Paris, sonbaharın en soğuk günlerini yaşıyordu bugünlerde. Vanitas soğuğa karşı hassas olduğu için pek hoşnut değildi bu durumdan. Şu an içinde olduğu durum ise daha da canını sıkıyordu.
Karşısında oturan beyaz saçlara sahip esmer adamla bir kafenin önünde oturmuş, gereksiz bir anlaşma yapmak üzereydiler. Nihayetinde sırdaşı Dante bile Vanitas'ı bu adam kadar iyi tanımıyordu.
"Eee, Noe?" diye seslendi ne düşündüğünü sormak istermiş gibi.
Noe ellerini birbirine kenetledi, birkaç saniye düşünür gibi oldu. "Önce bir şeyden emin olmam lazım." Mor gözlerini Vanitas'a dikti. "Domi'ye ihanet etmeyeceksin, değil mi?"
Vanitas sırıttı. "İhanet mi? O aptal sırtında çoktan birkaç bıçak taşıyor bile, sadece henüz acısını hissetmedi." Kollarını birbirine bağlayıp oturduğu sandalyede geriye yaslandı. Noe'nin yüz ifadesinden ne karar vereceğini tahmin etmeye çalışıyordu.
Noe ise gergindi, karşısındakinin rahatlığı daha da geriyordu onu. Fakat bir yandan huysuzlanmış gibi bir hali de vardı. Kaşlarını çattı. "Domi'ye değer verdiğin halde neden böyle davrandığını anlayamıyorum."
Vanitas'ın suratı birden asıldı. Kayıtsız bir ifadeyle bakışlarını yere indirdi. "Değer verdiğin kişilere iyi davranacaksın diye bir kural yok. Ayrıca, ona verdiğim değer benimle uzun sohbetler kurabildiği için ona duyduğum saygıdandır. Bunu başka bir şeyle karıştırma."
"Vanitas, seni tanıyorum. Tüm bu kurduğun cümleleri karşısındakinin dikkatini dağıtmak ve gerçeği açığa çıkarmamak için söylüyorsun."
Vanitas cık cık etti. "Hayır, beni en iyi tanıyan kişisin sadece. Ben bile kendimi tanıyamıyorken senin tanımanı beklemiyorum."
Noe iç çekti. "Her neyse, konumuz sen değilsin. Sana şunu demek istiyordum; Domi'ye daha fazla zarar vermeye çalışırsan karşında beni bulursun."
Vanitas göz devirdi. "Siz sevgi pıtırcıkları yok musunuz... Pekala, ona zararı dokunacak doğrudan bir davranışta bulunmayacağım. Bunun karşılığında çevrendekilere yalan söylemeye devam edeceksin. Kimseye ailelerinizin yaptığı pis işleri, benim yaşadıklarımı, planlarımı anlatmayacaksın. Ha, olur da anlatırsan zararı sana olur."
"Anladım anladım." diye geçiştirdi Noe onu. Ayağa kalkıp Vanitas'ın omzuna hafifçe vurdu. "Hatırlıyorum da, küçükken çok şirin ve neşeliydin."
"Küçüklüğümü karıştırma. Herkes çocukken öyledir."
İç çekti Noe. "Eski günlerin gelmesini isterdim."
Vanitas sinirden damağını ısırıyordu ama bunu dışarı yansıtmadı. Sadece, hafifçe güldü. "Pardon ama Noe, eski günleri bozan sizsiniz. Gelip de gözümün dibinde yad etme lütfen. Haydi şimdi sevgili Domi'ne gidip mutlu vakitlerini değerlendir ve beni daha fazla rahatsız etme."
Noe kendini suçlu hissetti ki bu normaldi. Vanitas'ın dediklerinde haklılık payı vardı. Bir an tereddüt etse de, tereddütü uzun sürmedi ve gitmeye yeltendi.
Gitmeden önce birkaç sözcük sarf etme gereği duydu. "Belki de bir anlamı yok ve her şey için çok geç fakat... Özür dilerim."
Noe'nin sesindeki burukluğu fark etmişti Vanitas. Söylediklerinde samimi olduğunu biliyordu ama Noe'nin de dediği gibi, bu samimiyet biraz geç kalmıştı. Vanitas için artık kimin ne dediğinin ya da ne hissettiğinin bir önemi kalmamıştı. Yine de, Noe uzaklaşırken ona saygı duydu. Herkes saygı duyulmayı hak ediyor diye düşündü -en azından çaba gösteren herkes-.
Bir süredir çektiği baş ağrısı o an zirvesine yükseldiğinde iki büklüm oldu. Başını kavradı sıkıca, çaresizce masaj yapmaya çalıştı işe yaramayacağını bilse de. Dişlerini sıktı. Arada böyle ağrıdığı oluyordu ve aşırı sinir bozucu hale gelmeye başlamıştı. Bununla başa çıkamayacağını anlayınca, hep cebinde bulundurduğu ağrı kesicilerden birini ağzına atıp masadaki suyu tepesine dikti.
__________________________
_______3 Hafta Sonra
Günler basit bir şekilde geçip gidiyordu, Vanitas Jeanne'nin isteğini kabul ettiğinden beri haftada birkaç kez buluşup birlikte vakit geçiriyorlardı. Birbirlerinin enstrümanlarını deniyorlar, aynı parçayı her ikisi de kendi tarzında çalıyor, bu buluşmaların aracılığıyla sohbet ediyorlardı. Daha doğrusu Jeanne konuşuyor Vanitas dinliyordu, yine de daha samimi bir iletişim hissediliyordu aralarında.
Vanitas boş kaldığı zamanlardan -okul derslerinden, buluşmalardan, iş tekliflerinden ve kendine gelmeye çalıştığı zamanlardan- fırsat buldukça Dante'yle konuşuyordu. Dante soru sormazdı, iyi bir dinleyiciydi, aynı zamanda oldukça yararlı biriydi. Vanitas'ın ihtiyacı olup ulaşamadığı bir bilgiyi çat diye ona bulurdu, birçok kişinin istihbarat kaynağı gibi bir şeydi. Hal böyle olunca ister istemez çok bilgili ve mantıklı düşünen biri haline geldiği için onunla konuşmak rahat da oluyordu. Kısacası değerli bir dosttu, Vanitas'ın güvendiği tek kişiydi. Buna rağmen yine de mesafesini koruyordu tabii.
O gün yine Dante'nin yanına gitmiş, ufak bir selamlaşmanın ardından konuşmasalar bile uzun süre birlikte oturmuşlardı. En sonunda Vanitas sessizliği bozduğunda, Dante yerinden sıçramıştı.
"Son zamanlarda, Jeanne garip davranmaya başladı." Güldü. "Gerçi garip değil, neden öyle davrandığını biliyorum."
"Ben bile buradan anlamışken, sen anlamasaydın garip olurdu asıl."
Çenesini yumruğuna dayadı Vanitas. "İnan benden hoşlanması için uğraşmadım. Öyle bir planım yoktu. Ama işime geldi diyebilirim."
Dante iç çekti. "Keşke onu uyarabilsem de senden uzaklaşmasını sağlasam."
Vanitas kaşlarını çattı. "O kadar korkunç biri değilim."
"Kime göre, neye göre?"
"Eh, haklısın."
Vanitas bir süre daha sessiz kaldı. Yorgun ve bıkkın hissediyordu kendini.
"Vanitas." diye mırıldandı Dante. "Bir melodiyi güzel yapan nedir?"
"Bunu bana kaçıncı soruşun bilmiyorum ama... Bir melodi ancak onu oluşturan kişi çaldığı notalara karşı dürüstse güzel olabilir. Notalar duyguların saflığını sever, önemli olan duygularını en saf şekilde dürüstçe hissettirebilmendir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Like a Melody, Kind and Charmly 「Vanitas x Jeanne」
Разное~ VaniJeanne ~ Modern AU ---- "Kalbimdeki bozuk akorlardan sadece kulak tırmalayıcı sesler duyabilirsin. Aşkına karşılık olarak gerekenden tiz bir La notası çalar sana. Ardından bir cızırtı ve dobra bir Do notası. Daha fazlası değil." O bunları söyl...