One Shot

451 28 21
                                    

Ilık su akıtan duş başlığının altında monoton hayatımın gereklerinden olan şarkı söyleyerek banyo yapma eylemini gerçekleştiriyordum. Duş almıyordum, üstümdeki bir katman kiri çıkarmaya duş almak yetmezdi. Saçlarımı son kez durulayarak köpükten tamamen arındırdım ve kapının arkasında duran havluyu kullanmaya gerek duymadan banyodan çıktım.

Duştan sonra beni kahvaltıya çağıracak bir sevgilim yoktu, arkadaşım yoktu, ailem yoktu. Teknik olarak ailem var ama onlardan ayrı yaşadığım için... Yok işte. Bu yüzdendi bu rahatlığım. Yine de duştan çıkınca saçlarımı koklayıp beni öpen bir sevgiliye hayır demezdim. Yanlış anlaşılmasın, giyinik bir şekilde tabii.

Odamda oyalana oyalana giyindikten sonra mutfağa gittim. Ne için gelmiştim ki? Geri döneceğim sırada karnımın guruldamasıyla hatırladım, karnım açtı benim. Doyurmak lazımdı.

Paketiyle elime aldığım mısır gevreğini avuçlayıp ağzıma doldurdum ve dolaptan çıkardığım sütü kafama diktim. En kolayı buydu. Tabakta yersem kirlenen tabağı ve kaşığı yıkayamayacak kadar üşengeçtim, o yüzden direk ağzımı tabak niyetine kullanıyordum. Ayrıca eğlenceliydi! Boğulmadan yediğim her gün için kendimi ödüllendirip ertesi gün daha çok uyuyordum. Bu gidişle, günün 24 saati uyuyacağım!

Birkaç ay önce oynadığı sayısal lotonun tuttuğu, bu yüzden ünevirsiteye gitmeyen ve çalışmayan ben; anladığınız üzere kelimenin tam anlamı ile yalnızdım. Bu yalnızlık öyle bir boyuta getirmişti ki beni... Başa vurdu denir ya, yalnızlık 'başıma vurdu' benim de.

Tüm gün evde kıçımı büyütmekle meşguldüm. Video oyunları oynuyor, film ve drama izliyor, tıkınıyor ve uyuyordum. Haftada bir kez banyo yapıyordum. Bunun suçlusu da tabii ki herkesin başının belası olan üşengeçlikti. Hem zaten; yalnız olduğuma ve evden çıkmadığıma göre ne gerek var, değil mi?

Hızlı bir el yıkama seansından sonra kendimi dışarı çıkmaya hazır hale getirmek için sarıp sarmaladım. Kar yağıyordu ve hava çok soğuktu.

Kafama beremi takıp üstüne de atkımı ağzımı ve burnumu örtecek şekilde sardıktan sonra artık hazırdım. Dışarı çıkabilir ve kendi başıma doğum günümü kutlayabilirdim. 'Yazık' dediğinizi duyar gibiyim, ama hayır, yalnızlığı ben tercih ediyorum. Unutmayın, insan yalnızlığa da alışabiliyor.

Gerekli eşyaları da aldıktan sonra evden çıktım. Merdivenlere kafamı bile çevirmeden direkt asansöre girdim. 2 katı kim inecek şimdi?

Asansörün kapılarının kapanmasıyla istenilen kata gelinince çıkan sesin duyulması bir olmuştu. Asansörden inip karşımdaki apartman kapısına baktım, açıktı. Bu benim işime yarayacaktı.

Ellerimi ve ayaklarımı tıpkı bir koşucunun başlama çizgisindeki pozisyonuna soktum ve saydım.

"Bir, iki, üç!"

Ağzımdan düdük sesine benzer bir ses çıkardım ve koşmaya başladım. Apartman kapısının dışına adımımı atar atmaz adımlarımı durdurdum. Evet, kayıyordum!

Bot giymediğim için ayakkabımın altı müthiş kayıyordu. Dengemi sağlamak için kollarımı açtım. Biraz sonra üstü karla kaplanmış taşı görmediğimden yere, taşın üstüne düştüm. Tanrı'm, popoma batıyor!

Hala yerimden kalkmayıp küçük bir çocuk gibi kendi kendime mızmızlanıyordum. Tabii ki, etrafta kimse yoktu. Olsaydı rezil olmuştum!

Beş dakikadır olduğum yerde duruyordum. Oturmak çok güzel bir şeydi ve ben şu an kalkıp yürümeye üşenmiştim. İleride nefes almaya da üşeneceğimden korkuyordum.

Welcome to My Life | oneshotHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin