***
Dağdan koşarak inen meltemlerin, denize ulaşmadan eksilmeye başladığı demde güneş yükselmeye başlar Gündoğan şehrinde. Kepenkler bir bir kalkar gıcırtılı esneyişlerle.. işçi otobüsleri uyku mahmuru yolcularını her durakta üçer beşer tane kucaklar, içerisi simit ve susamlı ekmek kokar. Sabahın siftahı için dolanan kediler şurada burada, bütün gece süren kovalamacalardan yorgun köpeklerin etrafından dolanıyorlar. Güne başlayan sokakların aksine evlerin perdesi hareketsiz. Kimi evlerden çay ve sahanda yumurta kokusu geliyor. Çayevinin emektarı, bu beldeye gelmiş geçmiş tüm başkanlardan daha fazla hizmet etmiş olan Bereket İsmet, radyosunu açınca perdeler de hareketleniyor. Sabah yedi haberlerinin anonsu sokakta koşarak camlara çarpıyor.
Bereket İsmet, çayeviyle birlikte bu kasabanın anıtlarından biridir. Altmışını geçkin yaşında kasabanın düğün, doğum, ölüm her şeyine tanık olmuş bir yerli olarak onun için bu kasabada en unutulmaz olan, denize karşı şarkılar söyleyip dans ettikleri Gündoğan radyosu festivalleridir. Sabahın ilk saatinden başlayan gösteriler geceye değin sürer, havai fişeklerin ışıltısı ile sonlanır. Bereket İsmet bu hülya ile demlediği ilk çayı yudumlarken ne zam ne enflasyon ne de tefeciden alınmış gibi yığılıp duran dış borç açığı haberleri ona kahır verir. Bu sene kimlerin ne şarkılar söyleyeceğini, kimin birinci geleceğini ve festival sonunda kimlerin çift olacağını düşünür. Evet bu festivalin bir heyecanı da yeni çiftleri ortaya çıkarması ve unutulmaz çiftleri buluşturmasıdır. Belki bir önceki festivalden buna kadar biriken heyecanlı bekleyişler, festivalin coşkusu zaten aşkı için yanıp tutuşan yüreklerden taşıp elleri buluşturmakta. Bereket İsmet nedenler üzerinde çok düşünmüyor. Özlemle daldığı uzaklarda bir şarkıyı dinliyor ve bir yerlerden çıkıp gelmesini, yine sahibinden dinlemeyi umuyor.
"Kolay gelsin İsmet abi!"
Elinde bir valiz, sırtında bir çanta ile şapkasına rağmen ensesinden asker tıraşı belli olan esmer genci süzdü Bereket İsmet. Siması hiç yabancı değil, seçkin bir yüzü, güçlü bir ifadesi var bakışlarının.
"Hangi Kim'sin sen?"
"Kim Jongin, Kim Yongun oğlu, Kim Chan'ın torunu."
"Ha bildim bildim. Tezkereyi aldın ha?"
"Saya saya günler bitiyormuş İsmet abi."
"Buyur bir çayımı iç, taze demledim."
"Yok demem inan ki."
"Deme zaten evlat, deme."
Bereket İsmet çayları dökerken, bir masaya kurulmuş özlemle şehrini seyreden gencin omzunda hâlâ iki yılın ağırlığı var. Vatan amenna ama buralardan ayrı düşmek zaten sözleri eksik dilini iyice bağlamış.. Sabah esintileri ile salınan dalgaları dinlerken on sekiz sene yaşadığı şehre aitliğini geri çağırmaya çalışıyor hatıralarında. Askerlikten önce de dört sene üniversite ile ayrı düştüğünden bu iş kolay olmuyor.
"O kadar kederlenme.." diyor Bereket İsmet. Çayın yanında simit ve peynir zeytin indiriyor masaya, bir de festivalin davet broşürünü.
"Kim'lerin sesi güzel olur. Sizden çok kazanan oldu Gümüş Dalga ödülünü."
Genç, göz ucuyla broşürü süzerken çayını yudumluyor, simitten bir parça bölüp zeytinin yağına banıyor. Bu lezzetle gözleri kapanıyor. Lise yıllarında bu festival için ne kadar heyecanlı olduğunu hatırlıyor. Ve bir de kendisi kadar heyecanlı başka bir oğlan gözlerinin önüne geliyor. Gözlerinden bir nostalji bulutu geçiyor. Martıların sesi dikkatini dağıtıyor. Ama merakı geçmiyor.. onun şimdi nerede ne yaptığını merak ediyor..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gümüş Dalgalar
FanfictionFESTA 4.0 FAST FEST #dontfightwithkaisoo Künye: Yaşamdan Kesitler, Müzik Kelime sayısı: 5756 (1 Bölüm)