Kamp alanına Jimin'in arabasıyla gelmiştik. Yalnızca ikimiz eski günlerdeki gibi şarkı söyleyip, dans edip eğlenerek gelmiştik.
Sargı bezleri için yeniden hastaneye gidip bezleri çıkarttırmıştık. Nihayet kurtulmuştum. Sadece bir krem almamız gerektiğini söylemişlerdi. Biz de kremleri alıp, yola çıkmıştık.
Kamp alanımız uzak denilecek mesafede yine şehrin içerisindeydi. Bir ormanın içerisindeydi. Jimin'le yolculuk yapmak her şeyden daha keyifliydi.
Arabayı yürüme mesafesinde bir yere park edip kol kola girip bir süre yürümüştük. Diğerleri bizden önce gelmişti.
Evden nihayet çıkıp ormanın içerisinde bir yürüyüş yapmak çok iyi gelmişti. Jimin'in eşsiz muhabbeti de bu güzelliğe güzellik katıyordu.
Biraz daha ilerledikten sonra ileride çadırları çoktan hazırlamış olan ekiple karşılaştık. Daha önce tanışmadığım uzaktan anladığım kadarıyla üç kişi daha vardı. Bir tanesi kız iki tanesi erkekti.Çadır sandalyelerine oturmuş ellerindeki içkilerini yudumluyorlardı. Sanırım kamp boyunca sürekli alkol tüketilecekti.
Jimin beni eliyle göstererek," Sizi küçük kurbağamla tanıştırayım. Vien. Bunlar da Ji-a, Seojun ve Min-jun." Onları da bana tek tek elleriyle göstererek tanıştırmıştı. Kızın ismi Ji-a'ydı. Sırıtarak bakıyordu. Gülüşündeki içtenliği görmüştüm. Seojunla yanyana ve el elelerdi. İkisi sevgiliydi. Min-jun diğerlerine göre daha küçük gözüküyordu.
Hepsiyle tek tek selamlaşmıştım. Jimin oturduktan sonra, Jimin'le Jungkook arasındaki sandalyeye oturdum. Başka boş yerin kalmaması da gerçekten anlamsızdı. Ayrıca koskoca kamp alanında diye bu kadar dip dibe bir yuvarlak oluşturmak zorundalardı?
Herkes kendi arasında muhabbet ederken ben de çadırıma geçip sessizce kitap okumanın bana çok iyi gelebileceğini düşünüyordum. Tam kalktığım sırada Hae bu anı bekliyormuş gibi hemen yerime oturmuştu.
Aman çok meraklıydık senin Jungkook'una. Öyle miydik?
" Nereye gidiyorsun ? " Jungkook'un sesini duyup ona doğru döndüm. Gözleri üzerimdeydi.
" İzninizle çadırıma geçip kitap okuyacağım sayın liderim." son kısımda kaşlarımı çatarak söylemiştim bunları. Sırıtarak karşılık verdi. Ukala.
Bana gösterdikleri çadıra gidip çantamdan kitabımı çıkardım ve okumaya başladım. Çadırımın giriş kısmında sandalyemi çekmiş seslerin çok fazla gelmeyeceği bir mesafedeydim. Bana doğru birisinin yaklaştığını fark ettim ama kafamı kaldırmak istemiyordum. Biraz yalnız kalmaya ihtiyacım yok muydu gerçekten artık?
" Merhaba Vien." Ji-a'nın sesini duyduğumda kafamı kaldırdım. Bana sırıtarak ve samimi bir şekilde bakıyordu. Ben de aynı ifadeyle ona gülerek karşılık verdim.
" Merhaba." Parmağımı kitabın kaldığım sayfasına koyup kitabı kapatmıştım.
" Seni buraya bu şekilde getirmek zorunda kaldığımız için üzgünüm. Emin ol hepsini senin için yapıyoruz. Güvende olman gerekiyor. Tek başına bu güveni sağlayabilecek olsan inan seni buraya getirmezdik."
Bana birilerinin bir şeyleri bu şekilde açıklamasına o kadar ihtiyacım varmış ki hızlıca boynuna sarıldım. Arkadaki herkesin anında kafasını bize çevirdiğini gördüm. Kimileri şaşkındı kimileri de saldırmaya hazırlanıyormuş gibi öne atılmışlardı. Ne oluyordu bunlara böyle?
Ji-a ufak bir sırt sıvazlamasından sonra yavaşça geri çekilmişti.
" Bir şeye ihtiyacın olduğu zaman, herkesten önce bana söyleyebilirsin. Ben senin yanında olacağım." O kadar samimi geliyordu ki söyledikleri. Niye bu kadar özlemiştim bu durumu? Anne şevkatiyle yanaşmıştı bana resmen.
" Teşekkür ederim." sırıtarak karşılık vermiştim.
O da tekrar omzumu sıvazladıktan sonra diğerlerinin yanına gitti. Niye her şeye bu kadar büyük tepkiler veriyorlardı?
Kitaba kaldığım yerden devam ettim...
Bir süre sonra acıktığımı fark etmiştim. Jimin gerekli olan her şeyi götürdüklerini söylemişti. Kitabı çantama kaldırıp çadırımın da ağzını kapatıp Jimin'le Jungkook arasında olan yerimi aldım.
Jiminle Jungkook benim yanımdan muhabbet ediyorlardı. Tam ortalarında kalmıştım. Konuşmalarında bir boşluk yakalayıp ağzımı açtım.
" Jiminie. Acıktım."
Jimin hemen ayağa kalkıp çadırlardan bir tanesine gitti. Elinde hazır yiyeceklerden bir sürü vardı. Bir poşet dolusu.
" Olley." sessiz sayılacak şekilde söylemiştim ancak bu Jungkook'u kahkahalara boğmuştu. Kafamı çevirdiğimde tamamen bana dönmüş olduğunu ve kahkahalar içinde güldüğünü gördüm.
" Ya bu yemekler bittiğinde bizi yersen? " Kahkahaları yavaş yavaş azaldığında söylemişti bunu.
" Hae'den sıra gelirse bir gün düşünebilirim." Ben de dalga geçerek karşılık vermiştim. Hemen tekrar suratımı asıp Jimin'in elindeki poşetlerden yemekleri çıkarmıştım.
" Siz yemeyecek misiniz ? " Hepsi dikkatini bana çevirmişti.
" Sen gelmeden önce yedik biz. " Ji-a ilk cevap veren kişi olmuştu. Niye beni beklememişlerdi? O kadar da geç kalmamıştık.
" Jimin? "
" Ben sabah çok yedim. Belki senden biraz tırtıklarım." dediğinde yiyecekleri tadını çıkara çıkara ve yavaş yavaş yemeğe başladım. Jimin de arada yediklerimden tırtıklıyordu.
Yemeğimi yedikten sonra biraz olduğum yerde sadece muhabbetleri dinlemeye başladım. İkili veya üçlü olarak kendi aralarında konuşuyorlardı ama çok dahil olamıyordum.
" Oyun oynamayacak mıyız ? " Hae heyecanla ayağa kalkarak herkesin dikkatini çekmeyi başarabilmişti. Hepimiz ona bakıyorduk. Gerçekten bir doğruluk cesaretlilik daha kaldıramayacaktım.
" Çakmak oynayalım ? " Teklif Tae'den gelmişti. Herkes onayladığını belirten sesler çıkarmıştı. Ben bu oyunu bilmiyordum ama.
" Bilmiyorum ben."
" Ortaya bir çakmak konuluyor. " Min Yoongi açıklıyordu. " Seçtiği birisinin kulağına soru soruyor. Örneğin, bu ortamda olmasını istemediğin kişi. Soruya cevap veren kişi çakmağı ortamda olmasını istemediği kişiye veriyor. Ancak bu sırada soruyu sadece soruyu soran ve sorduğu kişi biliyor. Çakmağı alan kişiyle cevabı veren kişi taş kağıt makas yapıyor. Çakmağı alan kişi taş kağıt makası kazanırsa, sorunun ne olduğunu cevabı veren kişi söylüyor. Sonrasında da çakmağı alan kişi bir başkasına soru soruyor ve oyun böyle devam ediyor. "
Çok güzel anlatmıştı.
" Yani sadece soru ve cevap üzerine kurulu bir oyun." anladığım buydu şimdilik.
" Öyle ama birine bir şey yapılmasını istediğimiz zaman da söyleyebiliyoruz. Mesela, ben Jimin'e masada kimin üzerini çıkarmasını istiyorsun diyorum. Jimin çakmağı birisinin önüne koyuyor. Taş kağıt makas yapıyorlar. Eğer Jimin kazanırsa, masada oylama yapılıyor. O kişinin üzerini çıkartmasını isteyip istemediğimize dair. Onaylanırsa çıkartıyor." Tae açıklamıştı bu kez de.
" Tamam hadi ilk ben sorayım o zaman." Jimin ufak masadaki çakmağı alıp bana yöneldi. Kulağıma sorusunu çok az duyabileceğim şekilde sordu. Ancak duymuyordum.
" Jimin duymuyorum biraz daha yüksek sesle söyler misin lütfen? " sitem ederek geri çekilmiştim. Ben duymuyordum etraftakiler nasıl duyacaktı?
" O zaman diğerleri de duyacak Vien." o da kaşlarını çatmış bana bakıyordu. Oysa bu mümkün değildi.
" Duyduk bile." Jungkook gülerek söylemişti.
Nasıl mümkün olabilirdi? Yalancı.
" Bir daha sor." kulağımı dudaklarına yanaştırdım.
" Masada sana en çekici gelen kişi kim ? "
Masada bana herkes çekici gelebilirdi. Ama en çekici gelen kişinin Jungkook olduğu açıktı. Asi tavırları niye bu kadar hoşuma gidiyordu bilmiyordum.
Çakmağı uzanarak Jungkook'un önüne koydum. Sırıtarak elindeki ağaç yaprağıyla uğraşıyordu.Taş kağıt makas yapmak için elimi hava tutuyordum. O da hala sırıttığı suratını kaldırıp yüzüme baktı ve ardından elini kaldırdı. Ve ben kazandım. Soruyu söylemek zorunda değildim. Ama o hala şapşal şapşal sırıtıyordu.
Jungkook elindeki çakmağı Tae'nin önüne koyarak ayağa kalkıp yanına gitti. Kulağına bir şeyler fısıldadı.
Tae de elindeki çakmağı Hae'nin önüne koydu. Şimdi taş kağıt makas yapacaklardı. Tae kazanmıştı.
" Evet hadi bakalım. Hae'nin üzerindeki tişörtü çıkarmasını isteyenler el kaldırsın." Tae sevinçle ayağa kalkarak söylemişti. Ne yani Jungkook'un sevgilisine böyle bir şeyi rahat rahat yapabilecek bir liderlik miydi bu?
" Sevgilisine ayıp değil mi? " Jimin'e yanaşarak söylemiştim bunu. Nasıl duymuşlardı bilmiyorum ama herkes kıkırdamıştı bu söylediğime.
" Şunlara sevgili demekten vazgeç artık. Sadece sevişiyorlar, bu kadar Vien." Jimin beni uyararak söylemişti bunu. Sanki çok normal bir şeymiş gibi.
Herkes tek tek el kaldırmaya başlamıştı. Jungkook da el kaldıranlardan biriydi. Hatta Jimin bile el kaldırmıştı. Dirseğimle dürtmüştüm onu.
" Ne var ya? Eğleniyoruz. " gülerek suratıma bakıyordu Jimin.
Gerçekten ben hariç herkes el kaldırmıştı. Çok enteresandı. Hava zaten serindi. Üşümemesi mümkün değildi.
Hae memnun bir şekilde üzerini çıkarmıştı. Sütyeni kalmıştı sadece. Bir de dolgun göğüsleri. Sanki herkes daha önce görmüş gibi normal tepkiler verdikten sonra Hae çakmağı Min-Yoongi'nin önüne koymuştu.
Kulağına bir şeyler fısıldadıktan sonra çakmak yine benim önümdeydi.
Taş kağıt makas yapacaktık. Bu defa kaybetmiştim.
" Sıra Vien'de. Vien'in üzerindekini çıkarmasını isteyenler el kaldırsın."
Hae, kahkaha atıyordu. Bu kadar da komik bir şey değildi. Nasıl titremeden durabiliyordu onu da anlamıyordum. Ayrıca ben bu konuda onun kadar rahat değildim.
Masada sadece, Hae, Min-jun, Namjoon, Min-Yoongi ve Jia'nın sevgilisi Seojun da el kaldırmıştı. Çoğunluk sağlandığı için üzerimi çıkarmak zorundaydım. Jungkook ve Tae'nin el kaldırmaması beni şaşırtmıştı.
Jimin kulağıma yanaşıp, " Yapmak zorunda değilsin. Oyunu bırakabilirsin." dedi.
Üzerimdeki tişörtü Jimin'in söylediklerini dinlemeden bir çırpıda çekip çıkardım. Benim Hae'den ne eksiğim vardı?
Jimin hariç herkes şok olmuş şekilde bana bakıyordu. Bunu beklemiyorlardı sanırım. Jimin beni daha önce çok kez böyle görmüştü. Hatta çıplak bile görmüştü. Bana karşı hiçbir zaman cinsel bir arzuda bulunmayacağından fazlasıyla emindim.
Jungkook'un bakışları sertleşmişti. Vücuduma en kısa süre bakan o olmuştu. Bakışlarını direkt üzerimden çekmişti.
Hoşuna gitmemiş miydi?
Ayağa kalkıp birisine soru soramayacak kadar üşüdüğüm için Jimin'in kulağına yönelip soruyu soracağım sırada Jungkook'un yerinden kalkması dikkatimi dağıtmıştı.
Yere attığım tişörtümü alıp eliyle biraz çırpıp üzerindeki çalı çırpıyı temizledikten sonra bana dibime kadar gelip bana uzattı.
"Giy bunu."
Herkes ona bakıyordu. Niye böyle davranıyordu? Oyun oynuyorduk.
" Niye- " İtiraz edecek olduysam da yine lafımı bölmüştü.
Herkese tek tek bakıp çadırına doğru yürümeye başladı. Bu muydu yani liderlik dediği? İstediği zaman istediği oyunu durdurup gidebiliyor muydu?
Sinirlenmiştim. İnsanların karşısında sürekli beni küçük gösteriyordu. Peşinden yürüyüp çadırının yanına gittim. Siyah ve büyük olan çadır onunkiydi.
Kapısını açıp içeri girdiğimde kolunu kafasının altına almış sırt üstü uzanıp çadırının üzerindeki açıklıktan ağaçların arasından azıcık gözüken yıldızları izlediğini fark ettim. Peşimden çadırın girişini fermuarından kapattım.
" Niye böyle davranıyorsun ? "
Cevap vermemişti. Ben de öyle tahmin etmiştim.
" Seninle konuşuyorum."
" Farkındayım Vien. Söylemek istediğin neyse söyle ve git lütfen."
" Niye oyunu bozup gidiyorsun?"
" Çok mu hoşuna gidiyordu onca erkeğin arasında sütyenli bir şekilde oturmak? " Bir hışımla yerinden doğrularak ve yine öfke dolu gözlerini gözlerimin içine sokmak istercesine bakarak.
" Hayır, sadece oyun oynuyorduk -"
" Oyun oynuyorduk diye senin orada üşütecek olmanı ve şunlara av niyetine sergileniyor olmanı göz ardı edemedim." Gözlerinde bu defa öfkeden çok şevkat görüyordum. Beni korumak istediğini tam o an fark ettim. " Jimin de bunu yapmak istedi eminim, ama yapamadı. Ben vardım ve onun böyle bir söz hakkı yoktu. " Jungkook ilk defa bana bir şeyler açıklıyordu. Hoşuma gitmişti. " Yani oyun bozanlığımdan değil. Seni düşündüğümden. " Bunları söylerken iyice yanıma yanaşmıştı.
Elini suratımın yanına koyup baş parmağını elmacık kemiklerimin, yanağımın, dudaklarımın üzerinde gezdiriyordu. İstemeden yutkunmuştum. Suratı bu karanlığın içinde yukarıdan vuran ay ışığıyla o kadar güzel duruyordu ki...
" Sana herhangi birisinin zarar verme ihtimali bile beni korkutuyor Vien. Ve ben, herhangi bir şeyden korkmayalı çok uzun zaman olmuştu."
Dudaklarının yumuşaklığını dudaklarımın üzerinde hissettiğimde yine o küçük kelebeklerin karnımın içerisinde oynaştığını fark ettim. Jungkook bu defa normalde olduğundan daha istekli öpmüştü beni, yavaş öpüyordu ama daha tutkulu öpüyordu.
Hafif geri çekilip konuşmasına devam etti.
" Sana birinin veya bir şeyin zarar verme ihtimali bile beni bu kadar korkuturken, sana gelecek zarara sebep olan kişiye neler olabileceğini tahmin edebiliyor musun Vien? " Alnını alnıma yaslamıştı.
Gözlerimi kapatmış sadece onun varlığını hissetmek istiyordum. Belki de Jungkook'un bu haline bir daha ulaşamayacaktım. Tadını çıkarmak istiyordum.
Elimi ensesine götürmüştüm ve parmaklarımla boynunu okşuyordum. O kadar güvende hissediyordum ki...
" Benim için nasıl bu kadar önemli olabildin bilmiyorum." Kısık sesle saçlarımı okşarken söylemişti bunu. " Hissedebilmeyi nasıl öğretebildin bilmiyorum. " Tekrar dudaklarıma yumuşak bir öpücük bırakmıştı. " Artık hissedemeyecek olmaktan da korkuyorum. "
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.