Annem ve babamın ortasında uzanıyordum. Uyku girmiyordu bir türlü gözlerime. Gaz lambasında yanan alevin çırpınışını duyuyordum. Hafif hafif sönmeye başlamıştı. Tavana bakıyordum öylece. Adeta bir kıyı kasabası yazında, gece vakti parıldayan, sanki gökyüzüne bir avuç sim dağılmış gibi yerinde duran yıldızları, seyreder gibi.
Sağ tarafıma doğru döndüm. Babam tavandaki gökyüzüne derin derin bakıyordu. Ne görüyordu orda? Çatık kaşların ardındaki dünyada neydi bu kadar endamlı bakışlar?
Olabilir ki yıldızları yakalıyordu toprak gözleriyle. İçindeki karanlığı beyaz simlerle aydınlatabilmek için onları narince kalp heybesine koyuyordu belki. Gözleri parıldıyordu. tüm kuşaklı yıldızlar toprak gözlerine düşüyordu bir bir.Pencereye ilişti gözüm. Ayın gümüşümsü ışıltısı adeta yüzümü okşuyordu. Hoş bir hâz bırakıyordu ruhumda. Pencerinin çatlak köşesinden tiz bir rüzgar esiyordu içeriye. Boynumdan geçerken tüylerim diken diken oluyordu. Geçtiği delikten "huu" sesine benzer bir tını. Tanrı ney çalıyordu aciz kullarına. Kalplerde dolaşan o ezgi neydi öyle ? Peki ya ağzımda dolaşan o tatlı nektar.
Bu da tanrı vergisi olan aşk şarabı mıydı ?Nazlı geldi aklıma inceden. Öylesi narin saçları, gülüşü. Tabi ya. Gülüşü. Yanağında oluşan o çukur. Kalbe akan bal şarabının kâsesi olabilirdi orası. Kana kana, doyasıya içilirdi o çukurdan.
Bir daha görebilir miyim ki onu ?
Hâlâ oyunlar oynayabilir miyiz ?
Masum, Usul usul yaklaşıp, sahiplenir mi yine beni?
Yine şeftali pembesine bular mı yanaklarımı?Çok erken tanışmıştım aşk sularıyla. Başta alıyor götürüyor sizi en derin kıyılarına. Koy koy açılıyorsunuz. Tepenizde güneş. Aydınlanıp, şekerleniyor yüreğiniz. Sonrası meçhul.
O sulara toprak yığılır bir gün. Balçığa döner onca derya. Üzerinize bulaşır da kirletir mi, kim bilir ?
Yaşayıp göreceğim. Hayat bir sınav neticesinde. Derdi veren Allah dermanını da verir. Rahatlar belki kor yüreğim bir gün. Yağmurlar yağar üzerine. Filizlenir belki ekilmiş yeni umutlar.Küçük yaşımda bunca tecrübe... beni ben yapan şeyler bunlardı. Saygı duyuyorum.
Nazlı'yı düşündükten sonra Aya ilişti tekrar gözlerim. Annemin anlattığı Ay Baba hikâyesi geldi aklıma. Hikayesi mutlu bitiyordu. Neşelendim bir an. Hikayenin kahramanını kendime uyarlıyordum.
Denizin ortasında bir yelkenli ve kaybolan bir çocuk. Birileri tutsun ellerinden isterdi her zaman. Gülmek, eğlenmek ve onlarca bakışların arasından sıyrılmak, kabullenilen bir insan olmak.
Sonrasında Ay görüyor halini. Kucak açıyor ona. Sarıyor tüm gökyüzüyle onu. Basıyor bağrına. Dilekleri gerçek oluyor garibin. Herkesin sevdiği bir kalp, edinilen en güzel yoldaş ve yüzüne gülünebilen saygıdeğer bir dost. Son...Hayale devam ederken gözlerim kapanmaya başladı. Uyuyamıyordum hala. Fakat diretiyordum. Annem gözlerimin kapalılığına kanıp biraz doğruldu. Galiba babama doğru dönerek:
"Ne zaman iş arayacaksın?" Diye kısık bir sesle sordu. Babam:
"Yarın ola hayrola." Diye kısık sesle off çekerek geçiştirdi. Annem:
"Malûm çok ihtiyaç olacak. Köydeki gibi yevmiyeli işler bulursan ben de gelirim. Destek cıkarım sana. temizlik olur, çocuk bakımı olur. Yaparım." Dedi. Sonrasında bir sessizlik. Annem tekrardan konuşmaya başladı:
"Güz gelince Munis'imiz okula başlayacak. Bir iş bulsan iyi olur." Dedi. Ve yavaça yatağın içine girerek elini göğsümün üstüne koydu. Sağ gözümü hafif araladığımda babamı gördüm. Düşünceli ve sol eli başını okşar vaziyetteydi. Dudaklarını kemiriyordu. Sonrasında uykuya dalıvermişim.
Sabah olmuştu. Göğsümde bir sıcaklık hissetmiyordum. Annem ellerini üzerimden çekmişti. Gözümü araladım usul usul. Buğulu gözlerle görüyorduk her yeri. Daha uyku sersemiydim. Yanımda kimseler yoktu. Yorganı üzerimden hızla çektim. Fırlayarak dışarı çıktım. Yamalı içliğim, yalın ayaklar ve korku dolu küçük gözler.
Ama o anda korku sonrası mutluluğu annemin bahçeyi temizlediğini görünce yakalamıştım. Fakat babam yoktu. Anneme doğru dönerek ürkek bir sesle:"Babam nerede ?" Diye sual ettim. Annem:
"Korkma oğul. Baban iş aramaya çıktı." Dedi. Ve rahatlayarak içeri geçtim. Annemin bahçedeki işi on dakika sonra tamamen bitmişti. Fakat çok zorlanıyordu. Hastaneden çıkalı uzun süre olmamıştı. Hala ufak ufak sancı hissediyordu. Yatakları kaldırdık beraber. Uyumak için ve aynı zamanda minder niyetinde kullandığımız döşeğe oturmuştuk. Çok geçmeden dış kapının gıcırtısını duydum ve babamın geldiğini anladım. Babama doğru koştum. Sevinçle heybesine doğru baktım. Belki içinde yine o aldığı şekerlemelerden vardır diye umut ettim. Lakin Beyaz heybenin içinde hiç gölge yoktu. Üzülmüştüm. Yine de babamın yanına gittim. Babama:
"Hoşgeldin baba." Diyerek karşıladım. Babam:
"Hoşbuldum, oğlum." Diyerek saçlarımı kokladı ve kafamdan öptü. Elinde biraz somun, peynir ve zeytin vardı. Heybesi bomboşken sağ kolunun altında saklamış bütün bunları.
Kahvaltıya oturduk beraber. Çayımız ve bardağımız yoktu. Hep beraber aynı tastan su içiyorduk. Bu atıldığımız serüvendeki devler diyarında, ilk kahvaltımızdı. Annem, babama:"Ne yaptın, iş bulabildin mi ?" Diye sordu. Babam:
"Günlüğü otuz liradan inşaatta çalışağım." Dedi. Annem':
"Sen anlamazsın ki. Nasıl yapacaksın bu işi ?" Dedi. Babam:
"Malûm, ekmek aslanın ağzında. Zamanla öğreniriz." Dedi. Ağzında lokmasıyla:
"Hatta yarın bir iş var eleman lazımmış. Çağırdılar beni. Not ettiler hemen." Dedi. Annem:
"Hayırlısı. Allah zeval vermesin." Diyerek kafasını salladı ve iyi dilekte bulundu. Bahçeye çıktım. Oyunlar oynuyordum. Koşturup, zıplıyordum. Babam bir oyuncağım olmadığından tahtadan silah ve bir araba yapmıştı. Hayli yetenekliydi babam. Ağaç oyma konusunda üzerine yoktu. Zamanım böyle geçiyordu. Akşam olup yemekler yendikten sonra uyudum.
