" Zamanında, bundan yıllar yıllar önce bazı olaylar yaşandı. Kore'nin bir bölgesinde insanların bir saldırı sonucu öldüğü haberleri geliyordu sürekli. Daha sonrasında o saldırıya uğrayan bölge ülke geneline yayıldı. Tabi bunlar haberleşme araçları henüz yokken oluyordu. O yüzden herkesin bundan haberi olmuyordu. Sonrasında bu insanlara saldıran yaratıkların insanların kendisi olabileceği teorisi ortaya atıldı. Bazıları hayvan diyordu, bazıları zombi diyordu, bazıları yaygın bir hastalık olabileceğini söylemişti. Bu teorilerden yalnızca bir tanesinin doğru olduğunu bu yaratık olduğumda öğrenebildim."
Ne demek istiyordu hala tam olarak anlamıyordum. Bir şeyler anlatıyordu ama sanırım hala üstü kapalı anlatıyordu. Gözlerinin içine bakmaya devam ediyordum. O da aynı şekilde." Bu yaratıklar, insanlara saldırmaya ihtiyaç duyuyorlardı. Çünkü beslenmeleri gerekiyordu. Hala yabanilerdi. Evcilleştirilmemişlerdi. Onlara sahip çıkan birileri yoktu ve karınlarını doyurmaları gerekiyordu. O zaman öldürmemenin bilincine varamamışlardı. Bilinçsizce öldürmeden saldırdıklarını kendilerine dönüştürmeye başlamışlardı. Çoğalmışlardı. Çoğaldıkça daha çok öldürmeye başladılar. Ve daha çok dönüştürmeye."
Bir film anlatıyor gibi geliyordu. Hangi zamandan bahsediyordu? Benim niye haberim olmamıştı bu kadar ölümden?" Her yer kırmızıydı Vien. Her yer kırmızı gözlerle doluydu. Kan doluydu. Herkes saldırıyordu." bu arada ilk defa gözlerini benden çekip uzaklara bakmaya başladı. " Sonra, yaratılanlardan daha büyük olan yaratanlar, kendi yarattıklarını kendi silahlarıyla yok etmeye başladılar. Çünkü insanlar sürekli ölüyordu. Bunun çaresi olarak da güçlü olan yaratıkları güçsüzleri öldürüp tekrar düzeni sağlamaya çalıştılar. Sağladılar da... Asırlardır. Bazen arada çürükler çıkıyor. Hala insanları öldürenler var. İşte asırlar önce buldu Jungkook beni. O güçlü olandı. Ben güçsüz olandım. Ben kardeşimi öldürdüm Vien." Son cümlesinde gözlerimin içine bakarak konuşmuştu. Gözlerimin derinliklerine bakıyordu. " Ben kardeşimin kanından beslendim."
Kardeşimin kanından beslendim mi demişti o? Kanından beslenmek mi?
" Hala kendimi bazı zamanlar güçsüz hissediyorum. Asırlar geçmesine rağmen. Hala bazen insan kanını tatmak istiyorum. Öyle bir şey ki... Sanki bir şeye çok bağımlıydın ve sonrasında elinden aldılar. Kullandığın zaman aldığın hazzı biliyorsun. Ulaşabilirsin istesen ama cesaret edemi-"Artık onu susturmak zorundaydım. Korkunçtu. Yaşadıklarım da düşünülürse , korku hikayesi dinlemeye gelmemiştik sonuçta değil mi?
" Tae. Yeterli. Daha fazla saçmalamanı dinlemeyeceğim. Yaşadıklarım ağır şeyler ve şu an bunlarla dalga geçip beni korkutman hoşuma gitmiyor." Elimi ellerinin arasından çekip yerimden kalkmak için yeltenmiştim. Kolumdan tutup beni tekrar yerime oturttu. Gözlerimi tekrar ona çevirip bakmaya başladım.
" Bu bir hikaye değil. Bu bizim hikayemiz. Jungkook, Jimin, Hae, Namjoon, Yoongi, ben ve geri kalan herkes. Bu bizim hikayemiz Vien. Biz vampiriz. İnsan kanından beslenmemeye yıllar önce söz vermiş vampirleriz. Jackson, Hoseok... Herkes."
Ne anlatıyordu? Neden bahsediyordu?
Kırmızı gözler... Işık hızında bir hız... Kimi zaman gördüğüm sivri dişler... Yemek yememeleri... Olabilir miydi? Vampir denen şey gerçekten var olabilir miydi?
