Arcana gözlerini parlak güneş ışığına doğru aralarken uzun zamandır böyle rahat bir uyku çekmemiş olduğunu düşündü lakin güneşin tam tepede olduğunu fark ettiğinde telaşla uyandı ve doğrularak yüzünü ovaladı. O esnada valizin başında elbiseleri katlamakta olan Odeth büyük bir dinginlikle arkasına dönüp gülümseyerek utangaç bir reverans yaptı.
"Gününüz güzel geçsin leydim. Daha iyi misiniz?"
"Saat kaç Odeth?" Arcana kaşlarını çattı. Kızın samimiyetine karşın takındığı tavrı fark ettiğinde ise burun kemiğini sıvazlayıp gülümsemeye çalıştı. "Evet daha iyiyim."
"Öğleni biraz geçti. Lord McAodha siz uyanana kadar sessiz kalmamızı emretti."
Genç kız kaşlarını kaldırdı. "McAodha oldukça yorgun olduğu için uyumaya devam etmek istedi anlaşılan." Adamın bencilliğini düşündüğünde Odeth'in söyledikleri hiç de inandırıcı gelmemişti. Aceleyle yataktan kalkıp genç kızın önüne getirdiği tasa baktı ve onu tekrar reddetmek istemediğinden tastaki suyu çabucak içti.
Odeth ne yapacağını bilemedi. "Leydim o yüzünüzü yıkamanız içindi..."
"Ah, tabii..." Arcana kalan suyla yüzünü yıkayıp kızın elindeki bezi almaya tenezzül etmeden yüzünü kuruladı ve camın önüne asılı kıyafetlerinin kuruyup kurumadığını kontrol ettikten sonra geceliği üzerinden atıp Liamh'ın ona verdiği kıyafetleri çabucak giydi. Bunu yaparken bir köşede yadırgayan gözlerle yeni bir şey görmüş gibi kendisini inceleyen kıza aldırış etmedi.
"Saraya gidene kadar tanınmamam gerekiyor. Bu yüzden bunları giyeceğim."
"Anlıyorum." Odeth annesi içeri girdiğinde derin bir oh çekerek dudaklarını birbirine bastırdı ve başını hayır manasında salladı. Demek Lord Liamh onlara "Hiçbir şey bilmiyor" derken abartmamıştı. Genç kız onun nezaketinden eksik anlattığını düşünmeden edemedi.
Rhona, anlayışla gözlerini kapayıp kızına valizleri aşağı indirmesini söyledi. Arcana kaleden kaçırıldığında sekiz yaşındaydı ve daha o zamanlar da sözünü dinlemeyen haylaz bir çocuk olduğundan kapalı kaldığı mağara içinde neredeyse hiç eğitim almamış olduğunun bilincindeydi. Finn ona sabaha kadar, ayrı kaldıkları tüm zaman boyunca yaşanılan her şeyi anlatmıştı ve bunların içinde kadının en çok canını sıkan Arcana'nın geçirdiği kaza sonucu aldığı yara ve Liamh'ın genç kıza karşı olan tutumuydu. Ne yapacağını düşünecek pek bir vakti olmamıştı fakat öncelikli işi leydisini kralın karşısına çıkacak vaziyete getirmek olmalıydı.
Rhona, gencecik bir kadını bu hale getiren vicdansızlara lanet okurken elindeki tepsiyi masaya bırakıp camın önünde dalgın gözlerle dışarıyı izlemekte olan Arcana'ya doğru yürüdü. Yüzüne baktığında ve Leydisi Odeth'e olan benzerliği karşısında bir kez daha tebessüm ettiğinde ise her şeye rağmen yaşıyor olduğu için tanrıya şükretti.
"Leydim." dedi tedirgin bir ses tonuyla.
"Hı?" Arcana başını çevirmeden belli belirsiz bir sesle cevap verdi. Bugünden itibaren yaşanacakların ve özgür kalacağının onu tatmadığı duygular içine sürüklemesine izin verirken bir yandan temiz havanın yüzüne çarpıp onu canlandırmasına izin veriyordu.
Rhona, kızı dikkatlice kendine çevirerek konuştu. "Leydim saraya gitmeden önce üzerinden geçmemiz gereken bazı hususlar var."
"Nedir?"
"Öncelikle nasıl reverans yapıldığını hatırlayıp hatırlamadığınızı bilmeme izin verin."
Arcana gülümsedi. "Bunların artık çok geride kaldığını düşünüyorum dadı. Karaya çıktığımdan beri pek çok yer gördüm. Taverna ve hanlar ve birde pazar yeri. Kimse kimseyi bu şekilde." Arcana dizlerini kırarak selam verdi ve devam etti. "Selamlamıyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÜRGÜN
Historical FictionLiamh McAodha, İskoçya'nın kaderini belirleyecek arayışın onu hiç tanımadığı bir kadınla evlenmeye mahkum edeceğini biliyordu. Üstelik ülkesi ve toprakları için bu kararı veren ta kendisiydi. Lakin gelininin yirmi yıl boyunca bir mağarada sürgün hay...