3.7

1.5K 108 33
                                    

Arel'den

"Öykü gördüm onu yemin ederim gördüm! Birkaç kişiyle beraber kapıdan giriyordu."

"Arel kendin diyorsun birkaç kişi ile beraber diye. Burası bir ara sokak. Allah bilir ne yapıyorlar, nasıl emin olabilirsin Araz olduğundan?"

"Tamam o zaman gidelim bakalım!"

"Arel bak Öykü haklı. Her şey olabilir burada."

"En kötü ölürüz anasını satayım!"

"Öyle olmuyor işte Arel Hanım!"

Başımı eğdim sadece. Belki de haklılardı. Uykusuzluktan hayal görüyordum.

"Arel!" Duyduğum çığlık ile başımı kaldırdım. Bu olamazdı. Olamazdı! Araz'ın sesini duymuştum. Nasıl olduğunu bilmiyordum. Sadece duymuştum. Acı çekiyor gibiydi.

"Duydunuz değil mi?"

"Neyi?"

"Araz! Araz bana seslendi."

"Kafayı yedi değil mi?" Ege, Öykü'ye doğru konuşuyordu.

"Kafayı yemedim ben duydum! Öykü bana inanmalısın!"

"Arel sen iyi değilsin..." Ellerini omuzlarıma yerleştirince silkelenip kendimi kurtardım. Etrafımda dönerek sesin geldiği yeri bulmaya çalıştım.

Az önce çıktığımız sokağa kaydı gözlerim. Düşünmedim, korkmadım. Onlar daha ne olduğunu anlayamadan içimdeki sesi dinleyerek koştum. Tam depo gibi bir yerin önüne gelmiştim ki Ege'nin omuzlarımdan, Öykü'nün ise elimden tuttuğunu anladım. Bu beni asla durdurmazdı ama durup arkamı döndüm. Öykü kimseye dolaylı yoldan dokunmazdı. Bu ben bile olsam. Arada illa bir bez parçası olurdu. Gözlerinin dolduğunu gördüm. Bana geçmişinden bahsederken bile acı çekmişti. Geçmişi yüzünden insanlara dokunamazdı ve şuan canı yanıyordu.

"Affet beni Araz." Diye fısıldadım. Depodan uzaklaşıp Öykü'ye sarıldım sıkıca.

"Arel sen de gitme..."

"Gitmeyeceğim Öykü, gitmeyeceğim."

Zaman durmuştu sanki o an benim için. Depoda bir şeyler oluyor gibi hissediyordum ama ne olduğunu bile bilmiyordum. Belki sadece beynimin oyunuydu.

"Şimdi ortamı bozuyorum ama. Orada bir şeyler oluyor." Diyerek başıyla az önceki depoyu gösterdi Ege.

Sesler geliyordu. Ne oluyordu bilmiyordum. Girmek zorundaydım.

"Öykü girmek zorundayım."

"Arel yapma n'olur yapma!"

"Ege onun girmesine izin verme."

"Ama-"

"İzin verme. Ben kendimi koruyabilirim ama onu koruyamam." Hiç bir şey umrumda değildi artık. Fazla uzamış gibiydi bu iş.

Beklemeden depo kapısını iktirdim omuzlarımla. Birkaç saniye sonra aniden gelen yüksek silah sesi ile yere yatıp kulaklarımı kapattım. Bir ara korumalık hevesim bile olduğu için ne yapmam gerektiğini biliyordum. Ses çok yüksekti. Yankılanıyordu. Kendimi kontrol edip sakinleşmeyi bekledim.

Tesadüf mü yoksa şans mıydı bilmiyordum ama yanımda bir silah bulmuştum. Elime alıp şarjörünü kontrol ettim. Hızlıca ilerlemeye başladım.

Koridorlar darlaşırken omzumda hissettiğim nefes sesiyle arkamı döndüm.

"Sakin ol. Ege'nin arkadaşıyım. Komiser Zehra Aynaz." Güvenmekten başka çarem yoktu. Düşünemiyordum. Rüya gibi geliyordu her şey.

"Silah sesi senden mi geldi?" Fısıldayarak konuşuyorduk. Başımı salladım. Çok korkuyordum. Titremekten ayakta bile duramıyordum.

"Bak, biliyorum korkuyorsun. Zor durumdasın. Ancak diğer polisleri getiremedim ve bana yardım edebilecek tek kişisin. Silah kullanmayı biliyorsun değil mi Arel?"

"E-evet."

"Güzel. Arkamda dur ve beni takip et." Başımı sallayıp dediğini yaptım. Yerin altındaydık resmen. Bir kapının önüne gelmiştik. Bir süre ses gelmedi, bekledik. Aniden gelen bir silah sesi daha ve acı dolu bir bağırış ile yere çöküp kulaklarımı kapattım. Silah sesinden korkuyordum, yüksek seslerden korkuyordum. İçerdeki kim bilmiyordum ama biri acı çekiyordu. Geri dönemezdim. Öykü'yü bırakmıştım, Ege'yi bırakmıştım.

"Şimdi!" Hızlıca içeri girişimiz ve etrafa bakmamız birkaç saniye sürmüştü. Tam kapının önünde bir kadın vardı. Bileklerinden tutup hareket etmesini engelledim.

"Herkes elindeki silahları yere bıraksın!"

Tam o sırada gözlerim odanın ortasındaki kişiye kaydı. Yerde, omzundan akan kanlara rağmen bana bakan Araz'ın ela gözlerine bıraktım kendimi.

"Araz..." Sabretmek zorundaydım. Yanına gitmek için sabretmek zorundaydım. O acı çekiyordu ama yine de gülümsüyordu.

"Tuğçe sensin değil mi?" Diye fısıldadım tuttuğum kadına bakarak.

Başını salladı aynı şekilde. "Seni de ben hapislerde çürütmezsem benim de adım Arel değil pislik."

"Gelin." Zehra elindeki telsizle konuştuktan birkaç dakika sonra birkaç kişi daha odaya girdi. "Tamam Arel. Gerisi bizde." Tuğçe'yi bıraktıktan sonra doğruca Araz'ın yanına koştum.

"Araz iyi misin? Araz! Gözleri kayıyordu. Kan yüzünden gözlerim kararıyordu ama elini bırakmıyordum.

"Zehra!" Diye bağırdım çığlık atar gibi.

Sonrasında Araz'ı depodan çıkarışımız, benim sokak ortasında yere çökmem rüya gibiydi...

Herkes beni çekmeye çalışırken benim hayatım Araz'ın gözleri kapandığı an bitmişti.

"Araz lütfen gitme! Araz sen de gitme bırakma beni!" Dedim hıçkırıklar içinde ağlayarak. Kan yüzünden başım dönmeye çoktan başlamıştı. Gözlerim kararıyordu ama hâlâ bırakmıyordum onu.

"Arel bırak! Bak ambulans geldi iyi olacak o! Arel lütfen bırak."

"Ben de gideceğim!"

"Arel ayakta duramıyorsun. Bırak o iyi olsun."

Araz'ın bilinci tamamen kapanmış gibiydi. Sıkıca tuttuğum eli, elimden kaydığı an Allah o an canımı alsın istedim. "Gitme Araz..."

______________________________________

Bu bölümü daha dün yazdım ben ya-

Nasıl buldunuz? Sizi bilmiyorum benim çok hoşuma gitti.

Aklınıza takılan bir şey var mı kitap ile ilgili?

Vay be 38. Bölüm olmuş!

Allah'ım bitsin şu olaylar. Yazmaya başlarken aklımda hiç böyle bir şey yoktu. Tüm planlarımı altüst ettim böyle yaptım.

Kitabımız için çalma listesi yaptım.👉

Ehem bu kadar sanırım görüşürüzzzzzzz.

Avukat Bey -Texting- ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin