyasında bir çocuk görür, o çocuğu neredeyse her gece rüyasında görmeye başlar ve bu durum Hoseok'u oldukça meraklandırır ancak bu sadece bir rüyadır, peki hoseok o çocuğu uyandığında bulabilecek miydi?