Kalabalığın içinde DJ'in çıkmasını bekliyordum. Azalan müzikle ben de yerimde yavaşça sallanarak dans ediyordum. O sırada çıplak belimde, soğuk bir ten ve buz gibi parmaklar hissettim. Kafamı çevirip bana uyum sağlamaya çalışan kişiye baktım.
Ne kadar yakışıklı olduğunu anlatamayacağım kadar yakışıklı olan bu kişi, sadece vücuduma parmak uçlarıyla dokunuyordu. Sanki hem rahatsız etmek istemiyor, hem de benimle dans etmek için can atıyor gibi.
Sırıtarak suratına baktım o da sadece sırıtarak karşılık verdi. O bana uyum sağlamaya çalışırken ben de ona uyum sağlamaya çalışıyordum. Bu arada elimdeki içkim bitmişti. Yan tarafımdaki masaya koyup karşımdakinin elinden birasını aldım ve onun birasını da kafama dikip iki eliyle belimi tutmasını sağladım. Bu hareketim onun da hoşuna gitmiş olacak ki ellerini tamamen belime sardı. Ritimli bir şekilde hareketli bir dans ediyorduk.
Tam da o esnada bizim masaya gözüm çarptı ve bir çift kırmızı göz gördüğümü zannettim. Bu gerçek olabilir miydi? Gözlerini hiç kırpmadan bana bakan bir çift kırmızı göz mü görüyordum yoksa içtiğim biralar çoktan etkisini göstermeye başlamış mıydı? Artık tamamen sarhoş oldum diyebilir miydik? Bunu demek için geç kalmış bile olabilirdik.
O sırada yanımdaki çocuk benden uzaklaşarak elime bir kart tutuşturdu.
"Gitmem gerekiyor." dedi ve hızlıca sahneye doğru ilerledi. Onun arkasından bakarken az önce gördüğüm şey aklıma geldi ve dönüp tekrar masaya baktım. Bu sefer öyle bir görüntü yoktu. O an sarhoş olduğumu ve artık içmemem gerektiğini fark ettim. Şimdi eğlenme vaktiydi.
Masaya doğru dans ede ede yürüdüm. Jimin en ortada oturuyordu. Yanında da kızlar vardı. Onun yanında da başkaları. Resmen düzüşme masası kurmuşlardı. Jimin'in koluna yapışıp çekiştirmeye başladım.
" Hadiii geeel ve benimle dans eett." diye çocuk gibi mızırdanıyordum. Kızlar sanırım benden rahatsız olmuşlardı. Çok da umurumdaydı. Jimin'in bana hayır diyemeyeceğini bildiğim için kolunu bırakıp dans ede ede masadan uzaklaşmaya başladım. Tahmin ettiğim gibi o da arkamdan geliyordu.
Masaya çok uzaklaşmadan durduğumuzda bana yaklaşıp," Az önce yanındakinin kim olduğunu biliyor musun?" dedi. Bir yandan da dans ediyordu. Olumsuz anlamda kafamı salladım. Hiçbir cevap verme tenezzülünde bulunmadan dans etmeye devam etti.
"Söylesene kim? Niye meraklandırıyorsun?" dedim omzuna işaret parmağımın ucuyla vurarak.O sırada müzik kesildi ve DJ sahneye çıktı. Evet, sanırım sizin de tahmin ettiğiniz gibi... DJ Jackson az önce dans ettiğim kişiydi.
"Aman tanrım! Jimin bunu o zaman gelip yanıma söylemeliydin."
"Evet Vien ben de öyle düşünmüştüm. Adamla dans ederken yanına gelip, şu anda DJ Jackson Wang'le dans ediyorsun demeliydim. Çok özür dilerim." dedi benimle dalga geçerek.Büyük bir çığlık patlattım ve mükemmel müzikler eşliğinde Jiminle bir süre daha dans etmeye devam ettik. Artık gerçekten yorulmuştum.
"Gidelim artık." dedi kulağıma yaklaşıp belimden tutarak. Bu defa başımı olumlu anlamda salladım ve masaya ilerledik. Masa yine öncesine göre daha boştu. Kızların bir kısmı sanırım dans etmeye gitmişti.
Yeni gelen boş koltuğa oturup az önce isminin Taehyung olduğunu öğrendiğim kişinin önündeki birasına uzanıp aldım ve suratına sırıtarak bakarak içmeye başladım.
O da yine bana bakıp sırıtarak karşılık vermişti. Elini omuzlarına attığı kızların yanından kalkıp yanıma geldi.
" Demek Jackson Wang ha... Büyük oynuyorsun." dedi kulağıma yaklaşıp. Biraz uzaklaşıp suratıma olan mesafesini epey kısaltmıştı.
Şu an şımarmak istiyordum. Alkollü olmamın avantajlarını kullanacaktım. Bende dudaklarına kadar yaklaşıp, dudaklarımın sıcaklığını hissetmesini sağladıktan sonra yine dudaklarımı kulağına götürüp değdirerek,
"Genelde kazanırım." dedim. Bu sefer bu hareketim onu biraz çileden çıkartmış olacak ki dişlerini sıktığını ve çene kemiğinin fazlasıyla belli olduğunu fark ettim. Hızla kulağıma yaklaşıp, "Bana bu kadar yaklaşmak istemezsin." dedi. Biraz uzaklaştığında dişlerinin resmen bulaşık makinesi reklamlarındaki bardaklar kadar keskin bir şekilde parladığını gördüm. Hatta sanırım siyah gözlerinin içinde ufak bir kırmızılık da vardı. Emin olmak için suratına ellerimi koyup ona biraz yaklaştım. Yine dudaklarına çok yakındım. Ama bu defa gerçekten tek amacım gördüğüm şeyden emin olmaktı.
Dudaklarımda nefesini hissedebiliyordum. Sanki boğuk bir hırlama gibi çıkıyordu. Enteresan bir şekilde çekici geliyordu. Tam dudakları dudaklarıma kapanmak üzereyken, tok bir ses aramıza girdi.
"Taehyung. Git." ilk defa duyduğum bu seksi tok sesin kimden geldiğini görmek için yanımızda ayakta dikilen kişiye döndüm.
Bugün buradaki herkes neden yakışıklı olmak zorundaydı? Koyu siyah gözleri bana bakıyordu. Sinirli gözüküyordu.
Tae resmen hırlayarak,
"Jungkook." dedi. Bunu derken hala bana bakıyordu. Sinirlendirecek bir şey mi yapmıştım? Neden bu kadar öfkeli gözüküyordu?
Jimin bizi fark edip yerinden kalkarak hızla yanımıza geldi.
"Tae. Kendine gel." dedi beni kolumdan çekip arkasına alırken. Ne oluyordu herkese böyle?
O sırada bir el beni Jimin'in elinden kurtarıp yanına çekti.
"İyi akşamlar beyler. Eğlenceniz bittiyse artık kız arkadaşımı götürmem lazım. Kendinize iyi bakın. Arkadaşınıza da sahip çıkın." dedi öfkeli gözlerle Taeyung'a bakarak.
Burada sanırım ben hariç herkesin söz hakkı vardı. Jackson elimden tutmuş beni kulübün dışarısına doğru sürüklüyordu. Elinden kurtulmaya çalıştım ancak çok sert tutmuştu. Geri dönüp Jimin'e baktım. Üçü de öfkeyle bize bakıyordu.
Tanrım neler olduğunu birisi açıklayabilir miydi artık?
Arabaya kadar beni sürüklemeye devam etti. Ön koltuğu açıp geçmemi bekledi.
"Niye binecekmişim senin arabana? Ne yapmaya çalışıyorsun? Altı üstü bir dans ettik." dedim öfkeyle suratına bakarak.
"Nereye gitmek istiyorsan, oraya bırakırım seni. Ama bir an önce gidelim. Lütfen biner misin arabaya?" dedi suratıma gayet seksi bir şekilde bakarak.
Geriye dönüp tekrar baktım. Kapının önünde Jimin ve Tae kavga ediyordu. Tae yüzünü yere düşürmüştü. Jimin ise ona bağırıp duruyordu. Hatta kapının dibindeki duvara yumruk bile atmıştı. Yanlarındaki Jungkook dedikleri çocuk ise kapının diğer tarafındaki duvara yaslanmış sigarasını içerek bana bakıyordu.
Arabaya bindim ve emniyet kemerimi taktım. Jackson da arabaya bindikten sonra sürmeye başladı.
"Sana hiçbir şey anlatmayacağım. Sadece nereye gitmek istediğini söyle. Seni oraya bırakacağım." dedi. Dönüp suratına baktım. Ne kadar da keskin yüz hatları vardı. Evimin adresini tarif ettim. Hiç konuşmadan, bir süre daha sürdükten sonra evimin önüne gelmiştik.
"Teşekkür ederim." dedim tam inmek üzereyken elimi tuttu.
"Yanında ben olmayacağım. Umarım etrafındakilere dikkat edersin." dedi.
Acaba ne anlatmaya çalışıyordu. Sanırım Tae dedikleri çocuk çok da güvenilebilecek bir tip değildi.
"Bana ulaşmak istersen verdiğim kartın üzerinde numaram yazıyor. Bir şeye ihtiyacın olursa bana istediğin zaman ulaşabilirsin." dedi. Neden iyilik olarak düşündüğü şeyleri şu an yapıyordu ve ne için yapıyordu hiçbir fikrim yoktu. Kafamı aşağı yukarı sallayıp teşekkür ederek evimin içine girdim.
Bugünün uyuma vakti de tam şu anda gelmişti. Ne kadar da enteresan bir gündü. Sanırım yarın ilk işim Jiminle konuşmak olacaktı.
.............
Sabah gürültülü bir şekilde uyandığımda evde tek başıma olmadığımı fark ettim. Hızlıca üzerime günlük bir şeyler giyip bahçede kahvaltı hazırlayan bir kaç kişi gördüm. Beni fark ettiklerinde aynı anda bana döndüler. İlk davranan Jimin oldu.
" Günaydın Vien. " dedi mahçup bir şekilde sırıtarak. Yanındaki Tae ve Jungkook da anlamsızca sırıtıyordu. Dün olan şeyleri hatırlamadığımı düşünüyor olamazlardı herhalde.
"Hatırlıyorum dün olanları. Bana anlatacaksınız." dedim öfkeyle üçünün de suratına bakarken. Tae'nin direkt yüzü düşmüştü.
"Gel sana kahvaltı hazırladık. Konuşuruz." dedi Tae. Kafamı olumlu anlamda sallayarak masadaki yerimi aldım. Onlar da oturduktan sonra,
"Dinliyorum." dedim. Tek tek suratlarına bakarak.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.