16.BÖLÜM

4 5 0
                                    

Vampir avcıları, diye tekrarladı Atilla.
Odadaki herkesin benim kadar şaşırması biraz olsun içimi rahatlattı. Emma ve Mirza'nın serdiği bile biraz azalmıştı.
Ah, bunu hiçbir yerde bulamazsınız. Raporlarınızda bile.
Onu aldıklarında Los Angeles’ta yaşıyorduk.
Bunu gardiyanlara söyledim ve zanlıları yakalamalarını istedim.
Ne dediklerini biliyor musunuz? Sırayla herkese baktı.
Ha? Biliyor musunuz?
Hayır, dedi Barın uysalca.
Ne dediler? Perişan görünen Ediz içini çekti.
Atilla homurdandı.
Öyle bir şey olmadığını söylediler. İddiamı kanıtlayacak delilim olmadığını söylediler.
Bunu bir Strigoi cinayeti olarak gördüler ve kimsenin yapabileceği bir şey olmadığını söylediler.
Aslında dönüşmediği için şükretmeliymişim.
Bu hikayeyle sarsılan Alp'e  döndüm. Belli ki Atilla'yı iddia ettiği kadar tanımıyordu.
Adamın, yeğeniyle ilgili bir saplantısı olduğunu bilse de durumun boyutundan habersizdi.
Omuzlarını hafifçe silkip bana gördün mü, sana demiştim, deli işte dercesine baktı.
Gardiyanlar çok titizdir, dedi Mirza. Karşısındaki adamı gücendirmemek için ses tonunu ve kelimelerini özenle seçmişti.
Barın'ın yanına oturdu.
Eminim kendilerine göre nedenleri vardır. 
Nedenler mi? diye sordu Atilla. İnkarı ve hayal dünyasında yaşamayı neden olarak görüyorsan o zaman evet, nedenleri vardı.
Vampir avcılarının burada olduğunu kabul etmek istemiyorlar.
Ama söyleyin bana. Maya'mı  Strigoi’lar öldürdüyse neden boğazını kestiler?
Bir bıçakla düzgünce kesilmişti. Çenesinin altından bir kesme işareti yaptı.
Barın irkilip koltuğunda sindi.
Emma, Mirza ve Zeyd'de  şaşırmıştı ki bu beni hayrete düşürdü çünkü bu grubu asla şaşırtamayacağınızı düşünürdüm.
Neden dişlerini kullanmadılar? İçmesi daha kolay olurdu.
Bunu gardiyanlara söyledim ama kanının yarısı içildiği için onu kesin bir Strigoi’un öldürdüğünü iddia ettiler.
Ben adım gibi eminim ki onu vampir avcıları öldürdü ve kanını almış gibi yaptı.
Strigoi’ların bıçak kullanmasına gerek yoktur.
Emma  konuşacak oldu, duraksadı, sonra tekrar ağzını açtı.
Çok garip, dedi sakince.
İçimden bir ses onun tam, bu ne saçma bir komplo teorisi böyle, diye çıkışacakken durup bir kez daha düşündüğünü söylüyordu.
Yine de eminim bunun başka bir açıklaması vardır.
Druidlerin  vampir avcılarıyla ilgili kayıtları olmadığını  en azından birkaç yüzyıldır  söylemenin faydası olur muydu acaba?
Derken Alp konuşmayı başka bir yöne çekti.
Atilla gözlerine baktı.
Strigoi’lar yok yere türlü iğrençlikler yapabiliyor.
Kendi deneyimlerimden biliyorum. Karnıma yumruk yemiş gibi oldum. Olamaz.
Bütün gözler Alp'e döndü.
Öyle mi? dedi Zeyd Axel  siyah keçi sakalını düzelterek.
Ne oldu? Alp
cam gözünü işaret etti. Bu yılın başlarında bir Strigoi saldırısına uğradım.
Beni dövüp gözümü çıkardılar.
Sonra da beni bıraktılar.
Mirza kaşlarını çattı.
Kanını içmeden ya da öldürmeden mi? Gerçekten garip. Bu normal Strigoi davranışlarına pek benzemiyor.
Strigoi’ların normal davranışlarda bulunmalarını beklemek ne derece doğru, bilemiyorum, dedi Zeyd. Dişlerimi sıkıp keşke Alp'in üstüne gitmese diye düşündüm.
Lütfen gözünü sorma, diye geçirdim içimden.
Sorma. Tabii bunu beklemek fazlaydı ve Zeyd'in  bir sonraki sorusu Sadece bir gözünü mü çıkardılar? oldu. İkisini de çıkarmayı denemediler mi? Affedersiniz.
Alp cevap veremeden ayağa kalktım.
Bu konuşma devam ederken oturup Zeyd'in sırf bana işkence etmek için Alp ile  oynamasına izin veremezdim.
Kaçmam lazımdı.
Ben, ııı, kendimi iyi hissetmiyorum. Biraz hava almalıyım.
Tabii, tabii, dedi Atilla.
O da kalkmak istiyormuş gibi görünüyordu.
Hizmetçim sana su getirsin mi? Hemen zili çalabilirim.
Hayır, hayır, dedim kapıya yönelerek. Ben biraz... Sadece bir dakikaya ihtiyacım var.
Kendimi dışarı atarken Zeyd'in sesini duyabiliyordum.
Çok narinmiş. İşini düşününce bu kadar hassas olmasını beklemiyoruz tabii.
Ama sen, genç adam, sen kanla ilgili konuşabilirmişsin gibi geliyor...

Zeyd'in gurur okşama oyunu işe yaramıştı ve Alp hiç duymak istemediğim o konuyu açtı.
Karanlık koridordan geçip dışarı çıktım. Temiz hava, geldiğim yerdekinden yirmi derece daha sıcak olsa da çok iyi geldi.
Derin bir nefes alıp kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Her şey yoluna girecekti.
Zeyd yakında gidecekti. Alp kendi evine dönecekti.
Ben Barın ve Mirza ile Lone woods'a  gidecektim.
İkisi de kötü arkadaşlarmış gibi durmuyordu. Sonumun kiminle olabileceği düşünülürse.
Kafamda belirli bir yer olmadan Atilla'nın evinin etrafından dolaşmaya başladım. Evden çok malikane gibiydi aslında. Evin rastgele bir tarafını seçip o yöne ilerledim.
Dış cephedeki işçilik gerçekten güzeldi.
Güney California manzarasına hiç uymasa da kesinlikle etkileyiciydi. Her zaman mimarlık  babamın önemsiz gördüğü bir meslek  okumak istemişimdir ve etrafımdakiler de beni gerçekten büyülemişti.
Etrafıma bakınca yerlerin buraya gelmek için teptiğimiz yola hiç benzemediğini fark ettim. Bu bölgedeki topraklar yazın yağmursuzluktan kahverengiye dönmüştü ama Atilla  kocaman bahçesini yemyeşil ve diri tutmak için belli ki bir servet harcamıştı.
Bölgeye ait olmayan, çiçekli, güzelim ağaçlar yaratıcı bir şekilde dikildiğinden, onların arasında yürüyüş yolları ve avlular oluşmuştu. Birkaç dakikalık doğa gezimden sonra dönüp evin ön tarafına yöneldim. Birini duyunca olduğum yerde kaldım.
Neredesin? diye seslendi biri.
Zeyd.
Harika. Beni arıyordu.
Burada, dediğini duydum Mirza'nın. Sesi evin uzak ucundan geliyordu, benim tam zıttımdan.
Birinin çakıllı araba yolunda yürüdüğünü duydum. Ayak sesleri Zeyd'in durduğu ve arka kapı olduğunu tahmin ettiğim yere gelince durdu.
Dudağımı ısırıp olduğum yerde kaldım ve evi kendime siper ettim. Nefes almaya bile korkuyordum. Moroi’lar üstün duyma yetenekleriyle en ufak bir sesi bile algılayabilirdi. Dönmeye niyetin var mıydı? diye sordu Zeyd şakayla.
Gerek duymadım, dedi Mirza  kısa ve öz bir şekilde.
Kibarlık diye bir şey var. En azından Druidler ile bir tanışabilirdin. Onlar benimle tanışmak istemedi.
Özellikle de oğlan.
Mirza'nın sesinde gizli bir kahkaha vardı. Kapıda rastlaştığımızda yüzünü görmeliydin.
Keşke üstümde bir de pelerin olsaydı. Neyse, en azından kız daha sağlamdı. Ne olursa olsun, Barın ile  senin buradaki ziyaretinde önemli görevleri var.
Barın'ın güvenliğinin ne kadar önemli olduğunu biliyorsun.
Evet, anladım. Neden burada olduğunu da anlıyorum. Anlamadığım, benim neden burada olduğum.
Anlamıyor musun gerçekten? diye sordu Zeyd.
Durum ikiniz için de gayet açık sanıyordum.
Barın'ın yakınında olmalısın.
Bir duraksama oldu.
Herkes öyle söylüyor.
Ama bu gerçekten gerekli mi, ben o kadar emin değilim.
Emma ve Ayla ne derse desin, Barın'ın bana ihtiyacı olduğunu sanmıyorum. Yapacak daha iyi bir şeyin var mı? Konu bu değil.
Mirza sinirli gibiydi
Zeyd'in bu etkiyi yarattığı tek kişi ben olmadığım için sevindim.
Konu tam olarak bu, dedi Zeyd. Saray’da zaman kaybediyordun ve kendine acıyıp saçma sapan şeylerde boğuluyordun, îşte sana yararlı olma fırsatı.
Sana yararım dokunacak tabii. Sadece bana değil, kendine de. Hayatını düzene sokma fırsatı çıktı. Ama bana hala ne yapacağımı söylemiyorsun! dedi Mirza ters ters.
Barın dışında benim için hazırladığın büyük görev ne?
Dinle. Dinle ve izle.
Zeyd'in konuşurken o her zamanki çok bilmiş edasıyla çenesini

sıvazladığından adım gibi emindim.

ÇARPIŞMA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin