bölüm bir;
dolabından aşırdım bu yazı, hemde alçılı elimle🌅
-şayet bir göğsüm olsaydı- gönlümün şen bülbülü, altın snitchim, feci kalçalarıyla her zaman oturduğu baştan üçüncü taburemi aşındıran jeon jungkook, bir bar tezgâhı olarak rastladığım en zeki ve kurnaz çocuktu. ne zaman onun hakkında konuşmaya başlasam kendimi seçmen şapka rolünde buluyor ve adını hangi haneye altın harflerle yazabileceğim konusunda uzun bir düşünce çelişkisine giriyordum. tabii sonuç hiç değişmiyordu çünkü tanrı aşkına, damarlarında dibine kadar slytherin kanı akıyordu ve o, bizim oğlanla tam bir draco malfoy edasıyla uğraşıyordu.
bu kasabaya ilk geldiğinde oldukça küçüktü, üzerine çizgili bir tişört giyinmişti ve şort tulumunun askılıklarından biri omuzundan düşmüştü. jeon jungkook'un haylaz gülüşü karşı kıyıdan esen meltemin okşadığı bodrum beyazı gibiydi. bakışları astronomikti ve saçları, geçenlerde kafasını üzerime gömen sarhoş adamın bahsini ettiği uzay başluğunu andırıyordu, zifiri karanlıktı, gerçi o bu benzetmeyi hisleri icin söylemişti ve dediğim gibi sarhoştu. bense tüm bunları gryffindor'un aslan yüreği kim taehyung'dan öğrenmiştim.
sarışın afetimin anlattığına göre, - ki kendi kendine konuşmaya bayılır- bizimkiler iki bin yılının ağustosunda, yaz kış sıcak olan bu kasabada karşılaşmışlar. jungkook'un üzerinde çizgili bir tişört ve şortlu tulumu varmış. bir eliyle tuttuğu dondurmasını yalıyormuş ve diğer eli görünen o ki alçılıymış. taehyung bunun, jungkook'un yaramazlığı yüzünden başına geldigini düşünüyor. ve bence haklı da çünkü tanrı aşkına hangi orta okul ögrencisi tuvalet kabinin duvarına tırmanıp, yandaki tuvalette olan arkadaşını korkutmak için sahte örümceği yukarıdan ona atmak isterken kolunu kırardı ki..
demesi o ki; taehyung hafta sonu lokantada annesine yardım ettiği için bir ödülü hak ettiğini düşünmüş ve dondurma almak için sarı bisikletine atladığı gibi kasabanın tek marketi olan kılçıklıya gitmiş. -bu kasaba denize kıyısı olan bir yer olduğundan ve sabah akşam deniz ürünü yemekten, burada insanlar fazla proteinle yaratıcılıkta zirveyi zorlamaktan geri kalmıyorlar,- ki bunu kılçıklı marketin isminden de anlayabilirsiniz. tabi ben bu kısma, taehyung'un üzerime koyduğu arabalı defterine gününü anlatması üzerine hakim olmuştum. anlayacağınız, bizimki, pipetine limon dilimi takılı içeceğini yudumlarken günlük yazıyordu ve bu süreçte sanki çişi varmış gibi taburenin üzerinde kıvranıyordu. o zamanlar daha çocuk olduğundan mı yoksa, jungkook'un onu feci bir şekilde heycanlandırmasından mı bilinmez tuvaleti olduğu belliydi işte. bazen yalnızca bir bar tezgahı olduğum için şanslı hissediyordum.
kafasında güneşi taşıyan ışık perim, dondurma dolabına yetişebilme boyunu çoktan geçtiği için oldukça şanslıymış, cam kapağı var gücüyle ittirmiş ve çikolata kaplamalı çilekli dondurma paketini kaptığı gibi dolabın içine doğru büktüğü belini kaldırmak için hareketlenmiş ama kalçasına alçılı bir kol tarafından yediği darbe ile neredeyse tüm üst bedeni elinden düşürdüğü tek çilekli dondurmanın bulunduğu dolaba gömülmüş. sinsi işlerin müdürü, amaçları için neler neler yapmazlardan jeon jungkook ise küçük boyunun elverdiği kadarıyla kadarıyla -ki alçılı elini de hesaba katarsak- büyük bir uğraş ile kendini dolabın icine sarkıtmış ve hedeflediği çilekli dondurmayı elde edecek olmanın başarısı ile gözleri ışıldamış. hani bildiğin basbayağı ışıldamış ki, sarı saçlı esas oğlanımız kendini geriye çektiğinde, jungkook'un galaksileri ile karşılaşmış. belli ki pekte kaptırmış kendini, yoksa çilekli dondurma için kurşun atar kurşun yermiş.
bizimkiler ilk böyle karşılaşmışlar ve anladığım kadarıyla sarışın afetim taehyung kim, ilk görüşte aşık olmuş.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
dolabından aşırdım bu yazı, hemde alçılı elimle
Fanfiction🎣🐰] jeon jungkook nihayetinde sevmeyi öğrenmisti