Hyunjin ve omzundaki Felix dar orman yolunda ilerlerken bir yandan da trol şehrini arıyorlardı. Yarım saate yakındır yoldalardı fakat şehre dair en ufak bir iz dahi bulamamışlardı.
"Bu çok tuhaf etrafta yaşam belirtisi hissetmiyorum. Ya gerçekten burada değiller ya da iyi saklanmışlar. Sen bir şey hissediyor musun Felix?"
Felix Hyunjin'in omzundan atlayarak ellerini yere dayadı ve bitkilerin enerjisini hissetmeye çalıştı. "Hayır trolleri hissetmiyorum, ama sanki başkası var."
Felix'in söylediklerinden sonra bir rüzgar esti ve "Selam Periler!" diyen enerjik ses tepelerinde durdu.
Hyunjin duyduğu tanıdık ses ile hızla kafasını kaldırdı. Jisung bu sefer düzgün bir şekilde binmişti süpürgsine. Jeongin yine Jisung'un şapkasına oturmuş düşmemek için şapkanın kenarlarına tutunmuştu. Felix minik çocuğa kocaman gülümseyerek elini salladı. Jeongin de karşılık olarak Felix'e öpücük atmıştı.
Hyunjin tepesindeki cadıya baktı. Üzerinde deri bir pantolon ve her zamanki çizmeleri vardı. Bu sefer üzerine siyah şifon bir gömlek giyinmişti. Kızıl saçları ise siyah fötr şapkası ile uyum içindeydi. Hyunjin onun parlak bal rengi gözlerine bakarken midesinin karıncalandığını hissetti.
Yüzünü buruşturdu Han Jisung midesini bulandırıyordu.
"Neden buradasın Han? Beni takip etmeyi kesmeni söylemiştim." Jisung Hyunjin'e iyice yaklaştı.
"Seni takip etmiyorum." Hyunjin gözlerini devirdi.
"Büyü yaptın o zaman?" Jisung buna karşılık bir şey söylemedi. Hyunjin bıkkınca bir nefes verdi. "Ne işin var burda Han?"
"Sana yardım etmeye geldim." Hyunjin kaşlarını kaldırarak ona baktı.
"Senin yardımına ihtiyacım olduğunu sanmıyorum."
"Trol şehrini buldun mu?" Jisung bulamadığından emin bir şekilde sordu.
"Bulmak üzereyim."
"Kuzeydesin şu an."
"Yani?"
"Troller sıcak iklimde yaşar." Hyunjin yaptığı salaklık karşısında dudağını ısırarak bakışlarını kaçırdı.
"Ben de güneye gidiyordum zaten." Kısık sesle mırıldanarak kırdığı potu düzeltmeye çalıştı. Jisung onun bu tavrına karşılık kahkaha attı ve süpürgesini ona yaklaştırdı.
"Aptal peri. Atla uçurayım seni." Hyunjin kaşlarını çatarak ona baktı.
"Ne? Hayır kendim uçarım."
"Uç da kanatların nasıl yırtılıyor görelim." Jisung yan bir sırıtış ile konuştuğunda Hyunjin ona baktı ardından hafifçe zıplayarak kanatlarını açtı ve tekrar yere indi. Bakışlarını sık ağaçlı ormanda gezdirdi ve geçebileceği bir yer aradı.
Jisung ise onun zarif kanatlarına bakıyordu. İtiraf etmesi gerekirdi ki bu perinin olağanüstü bir güzelliği vardı. "Kanatları çok güzel değil mi?" Jeongin Jisung'un şapkasından kendini sallandırmış ve omzuna atlamıştı.
"Hmm" dedi Jisung dalgınca ardından bakışlarını Jeongin'e çevirip kaşlarını çatmıştı. "Hayır. Benim süpürgem bile daha güzel." Jeongin kafasını iki yana sallayarak "aynen canım" diye onu geçiştirmişti.
"Tamam." Diyen Hyunjin ile bu sefer bakışları ona döndü. "Sırf kanatlarıma zarar gelmemesi için seninle gelmeyi kabul ediyorum. En ufak bir yanlışın da süpürgeni kırarım."
Jisung süpürgesinden inmiş ve Hyunjin'e doğru yürümüştü. Süpürgeyi Hyunjin ile arasına almış eli ile yukarı havalanmasını sağlamış üzerine binmişti.