Sabahın ilk saatlerinde, belki askerler bile uyanmadan askeriyeye gelmiştim.
Aslında akşama doğru geleceklerini bilmeme rağmen, evde beklemek daha dayanılmaz olduğu için onu hatırlatan yerde beklemek istemiştim. Yıllar sonra ilk karşılaşmamız burada olmuştu, şimdi yeniden burada buluşacaktık.
Akşama yaklaştıkça askeriyede de garip bir hava oluştu, bazı asker yakınları benim gibi gelmişti ama gelmelerine bir saat kala burda olmuşlardı.
Helikopterlerin indiği yerin biraz ötesinde bekliyorduk, tabi buraya gelmemize çok sonradan izin vermişlerdi. Tüm tanıdığım komutan ve askerler görevde olduğu için adımı kullanıp girememiştim.
Yedinci sigaramı içip, güneşin batışını izlerken yanımda bir hareketlilik hissettim. Kafamı çevirip baktığımda Akif'in geldiğini gördüm, dümdüz önüne bakıyordu.
"Annesini neden getirmedin?" diye sorduğumda birkaç saniye duraksadı.
"Belli olmaz." dedi sadece. Kaşlarım çatıldı.
"Ne belli olmaz?" dediğimde sıkıntılı bir nefes aldı.
"Gelip gelmeyeceği." dedi sadece garip bir sesle. Şehit olma ihtimalinden bahsediyordu, sinirlendim.
"Saçma sapan konuşma, gelecek." dedim önüme dönüp, sigara dalını dudaklarıma götürürken ondan onay dolu bir cümle bekledim ama gelmedi. Gerginliğime gerginlik kattı.
Albay ve birkaç üst rütbeli komutan bizim bulunduğumuz yere geldiğinde herkes olduğu yerde dikleşti sanki. Eğer onlar geldiyse, Ömer'in gelmesine az kalmıştı.
Dakikalar sonra helikopterin sesi geldiğinde nefesim hızlandı, istemsizce elimi Akif'in bileğine atıp sıkı sıkı tuttum. Bileğini geri çekmedi.
"Sakin ol." diye mırıldandı sadece. Bileğini öyle sıkı tutuyordum ki sanki bacaklarım tutmuyordu.
Helikopterin bu büyük piste yaklaştığını gördüm. Oraya doğru birkaç adım attım ama Akif bu sefer kolumdan tutup buna engel oldu. Yanıma geçti.
Büyük askeri helikopter iniş yaptı, hâlâ pervaneleri dönüp yoğun bir ses çıkarırken bir dakika kadar sonra üniformalı insanların çıktığını gördüm.
Yanımdaki beden gergince bekledi ve izledi inen kişileri.
Bize doğru yürüyen askerlerle herkes kendi beklediğini arıyordu gözleriyle. Birkaç kadın heyecanla beklerken, bazıları gördükleri yüzle gülümsemeye başlamıştı bile.
Askerler yavaş yavaş bizim olduğumuz bölüme yaklaşırken hâlâ Ömer'i görmemiştim. Kalbim korkuyla atmaya başladı, nefesim kesiliyor gibiydi.
Daha sonra, helikopterden bir askerin yardımıyla inen, bir kolunda kol değneği olan üniformalı adamı gördüm.
Ömer.
İrkildim.
"Hayır..." diye mırıldandı Akif yıkılmış bir sesle.
Askerin yardımıyla indiğinde, kendisini bekleyen büyük komutanlara kısaca bakıp kol değneğini askere verdi. Asker afalladı ama elinden aldı.
Ömer dik duruşuyla yürümeye başladı, sol bacağı hafiften aksıyordu. Canı acıyor gibi görünüyordu uzaktan ama yüzünü ifadesiz tutmaya çalışıyordu.
İstemsizce bir iki adım atıp, beni görmeyen adama yaklaşmaya çalıştım ama fazla gidemeden durdum.
Gözlerimdeki yaş yanaklarıma akın etti. Göğüs kafesim hızla inip kalkıyordu.