Yirmi Üçüncü Bölüm

104 12 4
                                    

Tekrardan merhaba. Arayı açmamışımdır umarım. Hastayım uyumam lazım ama bölüm yazmak >>>>>. Uzatmadan bölüme geçmek istiyorum lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. Yazmak için motive ediyor beni.

Unutmadan önce yeni kapağımız nasıl?

Canım sıkılınca yerimde duramazdım. Ayaklarımı sallar, saçlarımı düzeltip durur, parmaklarımı şekilden şekle sokardım. Bunları gerginken de yapardım. Arel ile çalışacağım kafenin önünde Arel'i beklerken de hem gerginlikten hem de can sıkıntısından yapıyordum hepsini. Ve insanlar garip garip bana bakıyorlardı çünkü dikkat çekmemem imkansızdı. Bu da daha çok geriyordu.

Bir yerlere erkenden giden bir tip değildim ama geç kalmamaya özen gösterirdim. Arel ise erken gelmeyi bırakın geç kalıp dururdu. Ama bunu bugün yapması yüzünden yüzüne bir yumruk geçirebilirdim. Hem de kocaman bir yumruk. Okuldan çıkarken kafe sahibiyle görüşmeye iki saat var diye önce eve gitmeye karar vermiştik. Arel de işi olduğunu kafe önünde buluşmamız gerektiğini söyleyince ben doğrudan kafeye gelmiştim.

Görüşme beş buçuktaydı. Biz de beşi on geçe falan buluşacaktık. Beşi yirmi beş geçiyordu ama Arel yoktu ve ben daha şimdiden adamın karşısına tek çıkmak istemiyordum. Üstelik mesaj atıp aramama rağmen bir cevap veya geri dönüş alamamıştım. Koca bir of çektim. Birinin sırtıma dokunduğunu hissettiğimde arkamı döndüm. Arel mahcup ve çekinen bir suratla karşımdaydı.

"Nerde kaldın lan sen?" bağırıp omzuna yumruk atmam yüzünün buruşmasına sebep oldu.

"Kızgınsın evet ama sonra konuşalım mı bunu anlatıcam ben sana. Hadi gel girelim adamı bekletmeyelim."

Başımı sallayarak öyle olsun der gibisinden bakış atıp ondan önce kafeye giriş yaptım. Hoş bir dizaynı vardı kafenin. Masalar ve sandalyeler takım halinde aynı renktelerdi. Açık tonlar tercih edilmişti. Beyaz masa sandalye, pudra pembesi masa sandalye, açık mavi masa sandalye ve hatta mor bile vardı. Renk renkti kafe.

Bir tarafı full camekandı. Mutfağa giden kısımda personel kapısı bulunuyordu. Tuvaletler ise yan tarafındaydı. Garsonların özel kıyafetleri olması dikkatimi çekti. Beyaz üst ve siyah alt. Önlükler ise kırmızıydı. Arel'in sırtımdan iteklemesiyle personel kapısına yöneldik. Etraf çiçek doluydu ve ben bu tarz detayları çok severdim.

Kafeye içim şimdiden ısınmıştı ama çokta alışmak hoş olmazdı çünkü çok çalışmayacaktık. Birkaç aya bu şehirde bile olmayacaktım. Aklıma birden Arel'in ne okumak istediğini, hangi okul istediğini hatta hangi şehirde okumak istediğini bile bilmiyor olduğum dank etti. Bunu sormayı aklımın köşesine kazıyarak personel kapısını açıp içeri girdim.

Arel'in arkamdan geldiğini biliyordum. Mutfağı ve giyinme odasını geçip müdür odasına geldim. Kapıyı Arel çaldı. İçeriden gel cevabını aldığımızda da kapıyı o açtı. Arkasından içeri girip yavaşça kapıyı kapadım. Bu tarz ortamlar beni geriyordu.

"Hoş geldiniz çocuklar." adamın keyifli sesini duymak iyi gelmişti bir nebze de olsa.

"Hoş bulduk Murat ağabey. Nasılsın?"

Adının Murat olduğunu öğrendiğim kafe sahibi gülümsedi ve koltuğundan kalktı. Bize masasının önündeki yan duran ikili koltuğu işaret etti ve ardından odada bulunan köşedeki minik tezgahtan iki bardağa su koymaya başladı.

" İyiyim Arel siz nasılsınız asıl?"

"Biz de iyiyiz Murat ağabey. Dayımın selamı var bu arada."

Murat ağabey bardaklardan birini bana diğerini Arel'e verip koltuğuna oturdu. Güler yüzlü bir adamdı.

"Söyle dayıba başkaları ile selam yollayacağına kendi gelsin."

Anamız Babamız Yok Deriz - BxB-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin