elimden gelen her şeyi yapsam da
kendime karşı
nasıl acımasız olabiliyorum böyle?
-rupi kaur
Saçlarındaki dokunuşlar ile gözlerini kırpıştırdı. Yavaş yavaş hatırlıyordu her şeyi. Gece sarıldığı bedeni, saçlarında ki dokunuşları ve son duyduğu cümleyi. 'İyi uykular Beleza.' demişti. Kendine daha da sıkı sarılan bedenin uyandığını fark ettiğini anlamıştı.
''Ne demek şu 'Beleza' ?''
Chan derin bir nefes aldı.
''Portekizce'de 'güzellik' anlamına geliyor. Bilmiyorum. Öyle bir anda söylemek geldi içimden.''
Hyunjin merakla başını kaldırdı ve çenesini Chan'ın göğsüne yasladı.
''Portekizce mi? Nereden öğrendin ki?''
Chan saçları yüzüne dağılmış olan adama gülümsedi ve yavaşça yüzündeki saçları çekti.
''Brezilya'ya gitmiştim bir süreliğine. Onun için öğrenmek zorunda kaldım.''
Hyunjin Brezilya kelimesini duyunca yavaşça gülümsedi. En merak ettiği ülkeydi. Brezilya, Fransa, Filipinler, Kanada ve Yunanistan sırası vardı. Eğer olurda bir gün buradan kurtulursa hepsine gitmek istiyordu.
''Anlatsana biraz.''
Chan zorla çekti gözlerini gülümsemeden. Tavana baktı.
''Çok güzel yerleri var. Mesela Foz Do İguaçu var. Muhteşem bir şelale.''
Yavaşça kalktı şişme yataktan ve Hyunjin'in elinden tutup çadırın dışına çekti onun. Hyunjin ne olduğunu anlamadan sürüklendi peşinden. Chan yeni uyanmışlığın ve güzel bir sabahın enerjisi ile peşinden çekmeye başladı Hyunjin'i.
"Mesela Salvador şehri. Katedrali muhteşemdir. Sokakları geceleri şarkı söyleyen, dans eden insanlarla doludur. Evlerin, sokakların her yeri rengarenk boyalıdır."
Ayakları sabahın ve dünkü yağmurun sayesinde soğuk olan suya değdiğinde kendine çekti genci.
"Yalnız gitmek yapacağın en büyük hata olur. O insanlar öylece dans ederken..."
Elini Hyunjin beline koyup kendine çekti bedeni. Diğer eli hala elindeydi. Yavaşça salladığı bedenle dans etmeye başladı. Karşısında daha da çok gerilen dudaklar rahatsız olmadığının kanıtıydı.
"...yalnızken bunu yapamıyorsun. Sadece izleyebiliyorsun onları."
Chan elini yukarı kaldırdı ve dansı verdiği hava ile hızla çevirdi Hyunjin'i. Duyduğu kahkaha ile kendisi de güldü.
Hyunjin ellerini karşısında onu güldüren adamın omzularına koydu.
"Sabah sabah nereden geliyor bu enerji?"
Chan onun elinden tuttu ve yavaşça yürümeye başladı. Önüne bakmıyordu bile. Sadece soğuk suya değen ayaklarının sakinliği ile yanındaki adama dönmüş, onunla konuşmanın keyfi ile gülümsüyordu.
"Muhteşem bir sabah değil mi? Uzun zaman sonra güzel bir uyku çektim. Yanımda güzel bir adam var. Yağmur durmuş. Güneş parlıyor. Hava çok güzel. Muhteşem bir sohbet içindeyim. Daha ne isteyebilirim ki."
Hyunjin önce birleşik ellerine baktı. Parmaklarını birbirine geçirmiş duran ellerine gülümsedi ve o elleri ayırmadan Chan'ın koluna sarıldı. Başını geniş omuza koydu ve yürümeye devam etti.
"Bence de. Daha fazlasını istersek Tanrı bizi cezalandırır."
Hyunjin elini okşayan parmak ile sessiz yürüyüşe odaklandı.
Karar vermişti.
Sadece bir hafta. Bir hafta içinde buradaki her şeyi bırakacaktı. Chan'ın teklifini kabul edecekti. Kırılmaktan, o adamın kendine yaptıklarını tekrar yaşamaktan çok korkuyordu. Bu korkusunu bir gün dile getirecekti Chan'a karşı. Yine o lise yıllarına dönmekten çok korkuyordu.
Ama Hyunjin Chan'a güveniyordu. Sadece bir günde bile, bir yıldan daha çok sevgi ve güven vermişti. Hyunjin aptal değildi. Fark ediyordu. Chan ne zaman ona dokunacak olsa gözleri yüzünde geziyor, elleri titriyordu. Bu bile Hyunjin için çok değerliydi.
Başını yavaşça gencin omzundan kaldırdı.
"Biraz oturalım mı Chan?"
Chan hızla onayladı ve yavaşça Hyunjin'in elini bıraktı. Asla bırakmak istemezdi. Oturacak olmaları engel olmuştu.
Hyunjin ise elini dolduran elin hissini sevmişti. Eğer bu yapacağı şey gerçekleşirse alışkanlık yapacak birşeydi onun içinde. Başını yavaşça eğdi, dudaklarını birbirine bastırdı ve iki yana salladı. Temastan nefret ederdi o. Ne yapmıştı bu adam kendine?
Hızla oturduğu yerde Chan'a doğru döndü ve elini tuttu.
"Bana bir hafta verir misin?"
Chan kaşlarını çattı anlamamazlığın verdiği his ile.
"Tabi ki ama ne için?"
Hyunjin başını denize doğru çevirdi ve sonra tekrar onu izleyen bedene döndü.
"Teklifin hala geçerli değil mi? Seninle beraber gelmemi istemiştin benden."
Chan gözlerini kırptı hızla. Kabul etmesini beklemiyordu bile. Yüzündeki aptal gülümseme ile hızla başını salladı.
"Tabi ki geçerli. Eminsin değil mi?"
Hyunjin başını salladı. Emindi. Geç bile kalmıştı kaçmak için. Kendini kurtarmak istiyordu. Sokakta bile kalacak olsalar kabullenmişti Hyunjin. Tek bir isteği vardı, o da bu evden kurtulmaktı işte.
"Eminim ama dediğim gibi, bir hafta istiyorum. Her şeye veda etmeliyim. Kendi eşyalarımı, Kkami'nin eşyalarını toplamalıyım. Benim için önemli olan şeyleri yanıma almalıyım. Ayrıca babamı bırakacağım burada. En azından ondan güzel ayrılmak istiyorum. O da isterdi benim mutlu ve huzurlu olmamı. "
Chan, denize dalmış yanındaki güzel adamın elmacık kemiğini okşadı ve yavaşça oturduğu yerden kalktı.
" Kabul edecek ol, istersen bir hafta değil bir yıl beklerim. Ama şimdi kalkta toplanalım. Daha fazla geçe kalırsak yağmur tekrar başlayabilir. "
Hyunjin başını salladı ve ayağa kalkmış ona elini uzatan adama baktı. İlk sefer ki gibi değil, tereddüt ile değil sımsıkı bir şekilde tuttu Chan'ın elini.
Sessizce yürüyorlardı. İkisinin de suratında aptalca bir gülüş vardı. Chan bunu fark edince Hyunjin'in daha da fazla gülümsemesini sağladı.
"İyi geldi bu yürüyüş ya."
¦
Ne hissettiğimi anlatabileceğimi düşünmüyorum. Tek isteğim buradan kaçıp gitmek. Biri ile veya yalnız, hiç fark etmez. Kurtulmak istiyorum beni kendime yabancılaştıran bu şehirden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Abraço De Cafune Ф HYUNCHAN
Fanfic[Tamamlandı.] Belirsiz bir tedirginliğin dışında hiçbir şey vermiyordu bu yer bana. |Cesare Pavese tw! depression, mommy issue, suicide thoughts