Yol Ayrımı

16 2 0
                                    



Bitmişti. Henüz resmi olarak değil, ama artık herkesin "Bitti. Artık asla eskisi gibi olamazlar." dediği zamandaydılar. Paylaştıkları evde, salonda tek başına oturuyordu genç kadın.


Sorsanız, neden kavga ettiklerini bile bilmiyorlardı ama kırgın olduklarını hissediyorlardı. Evlerini ayıralı iki hafta oluyordu ama genç kadın, sevgilisini görüyordu evin her köşesinde. Her seferinde gözleri doluyordu ve genç kadın bu duygudan hiçbir şeyden etmediği kadar nefret ediyordu. Hayır, aslında kadın adamdan uzak olmaktan nefret ediyordu ama adım atmayacaktı, hayır, bu sefer kararlıydı ve hiçbir şey onu kararından döndüremezdi. Her zaman alttan alan kadın olmuştu ama bu sefer alttan almamaya kararlıydı. Eğer genç adam gerçekten onu seviyor ve kaybetmek istemiyorsa bunu ona göstermeliydi.


Ağzının içinden mırıldanarak mutfağa gitti.


İki haftadır sahipsiz, boynu bükük duran tencereye baktı, bir anda içi cız etti. Noel'de genç adam hasta olunca( genç adamın bünyesi oldukça hassastı) bütün randevuları ve toplantıları iptal edip genç adama çorba hazırlamış, elleriyle içirmişti...


Kahvesini hazırlayıp tekrar salona gitti. Müzik listesinde 'Karışık Çal'a bastı ve koltuğa oturup kitabını açtı, son iki haftadır yaptığı gibi. İkisi de kahveye bayıldığı için kahve içmek iki tarafı da keskin bıçak etkisi yaratıyordu. Kahvenin ilk yudumuyla gelen rahatlık, ikinci yudumda genç adamın burada olmadığını hatırlamasıyla yerini o berbat hisse bırakıyordu. Ve genç kadın her seferinde uyuşan yara tekrar açıldığında oluştuğu zamankinden onlarca kat daha fazla acıttığını tekrar tekrar idrak ediyordu.


Birden okuduğu kitaptan başını kaldırdı, işte, yine oluyordu. Tanrı ona oğlanı unutturmamaya kararlıydı. Yoksa neden o kadar parça içinde oğlanla ilk dans ettikleri şarkı çalsındı ki...


Bu şekilde burada kalmak istemiyordu. Anında kalkıp banyoya gitti. Kendini hasta hissediyordu. Midesi bulanıyordu ve ateşi de çıkmaya başlıyordu herhalde. Titremesi başka neden olabilirdi ki... 'Biraz uzanayım' diye geçirdi aklından. Yüzünü yıkayıp havluya silecekken fark etti kullanmak üzere olduğu havlunun onun havlusu olduğunu. Yine de kendine engel olamayıp havluya kuruladı yüzünü. Kendinden kokuyu doyasıya ciğerlerine çektiği için nefret etse de...


Yatak odasına gitti. Onların odasına. Evin her yeri gibi orayı da beraber döşemişlerdi. Evin en masraf harcanan yeriydi yatak odası ama ikisi de memnun olmuştu odanın son halinden. Elbette sonradan eklenen şeyler de olmuştu odaya. Örneğin şuradaki vazoyu genç adam getirmişti Çin gezisinden. İçine zambak koymayı adet edinmişti ama vazoda şimdi solmuştu zambaklar. Genç adamın eşyaları hala gardırobundaydı ama alması an meselesiydi.


Birden genç adamın gardırobunu açtı Hermione. Bir kutu çekmişti dikkatini. Kırmızının en yoğun tonunda ve oldukça da gösterişliydi. Açılmıştı. O yüzden o da açıp baktı içindekine. Güzel,şık bir dolmakalem ve bir not.


"Seveceğini düşündüm. Kullandıkça beni hatırla.

Astoria"


"Hıh." dedi Hermione notu ve altındaki imzayı görünce. "Artık Astoria'sının kollarında ipeklere sarılı bir şekildedir herhalde" diye düşündü ama hiçbir şey hissetmemesi gerekirken içinde birbirine sıkıca bağlı iki duygu vardı: Üzüntü ve endişe.

Yol AyrımıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin