uzun uzun yıllar önce terk edilmiş bu şehir, "uğursuzluk" getirmiş burada yaşam sürmüş olan perilere, güçleri alınmış ellerinden. hepsinin birer uydurma olduğunu düşünerek kaldım ben burada. Burası benim kraliyetimdi, benden başkası yaşayamazdı, yaşayamıyordu burada.
Devasa şatomda geziniyordum, elimi duvarlara sürerek yürüyordum, her bir tablomu kavrayarak. Merdivenlerden inmek için bekledim, bol bol baktım merdivenlere.. burada olmuştu olan.. o an aklıma geldi tüm olanlar, buranın tarihi ve benim nasıl burada hayatta kalabildiğim.. bir yıkım başlamıştı ve peri halkımız nefessizlikten ölüyordu, bunu karşı düşmanlarımız yapmıştı elbet, şatolar, kuleler yıkılıyordu birer birer. periler yaşam mücadelesi veriyordu kaçmaya çalışarak. Afrodit koşmuştu yardıma, ben bu şehirde tanınmış bir periydim bu yüzden Afrodit hemen benim yanıma geldi. elime pembe bir paket verdi ve
Afrodit
"içindekileri iç, daha sonra burada her kim varsa içir ona, etkisiz olacak söz veriyorum"
Keiko
"A-afrodit.. bu da ne böyle? neler oluyor burada, açıkla lütfen"
Afrodit
"Anlatacağım, ama ilk önce dediğimi yap! ben buradayım"
--
dediğini yapmak için hemen merdivenlerden indim ve paketi açtım nazik bir şekilde. içinde pembe renkte şekere benzer haplar vardı. fakat sorun şu ki içinde sadece 3 tane hap vardı ve üstlerinde numaralar yazıyordu "8 - 8 - 7" 'bu da ne şimdi?' diye düşündüm ve üçünü birden ağzıma alıp yuttum.
başım dönüyordu, midem bulanmıştı çokça ve birden boğuluyor hissettim. Daha sonra birden sanki bir şey boğazıma yapışmıştı ve bu nefes almamı engelliyordu.. o an her şey yavaşladı benim için.. gözümün önünden çocukluğum geçti.. küçük pembe şeker.. n-ne? bir dakika bu olamaz öyle değil mi?..
"Keiko'nun küçüklüğünden kalma bir anısı. Annesinin ona aldığı şekerleri kardeşi ile birlikte yerken ikisinin de boğazına kaçar ve kardeşi ölür, Keiko ise şu an yaşadığı şeylerin aynısını küçüklüğünde yaşamıştır."
saatler sonra uyanmıştım ve yatağımdaydım. Bir dakika- nasıl geldim buraya? ve Afrodit nerede? onu aramak için yatağımdan kalkıyorum ve odamdan çıkıp merdivenlerden iniyorum. sonunda merdivenleri inip büyük odama doğru ilerliyorum, oradan da şatomun kapısını açıyorum ve her yer düzelmiş ancan büyük bir sessizlik hakim şehire! şaşırıyorum ve "Afrodit!" diye bağırıyorum. sesim yankılanıyordu. Ve kimseden cevap gelmedi.. öylece bekledim. Şatoma girdim ve hazırlandım, aklımda olan şey her yeri gezip birini bulup onunla konuşmaktı. Her şeyimi hazırladıktan sonra yola koyuldum. İlk başta bir çok dükkanı olan bir sokaktan geçiyorum, değnek dükkanının yanındaki çitlerden geçiyorum ve yolum artık ormana doğru! Çoktan bir kaç saat geçmiş hava kararmaya başlamıştı, bunun için yanıma ek fenerler aldım tabii ki. fakat bunları kullanmak için erken olduğundan kullanmıyorum. Ormanda kısa bir süre sonra yorulduğumu fark edip bir ağacın kenarına oturup dinleniyorum. o sırada güç toplamak için yanıma aldığım meyvelerden yemek için çantamdan meyve kabımı çıkartıyorum, ardından bir şişe suyumu alıp içiyorum bolca. bu ana kadar tek bir periye rastlamadığım için biraz garip hissediyorum. Daha fazla beklemem doğru olmayacağı için kalkıp yürümeye başlıyorum. Bir kaç saat sonra ormanın sonuna ulaştım. yine sokaklara geldiğimi fark ediyorum ama daha önce görmediğim bir şekilde bu sokak üçe ayrılıyor! Yeşil Sokak Mor Sokak ve Pembe Sokak olmak üzere üç sokak var karşımda. düşünüyorum... hangi sokaktan gitmeliyim? düşünürken aklıma Afrodit'in vermiş olduğu şekerimsi haplar geliyor aklıma... haplarda, pakette pembeydi ve Afrodit'te pembe giyinmişti... Küçüklüğümde ve bir kaç saat öncesine kadar beni öldürecek olan şey Pembe idi.. Peki ya şimdi? Pembe beni tekrardan öldürecek mi? yoksa beni bundan kurtaracak mıydı?... Pembe sokağa doğru yürüdüm, sokak başında derin bir nefes alıp yürümeye başladım.
