3.8

1.6K 110 103
                                    

Bir yıl sonra...

"Neden gittin?" Diye sordum mezar taşına bakarak. Artık gözümden yaş bile akmıyordu. O kadar nefret ediyordum ki.

"Ben okulu bıraktım, küçüklük hayalim olan polisliği okumaya başladım ama sen neden yanımda olmadın?" Dedim toprağı okşamaya devam ederken.

"Haberim bile yoktu. Çok ümitlenmiştim gizlice. Bırakmazsın sandım. Kardeşim varmış. Bunu bile seninleyken öğrenmek istedim ben!"

İlk kez mezara geliyordum. "Gidelim mi artık Arel? Sen vedalaşmaya geldin. Yeni bir hayat kurman için geçmişi bırakman gerekiyor sevgilim."

Arkamı dönünce sevdiğim adamın ela gözlerine daldım bir kez daha. "Gidelim Araz. Bitti." Son bir kez mezar yazısına bakıp kalktım.

Sare Yıldır

Soyadlarımız bile aynı değildi artık annemle. Yeni bir hayatı vardı. Çok istemiştim onunla beraber olmak, olamadık. Beyin tümörü yüzünden öbür dünyaya kaldı.

Araz benim için arabanın ön kapısını açınca oturdum ve radyoyu açtım.

"Geldiniz nihayet." Arka koltuktaki Zehra'ya gülümsedim. Siyah, topladığı uzun saçları. Masmavi gözleri ve buğday teni ile çok güzeldi. Gözlerini annemden almıştı sanki. Saçlarını ise babamdan. Çok ayrı biriydi. Ablam demek bile garip geliyordu ona.

Bir yıl önce...                                                                                                                      Her şey olduktan bir hafta sonra...

''Öykü iyisin değil mi?''

''İyiyim Arel, senin yanında olmam lazım.''

''Sen dinlen.'' Mersin'deydik. Yine. Öykü tüm bu koşuşturma içinde yorgun düşmüştü. Ölüm konusunda ciddi bir korkusu vardı. Ağlamaktan ve içine atmaktan ayağa kalkamayacak duruma gelmişti. Her an yanımda olmaya çalışmıştı. Onu Ege ile bırakıp odadan çıktım ve yoğun bakım ünitesinin camına yaslandım bir haftadır yaptığım gibiydi. Araz'ın durumu stabildi ancak dktorlar yoğun bakımda tutuyorlardı. Her şeye hazırlıklı olmamızı söylemişlerdi. Tuğçe ve yanındakilere dava açmıştık. Ancak ilerlemesi için Araz'ın uyanması gerekiyordu. Göz altındalardı şimdilik.

Depoya girdiğim gün Ege buralarda bir arkadaşı olduğunu hatırlamış ve Zehra'yı çağırmıştı. O ise izinli olduğu için yalnız gelebilmişti.

14 Temmuz...

Kanın bile beni durdurmasına izin vermediğim gün olmuştu.

''Uyandı!'' Hemşirelerden birkaç tanesi bağırarak içeri girdi. Heyecandan ne yapacağımı şaşırmıştım. Dakikalar geçmek bilmedi. Nihayet odadan çıktıklarında hemen yanlarına gittim. Doktor olduğunu düşündüğüm kişinin yanına varınca sordum;

''Araz'ın durumu nasıl?''

''Uyandı. Daha iyi. Hayatı tehlikesi yok ancak birkaç ay sol kolunu hareket ettirmekte zorlanıcak. Kurşun iki kemik arasına sıkışmış. Felç kalabilirdi ama şanslıymış.''

Her şeyi boş verdim o an. Ne ara geldiğini anlamadığım Ege'ye sarıldım sıkıca. Gerçi bunun boyu benden uzundu ama buna bile kızacak halim yoktu.''Yaşayacak!'' Diye bağırıyordum sadece. ''Abim yaşayacak abla!'' Ege de bana sarılıyordu. ''Ben Öykü'ye haber vereyim.'' diyerek ayrıldı Ege. Doktorlar halimize gülerken ben Ege'nin arkasından bakıyordum. Bu ikisi olmuştu.

''Görebilir miyim?'' diye sordum hemen.

''Çıktı bile.'' Odadan sedye ile çıkan Araz'ı görünce hemen yanına koştum ve elini tuttum. ''Araz!'' Bilinci yarı kapalı gibiydi. Burukça gözlerime bakıyor ve gülümsüyordu. Hastanede olmasak sarhoş diyebilirdim rahatlıkla.

Öykü'nün kaldığı odanın yanındaki odaya götürdüler. Oda numarasına baktım hemen;

137

Doktorlar da odadan çıkınca Araz'ın yanında durmaya devam ettim. ''Çok korkuttun beni.'' diye fısıldadım gözlerim dolu dolu. ''Özür dilerim.'' dedi benim gibi. ''Her şeyi anlatacaksın.'' dedim. ''Söz veriyorum.'' Bıraksam uyuyacaktı.

''Hadi biraz dinlen.''

''Arel...''

''He?''

''Ben seni seviyorum... Sevgilim olur musun?'' dedi zorla konuşarak.

''Ben de seni seviyorum aptal...''

Günümüz...

Arabada ilerlerken anılar geçiyordu aklımdan. Gümüşhane'deydik. Birazdan babamların evine varacaktık. Ege istediği bölüm yüzünden bizim yanımızda değil, başka şehirde kalacaktı. Geçen sene biraz dinlenmek istediği için okulu dondurmuştu. Bu yıl başlayacaktı. Ben ise iç mimarlık okumak istemediğimi fark edip okulu bıraktım. Küçüklük hayalim olan polisliğe yöneldim. Zehra ile de bu sayede tanıştık. Şimdi babamdan gerçekleri öğrenmeye gidiyorduk. Soyadını kabul etmiyordu. Ablam olduğu DNA testleri ile de, yurt dosyaları ile de belliydi.

Tuğçe ve Harun Akay kasten adam yaralama ve cinayet teşebbüsü suçlarından içeri girmişti.

Her şey yolundaydı, yani sanırım...

Ege ve Öykü ise inatlarını kırıp birbirlerine açılamadıkları için beraber değildi. Arkadaşız diyorlardı ancak birbirlerinden hoşlandıkları belliydi.

''Geldik Arel'im.'' Başımı kaldırınca evimi gördüm.

Kapıyı açıp çıktık. Zehra dik adımlarla evin önüne ilerliyordu. Gözleri bir insanı içine çekecek kadar koyu gözüküyordu. Evin önüne gelince zili çaldım ve beklemeye başladım. Kapıyı hizmetli kadın açınca selam verip içeri geçtik. ''Ablam geldi!'' Eda koşarak bacağıma sarıldı. Çok büyümüştü. Onu bile özlemiştim. Onu kucağıma alırken arkamdaki Zehra beni beklemeden koridoru geçti ve salona girdi. Omzunun üzerinden salona baktım. Babam ve Deniz Abla ayakta durmuştu. 

''Merhaba baba, unuttuğun kızın geri geldi!''

______________________________________

N'abıyonuz lan? Korktunuz mu?

Arkadaşlar ölürse kitap biter anlayışını bozmayın.

Tüm planlarımı altüst ettim, böyle bir şey yaptım.

Aklınıza takılan bir yer var mı? Yeterince açıklayabilidim mi? Arel- Zehra olayı diğer bölümde bir tık daha açıklanacak.

Alkışlayın beni çok güzel yazdım bence.

Hadi bbys

Avukat Bey -Texting- ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin