12. Ağdan Kaçan Balığın Ölüm Fermanı

60 5 1
                                    








"Ağdan Kaçan Balığın Ölüm Fermanı"





Bad Omens, Come Undone
BELLSAINT, Losing My Religion
The Girl and The Dreamcatcher, Glowing in the Dark



Bedenlerimiz ebedi karanlığa buluştuğunda,
Simsiyah gökyüzünün altında,
Gecenin sonunda,
Birbirimizin nefesini her hissettiğimizde
Yeniden doğacağız.
Ve sevgilim,
Son kez yağan yağmurun altında
Ruhlarımız ıslandığında,
Biz ölümle buluşacağız.
Bu kırılmaz döngünün tam ortasına düşen bir kıvılcımla,
Anka kuşu misali,
Küllerimizden doğacağız.
Yer ve gök üzerimize yıkılırken,
Kalbimize doğrultulmuş silahlar varken
Ve zaman alehimize işlerken
Kazananı olmayan bir savaşa gireceğiz.
Soğuk bir gecede,
Sonsuza dek
Ruhlarımızı kaybedeceğiz.

İnsanlar durmuyordu. Yeri geldiğinde zaman bile duruyor, insanlar durmuyordu. Şeytanın oyunarında kendilerine yer ediniyor, kendilerinden güçsüz gördüklerini kazanmak uğruna, sonunda kan akıtmak bile olsa, feda ediyorlardı.
Çünkü önemli olan kazanmaktı.
Karanlığın hüküm sürdüğü bu gökyüzünde güçlü ya da güçsüz herkesin tek amacı kazanmaktı. Kazandıkları şey ne olursa olsun fark etmezdi. Kazananların ayakta kaldığı bir oyunun içindeydik çünkü. Hayatta kalmak için kazanmak ve kazanmak gerekiyordu. Dünya tek bir yanlışı bile affetmiyordu, kimsenin hata payı yoktu.

Tek bir kişinin hatası yüzlerce, binlerce hatta daha fazla kişinin hayatına mal oluyordu. Buna rağmen hiçkimse, kendisinden başka birisinin hayatını önemsemiyordu.
İnsanlık karanlıktaydı, ellerinde ışık olanları takip ediyordu ve ışık kimin eline geçerse tereddüt etmeden herkes onu dinliyordu. Sorun tam olarak burada ortaya çıkıyordu. Yeterince ışık vardı fakat yeterince iyi kalp yoktu, bu yüzden kimse gökyüzünü aydınlatma cesaretinde bulunamıyordu. Cesareti olanların sonunu izledikçe yalnızca önlerini görmeye göz yumuyorlardı.

Bu noktada biz devreye giriyorduk. Biz yeni bir çağın ilk ihtilalinin altında imza atanlardık. Dünya için yaşıyorduk, karanlıkta oynanan oyunları kaybedenlerin ruhu için. Uyanıyorduk, çağı değiştiriyor ve yaraları sarıyorduk.
Ruhlar yaralıydı, kayıptı. Böyle bir zamanda, bir devrimdi bizim uyanışımız. Ayaklarımızı bastığımız toprağın altındaki ölülerimizin acı haykırışıydı. Geleceğin naralar atan gençlerinin sesi, geçmişten gelen ruhların savaş çağrısıydı.
Yıkımdı, yeniden doğuştu.
Kan davasıydı, kan akıtmaktı; kurtuluştu, başlangıçtı.
Silahların konuştuğu değil, akıl oyunlarının oynandığı yeni bir dünya düzenine geçişti.
Kurşundan daha çok hasara yol açardı kelimeler. Kalbe bir bıçak gibi saplanır ve kurşundan daha çok acıtırdı. Ruhsal acı her zaman fiziksel acının önüne geçerdi. Oyunları şeytan kuruyorsa, onun kalbine hançeri saplayacak olan kişiler bizdik. Böylece herkes kazanırdı.
Çünkü,
Şeytanın kalbine saplanan hançerin hesabını, Tanrı sormazdı.

Burnuma gelen güzel kokuyla uyandığımda kaşlarımı çattım. Böylesine bir kokunun benim evimin içinde ne işi vardı? Gözlerim önce üzerimdeki battaniyeye ardından da duvardaki saate kaydı. Zaman ne ara bu kadar ilerlemişti? Kaç saattir uyuyordum ben?
Bacaklarımı koltuktan aşağı bıraktım. Poyraz etrafta yoktu. Gitmiş miydi? Gidemezdi, gitmemeliydi, yaralıydı. Ama neredeydi? Battaniyeyi koltuğun üzerinde bırakarak ayağa kalktım. Birbirine dolaşmış saçlarımı hiç uğraşmadan bileğimdeki tokayla tepemde topladım. Bahçeye çıkmış olabileceği ihtimaliyle bahçeye baktım ama orada da olmadığını gördüğümde içimde küçük bir boşluk oluştu. Uyuya kaldığım için gitmiş olabilirdi. Biraz daha dayanamaz mıydım sanki? Kaçar gibi gitmesine gerek yoktu.

YANGINDA ISLANMAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin