21 Mart 1945
Sene 1942. Mr. Grindelwald ikinci defa bu kadar gergindi. Ne olmuştu da meteor taşından daha sert olan o adam bu kadar korkmuştu? Hangi güç onu endişelendirmeyi başarmıştı? Bir ses duyuldu birden. Ellerini birbirine sürtüp değişik şekillere yol açan adam arkasından seslenen adama baktı.
"O geldi Gallert."
Zaten gayet ürkütücü olan odada daha büyük bir sessizlik oluşmuştu. Sessizlik içinde saçları beyaza yakın sarı tonunda olan adam, can dostu olarak nitelendirdiği adama bakıp düşünürken sessizliği bozdu.
" Onu korumalıyız Albus."
---
28 Ağustos 1975
"Uyan Delilah!". Passifica'nın sesi ile gözlerimi açtığımda daha kendime gelmemiş olmakla birlikte huysuzca yerimde kıvranmıştım. Konuşmasını beklerken ani bir hareketle sarılmış olduğum battaniyeyi üzerimden çekmişti. Anlık sinirle ona öldürücü bakışlar attığımda dudakları alay ve beni sinirlendirdiğinde saldırmadığım tek kişi olmanın verdiği gururla karışık bir şekilde yukarı doğru kıvrılmıştı.
"Az sonra bana minnettar olacaksın Lilah." Sinirle yatakta oturur pozisyona geldiğimde hala kınıyormuşçasına bakıp duruyordu. 'Ne?' anlamında başımı salladığımda gözlerini devirip, kolumu sertçe tuttu ve gardırobun önüne getirdi.
"Bir aptal gibi davranmayı kes Hera. Black'ler aşağıda, seni bekliyorlar. Giyin ve aşağı in. Yoksa babamdan ciddi azar işiteceğim seni zamanında kaldırmadığım için. Pek umurumda değil açıkçası. En fazla karanlık zindanlarda bir gece daha geçiririm. Asıl önemli olan Regulus ve Sirius. Onları unutmadın değil mi? O iki çapulcu seni tekrar görebileceklerini düşünüp yerlerinde duramıyorlar." Sirius ve Regulus mu? Tanrım! Uyku sersemliği ile onları tamamen unutmuştum.
"Aşağıdalar mı?" Passifica başını aşağı yukarı salladığında aşağı inmek için kapı kolunu yakalamıştım ki ellerimi nazikçe tutup kapı kolunun üzerinden çekti. "Bu halle gidebileceğini düşünmedin değil mi?" Geceliğim ile beni baştan aşağı süzüp gözlerini devirdiğinde sinir katsayım iki katına çıkmıştı. "Hadi ama ,neredeyse dört haftadır onları göremedim. Lanet cadı Welburga'ya bunu ödetmem gerek!" Alayla karışık baktığında tepki vermediğimi görünce sakin bir şekilde gardırobun kapağını açıp siyah ve düz sırt dekolteli bir elbise vermişti ellerime. Bunalmanın verdiği bıkkınlıkla iç çekerek banyoya ilerlemeye başlamıştım. Üzerimde ki geceliği çıkarıp yerine, verdiği zarif ve pahalı elbiseyi geçirdim.
İçeri girmemle Passifica'nın dudaklarının zafer ile yukarı kıvrılması bir olmuştu. Ardından yine kolumu tutup masaya oturtturmuştu beni hemen asasını çıkarttı saçlarıma doğrulttu. Sadece iki saniye içinde saçlarımı düzleştirip yüzüme makyaj edası katmıştı.
"İşte şimdi tam bir Grindelwald oldun." Gözlerim şaşkınlıkla açıldığında hemen yüzümü Passifica'ya döndüm. "Hani bilmiyordun bu büyüyü?" Passifica yüzünde ağlarmışçasına sahte bir üzüntü yerleştirdiğinde sinirim tamamen geçmişti. Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Son kez gülümseyip kapının yanına geldim ve sadece ben ve benim için güvenilir olan kişiler dokunduğunda açılan kapı koluna dokunup açtım kapıyı.
"Heyecanlı mısın Lilah?" Ona cevap vermek yerine aşağıdan gelen sesleri duymaya çalışıyordum. "Olmuyor işte!" Passifica sakin ol anlamında omzumu dostane bir şekilde sıktığında hala kaşlarım çatıktı. " Bir anda olamaz zaten Delilah. Ama sana yemin ederim ki o burunsuzu bulduğum yerde öldüreceğim!" İhtişamlı ve uzun merdivenlerden aşağı inerken ayakkabımın sesleri içerde yankılanıyordu. " Babamdan kalıp vücudumdan alınmayan son gücüm bir daha gelmemek üzere gitti sanırım..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
//𝓝𝓸 𝓦𝓪𝔂// 𝙏.𝙈.𝙍
FanfictionDudakları sessizliğin içinde yankılanan acıyla yukarı kıvrıldı. " Ölmek için yalvar bana Grinderwald." Acıyı sindirirken ona bakıp birden gülmeye başladım. "Beni babamdan uzaklaştırdığında ölmeyi zaten denemiştim Riddle."