Maraba
Gençler önceki bölümde Akif "kulağa vakum"dan bahsettiğinde bazıları Ömer'in kulağını yalayıp emerek vakumlayacağını düşünmüş...
Öyle bir şey değil, iki elinizin avucunu açıp karşıdaki kişinin kulağına aniden vakumlar gibi vurduğunuzda östaki borusundan kan gözler ve beyine hücum edince mosmor olur, düşer bayılır.
Bunu demek istedi ama Erdal bu bilgiyi bilmediği için ya da önemsemediği için sorgulamadı ben de açıklamadım orda, ne bileyim Ömer'in kulağını emeceğini düşünmezsiniz sanmıştım...
İyi okumalar, yukarıda dediğim şeyi kimsede denemeyin çünkü profesyoneller bunu yapıyor. Öldürebilirsiniz yaparsanız. Yani mal değilseniz yapmazsınız amk bunu dedim şimdi biri dener vicdan azabı çekerim. Yapmayın. Her yerde var bu bilgi ama olsun.
***
Kardan arınmış bahçeye göz gezdirerek, soğukta titreye titreye sigaramı içiyordum. İki gün olmuştu ve her gün çamurlu karları temizlediğimiz için ağaçların üstündeki süs gibi görünen karlar harici hiçbir beyazlık yoktu.
Yemekhanede oturup haberleri izlerken kar yağışlarının sürekli devam edeceği haberini spiker ifadesiz bir sesle duyurduğunda Adanalı ve Mersinliler harici kimse sevinmemişti. Çünkü askeriyede temizliği daha zordu ve eğitime bin basardı.
Komutanlar koridorda ufak bir çamur görse gözüne kestirdiği askerleri getirip baştan sona yıkatıyorlardı.
Erzincanlının galoş mu taksak acaba komutanım deyip, Volkan Komutan'ı delirtmesini hatırlayınca yeniden güldüm ve sigaramdan bir duman daha çekip söndürürek çöpe fırlattım.
Kıpkırmızı olmuş ellerimi birbirine sürüp binaya girdim, koğuşa yürürken acaba Ömer'in yanına mı çıksam diye düşündüm bir an, bugün içtima dışında görmemiştim. Yoğun bir gün olduğu belliydi.
Akşama odasına geçerim diye düşünüp koğuşa yürüdüm, herkes muhabbet halindeydi. Kendi yatağım yerine gidip Erzincanlının ranzasına oturdum. O da diğer tarafta uzanmış Ankaralıya laf veriyordu.
"Ankara'nın soğuğu mu kötü buranın mı?" diye sordu, Ankaralı alayla güldü.
"Lan Ankara'nın soğuğu öyle bir şey ki, kanın bile donuyor."
"Allah'ım nasip et." dedi Mersinli, sıcaktan illallah etmişlerdi o bölgede yaşayanlar.
"Erdal sen hiç memleketine gidiyor musun?" diye sordu Erzincalı.
Sadece bir kere, lisede gizlice gitmiştim annem, babam ve kardeşimin öldüğü yere. Onun dışında uğramaya kalbim dayanmıyordu.
"Yok, hep İstanbul'dayım ama gitmeyi düşünüyorum." dedim sadece.
Ankaralı bir şey diyecekken gözleri kapıya döndü.
"Aha iki dakika Erdal'la muhabbet edelim dedik yine gitti çocuk." dediğinde anlamayarak baktığı yöne döndüm.
Nöbetçi kapının önünde elindekini sallarken arkadaşına laf veriyordu, güldüm. Nöbetçi koğuşa döndü muhabbetti bölüp.
"Çağdaş Milan," diye seslendi, Konyalı. "Ömer Komutan seni emretti."
Kaşlarım çatıldı.
"Oha, sonunda Erdal harcanmadı bugün." dedi Erzincalı aynı saniye.
Konyalı uzandığı yerden uzun boyuyla kalktı, onunla fazla bir muhabbetimiz yoktu ama iyi biri olduğunu biliyordum.