" Yalan söylüyorsun. Korktum tamam Tae, uzatma." yerimden bir hışım kalkıp mutfağa doğru ilerlemeye başlamıştım ki Tae'yi göz kırpıp açıncaya dek karşımda buldum. Ufak bir çığlık atıp geriye doğru refleks olarak ufak bir adım attım.
O da bana doğru bir atınca yine istemsiz olarak geri gittim. Gözlerindeki kırmızılığın yavaşça yerini aldığını gördüm. Dudaklarımın yavaşça açıldığını hissedebiliyordum. Bir kabusun içinde olabilir miydim? Kendime ona fark ettirmeden çimdik attım. Gerçekti. Gözleri de gerçekti... Anlattıkları da gerçekti.
" Benden uzak dur. "
Biraz daha bana yaklaşmaya başladığında iyice geriye gittim. Ayağım koltukların ortasındaki sehpaya çarpınca korkup yüksek sesli bir çığlık attım. Tae'nin gözleri normale dönmeye başlamıştı.
Jungkook, Jimin ve Jackson bir anda evin girişinde belirdiler. Gerçekti. Vampirdiler...
" Tae... Ne yaptın? " Hepsi şok olmuş bir şekilde bana ve Tae'ye bakarken ilk ağzını açan Jackson olmuştu.
Biraz daha gitmeye çalıştım ama gidecek yerim kalmamıştı. Etrafım resmen vampirler tarafından sarılmıştı. Niye beni seçmişlerdi?
Gözlerimin dolduğunu hissediyordum. Jimin? Jungkook? Geri kalan herkes?
Kimse konuşmuyordu. Jimin bana gözlerindeki hayal kırıklığıyla, Jackson hala şok olmuş bir şekilde, Jungkook ise korkuyla bakıyordu.
Tae'ye bakamıyordum. Tae'nin gözlerine bakmaya korkuyordum.
Bir süre sessizlikten sonra ağzını açan Jimin oldu,
" Odana çıkıp biraz dinlenmek ister misin? " Beni düşündüğünü zannedecektim az daha. Beni düşünüyor olsaydı bunca vampirin içine beni gerçekten sokabilir miydi?
Ayağımı tekrar geri atmaya çalıştım yine masaya çarptım. Jungkook yardım için hamlede bulunacak olduysa da Jimin kolundan tutarak durdurmuştu onu. Ben de gelmesini istemediğimi belli etmek istercesine elimi yukarı kaldırdım.
Onlara arkamı dönmeden ve bu kez masaya çarpmadan merdivenlere doğru geri geri yürümeye başladım. Nasıl bu kadar korkabiliyordum? Merdivenlere geldiğimi düşmek üzere olduğumda fark ettim. Yine Jungkook adım atacak oldu ancak yine Jimin tarafından engellendi.
Merdivenlere geldiğimde onlara son kez bakıp koşarak merdivenleri çıktım ve odalardan bir tanesine girip ışığı açtım. Kapıyı kilitleyip, yaslanıp yere çöktüm.
Her şey şimdi oturmuştu. Her şeyi nihayet anlayabilmiştim. Bu zamana kadar anlayamamış olmam dünyanın en mantıklı şeyiydi. Nasıl anlayabilirdim ki?
Burada uzun bir süre daha bu durumu kabullenip, kendime gelecektim. Çünkü şu an hiçbiriyle, Jimin dahil, yüzleşecek halim yoktu...
JİMİN-
Vien yukarı çıktığından beri hiçbirimiz yerlerimizden hareket etmemiştik. Hepimiz şoktaydık. Sanırım en çok da ben... Zamanında açıklamam gereken şeyleri, zamanında açıklayamadığım için, Jungkook buna engel olduğu için belki de en yakınımı kaybedecektim.
Ona haksızlık etmiştim. Bunca zaman böyle bir gerçeği ona söylemeyerek ona gerçekten haksızlık etmiştim. Kim bilir ne zaman kendine gelecekti. Bir daha bana eskisi gibi güvenebilecek miydi?
Kafasında soru işaretleri olduğuna emindim. Ne kadar soru işareti varsa o kadar da korkuyordu aynı zamanda. Korkusunu hepimiz hissetmiştik ve görmüştük . O yüzden yaklaşmak istememiştim ve yine bu yüzden Jungkook'un yanına gitmesine izin vermemiştim. Jungkook üzerinde böyle bir hakkım yoktu. Ama o da bu defa bana hak vermiş olacak ki gitmemeyi tercih etti.
Tae'ye kızgındım. Bunları Vien'e açıklaması gereken son kişi oydu. İlk başta benim, sonrasında kendisi uygun görüyorsa Jungkook olmalıydı bunu açıklayan kişi.
Bulunduğumuz durumdan ilk çıkan kişi Tae olmuştu. Hareketlenip siyah koltuklardan bir tanesine bedenini bırakmıştı. Bu nasıl bir rahatlıktı böyle? Vien'i nasıl savunmasız bir duruma, bizi nasıl çaresiz bir vaziyetin içine soktuğunun farkında değil miydi?
Sinirle adım atacakken Jungkook'un sert kolu bedenimi durdurmak için önüme geçti. Sinirlendiğini kolumu tutuşundan hissedebiliyordum. Kopartacak kadar fazla sıkıyordu. Ama öfkeli gözleri benim değil, Tae'nin üzerindeydi.
Jungkook'un isterse tırnağının ucunu incitmeden hepimizi yok edebileceğini biliyorduk. Ama ona olan saygımız, bizim üstümüzde olan gücünden değil de; dönüştüğümüz şeyden bizi yok etmek yerine kurtarmak olduğundandı. İlk dönüştüğümüzde en kötü hallerimizde yok edici olarak görevlendirilmesine rağmen, kellemizin başına ödül konulmasına rağmen, hepimizi kurtarıp kendi klanını kurmuştu. Belki de kurulan klanlar arasında en güçlü ve en yaşlı klana sahip olan da bizimkiydi.
Jackson'ın klanı ise yeniydi. Klan üyeleri yeni vampirlerden oluşuyordu. Bu da yine aynı klanın üyelerinin zaptedilmesini zor bir hale getiriyordu. Jackson da Jungkook kadar neredeyse güçlü bir vampirdi. Neredeyse. Çünkü ancak çeyreği kadar olabilirdi.
Jackson klan kurmadan önce bizim klanımızdaydı. Ancak sonrasında Jungkook, Jackson'ı yeni klan kurmakla görevlendirmişti. Çünkü yeni vampirleri bu klanın içine dahil etmek istemiyordu. Haklıydı. Yeni vampirlerin insanlara verdiği zararlardan, asırlardır mücadele verdiği klanın sorumlu tutulmasını istemiyordu.
" Bana güvenliği getir. " Tae'ye bakarak söylemişti bunu Jungkook. Uzandığı koltuktan kalkıp Jungkook'un yanından geçmek üzere hareketlenmişken Jungkook'un yumruğunu suratına yiyip cam sehpanın üzerine düşmesi ve sehpayı kırması bir oldu.
Hepimizden çok daha hızlı ve hepimizden çok daha dayanıklıydı. Arabadan kendini o şekilde kurtarması bir mucizeydi. Arabadan kendini yere fırlattığında hala yaşıyor olabilmesi bir mucizeydi. Biz olsak kurtulamazdık. Günlerdir beslenmemiştik. Güneşe ve sıcağa bu kadar uzun süre maruz kalmamıştık. Güneşe maruz kaldığımız ufacık zamanda bile litrelerce kan içmemiz gerekirken Jungkook, neredeyse 3 gün boyunca gece gündüz demeden araba kullanmıştı, hiç beslenmeden. Üstelik yanında Vien varken. O arabada aramızdan herhangi birisi olsaydı, ya Vien ölürdü ya da içimizden biri.
Tae kendini kaldırıp Jungkook'un tam karşısına tekrar geldi. Hak ettiğinin farkındaydı. O da yaptığı şeyin cezasını çekmek istiyordu.
Jungkook kolunu gerip yerinden hiç hareket etmeden Tae'ye bir yumruk daha attı. Bu defa merdivenlerin oraya kadar uçmuştu. Birkaç kemiğinin kırıldığına emindim. Jackson da ben de Jungkook'u engellemek için bir şey yapmıyorduk. Bu onun yetkisini yok saymamız anlamına gelirdi. Kaldı ki onu engellemek için de bir sebebimiz yoktu.
" Şimdi bana güvenliği getir. " bunu söylerken siyah gömleğinin kollarını katlamaya başlamıştı. Bunun tek bir anlamı vardı. Güvenlik yok edilecekti.
Tae yerinden zor da olsa kalkıp kırılan kemiklerini düzeltmeye çalışacak bir kaç hareketten sonra ayakta dik durmayı başarabilmişti. Canı kısa süreli acımıştı eminim. Ama çoktan kendine gelmişti bile.
Tae güvenliğe doğru giderken ben de öfkeyle arkasından bakıyordum.
" Burada mı yapacaksın? " düşüncelerimden ayrılıp nihayet sesimi çıkarabilmiştim.
" Şimdilik sadece konuşacağım Jimin." Jungkook da hareketlenip salonun ortasına geçmişti. Kırılan sehpanın tahta parçalarına tekme atıp evin dışına uçurmuştu.
" Birisine söyle şurayı temizlesinler. Ufacık bir cam kırığı olmasın evde. Vien'in herhangi bir yeri kanasın istemiyorum. Etrafta biz dahil bir sürü vampir varken hiç istemiyorum." Jackson'a söylemişti bunları. O da kafasını olumlu anlamda sallayıp yardımcıların kaldığı müştemilata doğru ilerlemeye başladı.
Jungkook kendisini yine çabuk toparlamıştı. Diğerlerinin kaldığı biraz daha uzaktaki evde kan deposunu tutma kararı almıştık. Evleri üçe ayırmıştık. Hoseok geldiği zaman, ayrı evlerde hazırlıklı bekliyor olacaktık. Aslında onu yanıltmak istemiştik. 3 günlük yoldaki bütün evlere Vien'in kokusuna sahip bir kaç parça şey bırakmıştık. Ve bir noktada bırakmayı kesmiştik.
Depoya gidip biraz beslendikten sonra geri gelmiştik. Jungkook bu sebeple kendini toparlamıştı. Ancak yine de o da dahil hepimizin toparlaması için bir süreye ihtiyacımız vardı.
Tae küçük ama agresif güvenlikle birlikte kapının eşiğindeyken Jungkook saniyeler içerisinde adamın karşısındaydı. Adamın dişleri titriyordu. Jungkook'un kırmızı gözlerini görmeyeli çok uzun zamanlar olmuştu. Hiç kimseye göstermemeye çalıştığı bir durumdu.
" Ne cürretle? " dişlerini sıkarak konuşmuştu adama karşı yukarıdan bakarak.
" B-Ben siz zarar görmeyin diye-"
" Ben zarar görmeyeyim diye onun canını yakma hakkını sana kim verdi? " gürleyerek adamın yüzüne tükürür gibi konuşmuştu. Jungkook buraya gelmeden önce bütün çalışanları arayıp bir insanın geleceğini ve herkesin onu korumak zorunda olduğunu söylemişti. Vien'i kendisinin önünde tutuyordu.
"Siz beslenmemiştiniz. Kötüydünüz. Ona saldırırsınız diye-"
" Benim ona saldırma ihtimalimin olduğunu mu söylüyorsun? " Jungkook bu defa gülmeye başlamıştı. Kahkaha atıyordu. Bu hikayenin sonunu salondaki herkes biliyordu.Asırlardır herhangi bir insana zarar vermemiş Jungkook'tan böyle bir şey beklemesi hepimizi de şaşırtmıştı aynı zamanda. Klan üyelerini seçerken atladığı şeyler vardı demek ki...
" Seni nasıl kurtardığımı hatırlıyor musun Ju-Won? "
Hepimizin kurtulma hikayesini sadece Jungkook biliyordu. Biz de bir tek Tae'nin hikayesini biliyorduk. Onun dışında kimse, kimsenin hayatını bilmiyordu. Jungkook anlatılmasını yasaklamıştı. Bunları birbirimize anlatıp, birbirimizi gelecek asırlarda da yaralamamızı istemiyordu.
" Hatırlıyorum. "
" Anlatsana o zaman Ju-Won. Geri kalanlar da öğrensinler." bunu söylerken kanepelerden birisine oturup kollarını sağa ve sola atmıştı. Görevlilerden birisi de yerde kalan son cam tanelerini temizliyordu.
" Sevgilinden benim gözümün önünde nasıl beslendiğini anlat. Sana nasıl yalvardığını... Durmadığını... Sırf sen ona zarar verme diye, onu kurtarmak için ne kadar çabaladığımı anlat. Ben onu kurtarmak üzereyken senin de beni öldürmek üzere olduğunu anlat Ju-Won. Benim boğazımı nasıl kestiğini anlat. Anlat ki sevgililik ve sevgi kavramının senin için ne kadar değersiz olduğunu bilsinler. Seni herkesten farklı olarak iki kez kurtardığımı anlat. Bütün bunları yaparken... aslında yeni bir vampir olmadığını..."Bu cümleleri kurduktan sonra tekrar Ju-Won'un dibine kadar girmişti. Yeniden koyu kırmızı gözleriyle...
" Benim gücüm yokken, benim en değer verdiğim şeye zarar verdin Ju-Won. Seni öldüreceğim. Ve sen ölürken hatırladığın son şey, sevgilinin beni öldürme diye yakarışları olacak. Sana söz veriyorum. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevgili Vampir Sevgilim | JJK
FanficHikayede +18 diyaloglar ve olaylar olacaktır. 18 yaşından küçüklerin okuması yasaktır.