21|"Sakın Pes Etme..."

811 73 64
                                    

Merhabalar çiçeklerim! 

Sizi çook özledim. Nasılsınız, neler yapıyorsunuz? Salgın varmış dikkat edin kendinize. 

Uzun bir aranın sonunda nihayet bölüm atabildim. Sizleri bekletmemek için hızlı hızlı yazdım. Umarım saçma olmamıştır. Benim pek içime sinen bir bölüm değil çünkü. 

Her neyse bu bölümden sonra düzlüğe çıkıyoruz. Driftwood taekooku çokça çok mutlu görmeye az kaldı. 

Umarım keyifle okuduğunuz bir bölüm olur. (Ne kadar keyifli olabilirse artık^) Oy vermeyi ve güzel yorumlarınızı yazıp beni mutlu etmeyi sakıın unutmayın. Diğer bölümde bitti sayılır ve etkileşim ne kadar bol olursa yeni bölüm o kadar çabuk gelir ve emin olun yeni bölümü çabucak atmak istiyorum. 

Sizi seviyorum güzel yıldızlarım <33 

***













Yağmur hızlanırken ben de hızımı arttırdım ve gözyaşlarımı sildim. Adrese vardığımda arabayı durdurup hışımla dışarı çıktım. İzbe, hiç kimsenin olmadığı bir sokaktaki gece kondunun önündeydim. Neden burada olduğumu biliyordum. Artık sonu görebiliyordum. O yüzden düşünmedim. Kendim için korkmadım da. Sadece Taehyung için endişelendim ve kapının önünde durdum. Nasıl açacağımı bilmiyordum. Saat akşam dokuz civarıydı. Buradan nasıl kurtulabilirdik? 

Kapı aniden açıldığında duyduğum gıcırtı sesi tüylerimi diken diken etti. 

Tereddütlü adımlarla gece kondunun içine girdim. Etraftaki rutubet kokusu midemi bulandırdı ama umrumda değildi. Sadece onu görmek istiyordum. İyi olduğunu görmek istiyordum ve onu alıp buradan gitmek istiyordum. 

"Geldim." dedim boğuk çıkan sesime engel olamayarak. "Neredesin? Şimdi de saklanıyor musun? Çık karşıma!" Hiçbir şey göremiyordum ve biri atlayıp gırtlağıma çökse farkına varamazdım. Bu düşünce beni korkutmadı. Birkaç adım attığımda kapının arkamdan kapanıp kilitlendiğini duydum. Oradaydı, tam arkamda. O an üzerine atlamayı ve boğazına çökmeyi düşündüm. Onu devirebilirdim. Bir şekilde Taehyung'a ulaşabilirdim ve buradan çıkıp gidebilirdik. 

Adım sesleri gelirken enseme derin bir ürperti girdi. Bu izbe yerde bize tüm bu kötülükleri yapan o şerefsizle beraberdim. Korkusu yoktu. Eğer korkusu olsaydı her şeyi bu noktaya kadar idare edemezdi. Aklımda sayısız seçenek, kalbimde kocaman bir boşluk vardı. Bedenim ise kilitlenmiş gibiydi. 

"Hoş geldin oğlum?" 

Dudaklarım aralanırken bütün uzuvlarım donmuş gibiydi. Sırtımda elini hissettim. "Sürprizimi nasıl buldun?" 

Boğazım kurudu. Aniden titrek, rengi soluk bir lamba tam salonun ortasında cızırtılar çıkararak yanmaya başladı. Ona doğru dönemedim ve o ona dönmemi beklemeden karşıma geçti. İşte şimdi baba oğul karşı karşıyaydık. 

Hesaplaşma vakti gelmişti. 

İçleri kızarmış kıpkırmızı gözleri, rengi solmuş ve kırışık yüzü, kir içinde olan kıyafetleri beni şaşkına uğrattı. Her zamanki lüks halinden eser yoktu. Dudaklarında zerre kadar samimi olmayan bir gülüş belirdi. Gözlerimi dahi kırpmadan gözlerine baktım. 

"Bütün bunları bana neden yapıyorsun?" diye sordum sesimi güçlü tutmaya çalışarak ama yıldızımı görmediğim her an gücüm de tükeniyordu. 

İç geçirdi ve omuzlarını kaldırdı. "Keşke önce bir hoş buldum deseydin oğlum. Ne kadar kabasın. Ben sana böyle mi öğrettim." 

Dişlerimi sıktım. Yere çöküp hüngür hüngür ağlamak aynı zamanda da bir şeyleri kırıp parçalamak istiyordum. "Neden?" dedim tekrardan. Kendi babamın bana bunları neden yaptığını, bana neden böyle bir acıyı reva gördüğünü anlamaya, öğrenmeye çalışıyordum. Aklımı kaçıracaktım. Bana bunları niye yapıyordu? Ben ne yapmıştım ona? 

Driftwood | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin