There's just no time to die.

331 57 22
                                    

Tartışmak istemediğim için hızlıca odaya ilerledim. Olayları çözmek istedikçe Jennie o düğümü iyice sıkılaştırıyordu. "Böyle mi kaçacaksın sorunlardan!" Hâlâ arkamdan bağırdığı halde durmadım. Odaya girdiğimde arkamda dönüp koşarak buraya gelen Jennie'yi gördüm.

"Senin derdin ne?!" Dedi geldiğinden beri işleri zorlaştıran kişi kendisi değilmiş gibi. "Asıl senin derdin ne? Geldiğinden beri burnumdan getirdin. Hızlıca sana bir şeyi göstereceğim ve benim masum olduğumu anlayıp siktir olup gideceksin!" Bütün iyi niyetim bir anda uçup gitmişti. "Eğer benimle bu şekilde konuşmaya devam edersen." Dedi başını dikleştirerek. Aramızda santimler kalana kadar yaklaştım. "Beni tehdit mi ediyorsun? Komik olma."

Hâlâ benden etkilendiğini gözlerinden bile anlıyordum. Dediğim her şey onu biraz daha etkiliyordu. "Ne göstereceksen göster artık!" İkimizin de sinirlerinin gerilmeye başladığını biliyordum. Sonucu iyi olmayacağı için aceleyle alt kata girdik, daha doğrusu Jennie bir hışımla önden girdi ben ise arkasından ilerledim. "Ne sikim dönüyor burada!" Diye bağırış sesi duyduğumda arkasından daha da hızlı ilerlemeye başladım.

Pranpriya kendini kafesin demirlerine yapıştırıp bağırmaya başladı. "Benim yerime geçmeye çalışıyor lütfen bana yardım et Jennie!" Gözlerim şok içerisinde açıldığında öldürmeyip yanımda beklettiğim için anında pişman olmuştum. "Ne? Lalisa sen misin?" Diyerek endişeyle yanına ilerlediğinde öfkeyle ellerimi başıma götürdüm. Herkes büyük bir oyunun içindeydi ve ben bu oyunun merkezinde duran kişiydim. Fakat oyunu yöneten değil oyun için seçilmiş figürdüm.

"Bir cümleye inanmış olamazsın!" Artık sabrım kalmamıştı, kimseye tahammül edemeyecek kadar yorulmuştum. Öfkeyle bana döndü. "Bunu nasıl anlayabilirim ki!"

"Lalisa seninle dünyada ne yemiştik?" Dedi ikimize de bakmadan. Hemen "Tabii ki cheese burger!" Diyerek atladı.

"Çift katlı cheese burger." Diyerek düzelttim. Tek bir şeye inanmayacağını biliyordum. Devam etmesi için bekledim. "Geceleri genelde çamaşır olarak ne giyerim?" dedi. Yine ilk onun cevap vermesini bekledim. "Dantelli." Dedi emin çıktığını düşündüğü sesiyle. Ses tonundan bile bir halt bilmediği belli oluyordu.

Sırıttım, "Giymezsin."

Bana olan bakışlarını çekip konuşmaya devam etti. "Los Angeles'da ölen çocuk kimdi?" Pranpriya boş gözlerle bakıyordu. "Herhangi bir çocuk işte. Ne diye bunu soruyorsun sevgilim?" Beni terk ettiğini tekrar hatırladığımda boğazımda oluşan yumruyu görmezden gelmeye çalıştım. Başımı dikleştirdim, "Jin, şu an yakınlarımdan birisi." Kafasında bir şeyler oturmuştu.

"Bileklerine ne oldu?" Dedi gözleriyle işaret ederek. "Kaçırıldım, bunun tarafından." Dedim elimle göstererek. "Nasıl kurtuldun?"

"Beni hafife alıyorsun." dedim kafamı yana eğerek. "Yani bütün o şeylerin açıklaması..." Olanları ağzımı dahi açmadan anlamış olması beni gülümsetmişti.

Ona karşı olan öfkem bir anda uçup gidiyordu. Onu tehdit ettiğim hiçbir şeyi yapamayacağımı biliyordum. Kıyamazdım. Sadece onu kendimden uzaklaştırabilmeye gücüm yetiyordu. Eskiden olsa belki de elimde onun kanı olacaktı fakat şimdi bunun düşüncesi bile beni korkutuyordu. Yanıma geldiğinde kalbimin sesinin dışarıdan duyulduğuna yemin edebilirdim. "Özür dilerim."

Bu kadar mıydı? Her şey bir özür ile çözülecek kadar basit miydi? Yoksa ben mi abartıyordum? Devam etti, "Artık sana bir düşmanım gibi davranmayacağım. Yakın bir arkadaş olarak görüyorum."

Yakın bir arkadaş?

Bozulduğumu belli etmemeye çalışarak kafamı salladım. "Peki." Dedim kısık sesimle. "Bunu da benimle göndermeni istiyorum." Dedi kafesteki bedeni göstererek. Onu onun eline bırakmayacaktım. "O benimle kalacak. Daha doğrusu son gördüğü yüz benim yüzüm olacak."

Lucifer And Lilth' JenLisaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin