Lütfen o verip yorum yapmayı unutmayın 🖤🖤
Şarkılar: The Neighbourhood- Afraid, Madrigal-Dip
İyi okumalar!
Çocukluğum romantik komedi dizileri izlemekle geçmişti. Hani şu her yaz televizyon kanallarında yayınlanan erkeklerin çok zengin, kızlarınsa güzel ve sakar olduğu, izlerken aklınızı kapı dışarı etmeniz gereken dizilerden bahsediyorum.
Bu dizileri izler sonra da ne zaman benim hayatımda o dizilerdeki gibi bir erkek girecek diye hayal ederdim. Hatta odama kapanır, kendimi o dizilerdeki kızların yerine koyar, bir dizinin başrolüymüşüm gibi davranırdım. Kendi hayalini kurduğum şeylere güler, ağlardım.
Bir dönem delirdiğimi bile düşünmüştüm ama bu öyle bir şey değildi. Ben olmayan herhangi bir şeyi görmüyor ya da duymuyordum, en azından bildiğim kadarıyla görmüyor ve duymuyordum. Yatağımda uzanıp bana birinin kör kütük âşık olduğunu hayal ediyor, kendime, yaşadığım hayattan daha ilgi çekici bir rol bahşediyorum ve bunu halihazırda yaşamakta olduğum hayattan daha heyecanlı buluyor, bunu diğer çocuklarında yaptığına kendimi ikna edip deli olmadığıma kendimi inandırıyordum.
O hayallerde başrol kız -ben- kendisine âşık olacak erkeği gördüğünde pekâlâ içmekte olduğu içeceği boğazına kaçırıp küçük bir boğulma tehlikesi atlatabilirdi. Ama gerçek hayatta işler böyle olmuyordu, olmamalıydı. Bu, kişiyi rezil bir duruma düşüren bir hareketten başka bir şey değildi.
"Gülmeyi keser misin!" diye sert bir sesle Simge'ye döndüm.
Küçük boğulma tehlikemi ve öksürük krizimi oldukça komik bulduğundan gülüyordu ve bu benim sinirlerimi bozuyordu.
"Bu kadar abartmana gerek yok."
Kötü bakışlarım sebebiyle dudaklarını birbirine bastırıp gülüşünü durdurmak için boğazını temizledi.
"Herkesin boğazına içecek kaçabilir. Bu çok normal bir şey, sonuçta kendisini görüp heyecandan içeceğinin boğazında kaldığını bilmiyor."
Onun bilip bilmemesinin bir önemi yoktu. Burada önemli olan iki şey vardı. Birincisi kimin içeceği heyecanlandığı için boğazında kalır. İkincisi de kim ilk kez uzaktan gördüğü bir erkeği ikinci kez gördüğünde heyecanlanırdı.
Ağlamaklı bir ses çıkarttım.
"Ama ben biliyorum. Önemli olan da bu. O dizilerdeki aptal kızlar gibi olmak istemiyorum. Ayrıca sadece bir kez uzaktan gördüğüm bir erkek için bu kadar heyecanlı olmam çok saçma."
Mızmız bir çocuk gibi çıkan sesimle kaşlarımı çatarken önümde bağladığım ellerime bir bakış attım. Durumu ne kadar dramatize ettiğimi fark etmemle küçük bir aydınlanma yaşayıp ellerimi çözdüm.
"Küçük bir çocuk gibi davranıyorum ve her şeyi gereğinden fazla abartıyorum değil mi?"
"Biraz öyle."
Gözlerimi kısarak yüzüne baktım. "İnkâr etmen gerekiyordu." Omzunu silkti.
Nefesimi sıkıntıyla üflerken kafamı iki yana salladım. Limonata bardağını elime alıp Simge'nin bardağına çarptım yavaşça.
"Salaklığıma."
Bardağını ağzına götürmek üzereyken benim gülerek söylediğim şeyi duymasıyla kaşlarını çatıp bardağı dudaklarından uzaklaştırdı. Dudakları düz bir çizgi şeklini alırken yüzüme baktı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Porselenden Hayatlar
General Fiction❝𝐴𝑑ı𝑚ı 𝑏𝑖𝑙𝑒 𝑏𝑖𝑙𝑚𝑒𝑧𝑘𝑒𝑛 𝑏𝑒𝑛𝑖𝑚𝑙𝑒 𝑑𝑎𝑛𝑠 𝑒𝑡𝑚𝑒𝑘 𝑖𝑠𝑡𝑒𝑑𝑖𝑛, 𝑠𝑒𝑣𝑔𝑖𝑙𝑖𝑚. 𝐺ö𝑧𝑙𝑒𝑟𝑖𝑛 𝑔ö𝑧𝑙𝑒𝑟𝑖𝑚𝑑𝑒𝑦𝑘𝑒𝑛 ç𝑎𝑙𝑎𝑛 𝑚ü𝑧𝑖ğ𝑖𝑛 𝑘𝑎𝑙𝑝 𝑎𝑡ış𝑙𝑎𝑟ı𝑚ı𝑛 𝑠𝑒𝑠𝑖𝑛𝑖 𝑏𝑎𝑠𝑡ı𝑟𝑑ığı𝑛𝑎 𝑖𝑛𝑎𝑛𝑑ı𝑚...