Sanırım adından dolayı her şey Pembe idi bu sokakta. biraz olsun içim açılmıştı, sevindim bu duruma. fakat buradan bakılınca sokağın sonunu görebiliyordum.. "ne yani bu kadar kısa mı?" diye düşündüm. çünkü; şehrimde bildiğim kadarıyla tüm sokaklar 55 adet dükkandan oluşur. fakat burada sadece 7 dükkan var.. hmm demek ki henüz olduğum şehirin tanımadığım yerleri de var.
Sonunda sokağın sonuna ulaştım fakat duvarda bir yazı görünüyordu!
"pembe yaşamın olacak"
ne demekti şimdi bu? ...
sonunda şatoma gelmiştim. her şeyi kabullenerek başladım ve işim bittiğinde her yer pembeydi. şatom pembe arabam pembe yollar pembe dükkanlar pembe... pembe'nin bir cok tonunu kullanmıştım. Pembe benim sonum olacaktı, ama bu sefer beni yaşatandı.. Eğer ki, Yeşil veya Mor sokaktan gitseydim sonum ölüm olacaktı, ama bağışlandım.. Madem öyle, pembe her şeyim olsundu. ve olacaktı da. olmuştu bile.
Afrodit'in getirdiği haplar bizi kurtaracaktı, neden sadece 3 tane vardı, neden pembeydi, neden hepsini ben içtim bilmiyorum. Fakat beni kurtardı bunlar.
şu an sahip olduklarımın hepsini Afrodit'e borçluyum. Pembe'nin hayatım olmasına izin verdiği için teşekkür ediyorum.
onu bilmiyorum, o hiç gelmedi daha sonra.. eğer olurda ileride tekrar gelirse Afrodit, bunu bildireceğim.
☆☆☆☆☆
bu hikayeden hiç bir anlam çıkartmazsınız sanırım. pink aesthetic bakiyordum ve cok fazla pembeye maruz kalinca aklima boyle bir istek geldi ve bunun üzerine " gidip yazayım madem" diye dusununce basladim yazmaya. aslinda dun yayinlayacaktim fakat nasil bir son yapmam lazim diye dusundum bolca ama bulamadim, aslinda aklimda daha duygusal bir son vardi fakat olaylari baglayamadigim icin sonunu bilinmezlik yaptim ve soyle bir okuyunca inanin hic bir anlam cikartamadim ve begenmedim de. yine de ic sesim yayinlamam konusunda israrci, belki daha sonra silerim. Eger vaktinizi ayirip okuduysaniz tesekkur ederim, cunku ben kendime bile 5 dakika dayanamiyorum, yazdiklarima hic.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pink, everything 88.7
Mystery / Thrillerburası benim kraliyetimdi, ve her sey pembe'den ibaretti. cunku pembe idi beni öldürmekte olan, ve pembe idi beni yasatan..