Gün doğmuştu. Kahvaltı yapmıştık. Babam yoktu. Devler diyarında, sahnede ikinci günümüzdü. Babam ilk işine gitmişti. O yüzden pek tadım tuzum yoktu. Acaba bir şey olur mu ? Ya kötü bir şey gelirse başına ? Diyerek kuşkulanıyordum gün boyu. Annemin işlerine yardım ediyordum. ara sıra ahırda kır atımla selamlaşıyordum. Öyle böyle geçiyordu gün. Pencereden yolu izliyordum. Bisikletliler, dolaşan insanlar, seyyar satıcılar dolaşıyordu. Hiç çocuk yoktu. Çok tuhaf. Dün cıvıl cıvıldı her yer.
Uzaklara doğru dalıp gitmiştim. Köyümüz geldi aklıma. Bu saatlerde buğday tarlalarında koşuştururdum. Başakları avucumun içine alırdım. Onları koparıp iki elimin arasında ovalardım. Tanelerine ayrılınca, karınca yuvalarının ağız kısımlarına eşit bir şekilde dağıtırdım. Güzel günlerdi.
Mutlu mutlu uzaklara bakarken, sağ ara sokaktan babam göründü. Yaklaştıkça elinde bir şeyler belirginleşmişti. Babam iş dönüşü yiyecek malzeme almıştı. Dış kapıya doğru koştum. O daha elini uzatmadan kapıyı açmıştım. "Vay, aslan oğlum benim. Beni mi özledin ?" Diyerek eşyaları yere indirip kucakladı beni. Buram buram tütün kokuyordu yakaları. Sigara çok içerdi babam. Sonrasında kapıyı sürgüleyip beraber içeri geçtik. Annemin hazırladığı sofraya kurulduk. Ve kokusu ciğerlerimize dolan güzel çorbayı afiyetle yedik.
Sofradan kalkmadan, babam yeni tanıştığı insanlardan bahsediyordu. Mehmet Ağabey, Kara Ali, Kırk Bir Selim ve Kedi Samet. Bu lakapları kendilerine neden benimsemişler anlayamadım. Özellikle de Kırk Bir Selim'i. Mehmet Ağabey babamdan yaşça büyükmüş. Arabası varmış. Binmeyi çok isterdim. Sofra toplandıktan sonra sohbetler edip uyumayakoyulduk. Günler bu şekilde geçiyordu. Tabi alışmıştım da artık.
Yavaştan komşularımızla ve yakın çevreyle tanışmaya başlamıştık. Sanki elli yıldır buradaymışız gibi sıcak karşıladılar bizi. Çabuk kaynaştık. Alıştık birbirimize. Hatta o kadar alıştım ki iki arkadaş edinmiştim bile. Temennim bu yoklukta dahi mutlu olmayı başarabiliyorduk. İşin garibi bu yaşımda hayatla çok erken tanışmamdı. Arkadaşlarımdan bahsedeyim: Ecevit ve Necmi. Ecevit, suskun bir arkadaşımızdı. Mavi gözlü, bana göre hayli uzun, sıska yapılıydı. Necmi tam tersiydi. Tıknaz, sevimli neşeli bir arkadaştı. Harbi has, terbiyeli çocuklardı. İyi bilirim. Yavaş yavaş onların sayesinde içine kapanık, utangaç Munis'i geride bırakıyordum. Sağolsunlar. (...)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayatım Cebimde
Non-Fiction-Ön Söz- Merhaba Saygıdeğer okurum, öncelikle ruhunuzda derin bir hâz oluşturacağı kanaatinde bulunduğum bu romanımın size bahşedilmesi benim tarafımdan sizlere sundugum Yegâne Hediyedir. Düşüncelerimden, Dudaklarımdan, parmaklarımdan dökülmüş olar...