1.Seans- Avuç Küllüğü

71 11 38
                                    


Sene 2004, yaş 17.
2 yıl önce.

Bir kötüyü herkes görür. Bir katil herkesin ilgisini çeker ve bir uyuşturucu bağımlıası çoğu kişinin araştırmak istediği bir konu olur.. Aynı şekilde bir fahişe de herkesin göz bebeği olur, bakmak istediği olur, ilgisini çeken olur.

Ama asla bir yardımsever, iyi bir insan, kötülüklerden arınmış birisi, yalan söylerken bile yüreği parçalanan, ne ilgi çeker nede göz bebeği olur. Dünya paralel evren de olsaydı eğer; Uyuşturucu bağımlıları evsizlere bağış yapar ve fahişeler de Cami'lere sadaka verirdi. Ne komik ama değil mi?

Yalanlar söyle, sana inanacaklar.
Yalanlar söylediler, onlara inandın.

Rüzgar çarpıyor bedene ve kimse bunu görmüyor, kimse kimseyi anlamıyor ve duymuyor.

Ruhumuzun attığı çığlıkları susturmak için kalbini ve çevresinde başka hangi damar yolu varsa hepsinin söküp atılması gerektiğini bu geceye girdiğimde öğrendim.

Ayakta, bir masanın önünde dikiliyorum. Masa toz içindeydi ama aslında çok temizdi. Masanın üstünde bir pasta vardı. Üzerinde ise hiç mum yok, pahalı diye almadım.

Dilek dilememek için almadım.

Yanımda, pastanın sağ tarafında ise iki parça takvim kağıdı vardı.

Birisi, 22 Mart 2001
Diğeri ise, 23 Mart 2001

Küçük, eskimiş bir kağıt, insanın içinde nasıl yanarda alevlenebilirdi? Nasıl durduğu yerden bir insanın yüreğini mahvedebilirdi?

Onlar sadece iki küçük kağıt parçasıydı halbuki

Kalbini nasılda bir volkanik patlamaya benzetebilirdi?

Tutuşmuştu o takvim yaprakları kalbimde, belkide bu yüzdendi kalbimi yerinden söküp atma isteğim..

Daha fazla bende kalamazdı kalbim bu gidişle, kül olurdu..

Pastam bembeyazdı. Krem şantisi toz olmuştu ama yinede ben yerdim.

O olsaydı pastamın kesinlikle rengârenk olmasını isterdi, renkler onun için kaçınılmaz bir ayrıntıydı her zaman.

Ben ise renkleri pek önemsemeyi sevmezdim. Siyah pek tercihim değildi ama uyumlu renkler giymek gibi de bir takıntım olduğu pek söylenemezdi.

Şimdi o yoktu. İkiz kardeşim hiçbir yerde yoktu. Kalbimin bir diğer benzeri yoktu. Kalbimde kayboluyordu, o yok oluyordu.
Ciğerlerim iflas ediyordu.

İkiz olsak bile ondan önce doğarak 22 Mart'ta doğmuştum.

Benden iki dakika geride olsa bile ona, "Arada bir gün oynadığını ve bana abla demesi gerektiğini," hep söylerdim. Ve o da benim sözümü dinleyip bana abla derdi.

Ben onun iki dakika ara farkla ablasıydım.

Doktorlar beni tam 12:59'da almışlar annemin rahminden, ama onun ise ertesi gün yani iki dakika sonra almışlar.

Bunu herkese her zaman anlatmaktan ise, o hiç bıkmamıştı.

Bunu bize annem anlatırdı, her doğum günü kutlamamızda. "Önce büyük olan üflesin mumu." Derdi annem.

ÇIĞLIKLARIN SESSİZLİĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin