Yaklaşık bir saattir Draco'ya bana Potter çocuğunun adresini vermesi için yalvarıyordum, ne kadar başarılı olduğum ise tartışılırdı.
"Roxy, son kez söylüyorum Potter'ın adresini bilmiyorum ayrıca bilsem bile söylemem, Lord sana onunla konuştuğun için çok kızdı." Bir saattir söylediği şeyleri tekrar söyleyince sinirle ofladım.
Harry'nin adresini öğrenince ne yapacağımı bilmiyordum, yanına gerçekten gidecek miydim, gitsem bile ne söyleyecektim. Ona Tom'u anlatacak mıydım onu da bilmiyordum. Tek bildiğim şey bu karanlık ve görkemli malikanenin içinde bulunduğum her bir dakika daha çok boğulduğum ve daha çok dibe battığımdı. Tom'un söylediklerinden sonra sinirle her şeyi kırıp dökmüştüm ama rahatlamamıştım ve burada kaldığım sürece rahat edemeyeceğimide biliyordum.
Ruhumu en çok daraltan şey ise haklı olmasıydı. İlgiye açtım, hayatı boyunca kimse tarafından sevilmemiştim ve birisinin beni sevdiğini düşünmek bile ona aşık olmam için yeterli olmuştu. Gerçi artık Tom'un beni biraz olsun sevdiğini düşünmüyordum, Tom'un kimseyi sevdiğini veya sevebileceğini düşünmüyordum. Beni sevdiği için değil kendini sevdiği için beni burda tutuyordu, beni önemsediği için değil onun tarafında olmam için hayatta tutuyordu beni.
"Sen iyi misin Rox?" Diye sordu Draco, belki Draco beni seven tek insandı. Sesinde ki endişe ise bunu kanıtlar nitelikteydi.
"Yok bir şeyim merak etme."
Sinirle ofladı ve ayağa kalktı gergin bir şekilde oda da dolaştıkdan sonra önümde dikildi.
"Babamın eşyalarının içine bakacağım belki Potter'ın adresi orda vardır." Dediğinde hevesle gülümsedim, onun ise yüzü iyice gerildi.
"Ama sonra bana bütün olan biteni anlatacaksın." Kafamı olumlu anlamda salladıktan sonra ayağa kalktım ve onu takip ettim.
Kasvetli ve geniş bir odaya girdik, oldukça dağınık bir yerdi. Kitaplar, kağıt parçaları her şey üst üste yığılmış vaziyetteydi. Draco bir kağıt yığınını kurcalarken ben de başka bir kağıt yığınını kurcalıyordum. Bir kaç bakanlık belgesinin arasında kendi adımın geçtiği bir kağıt parçası gözüme ilişti, okumak için aldığım kağıt parçasını Draco'nun konuşmasıyla sonra okumak için ceketimin cebine tıktım.
"Burda yazıyor ama muggle dünyasında oraya nasıl gideceksin?"
"Bilmiyorum ama bir yolunu bulacağım." Dedim ve hızla kağıdı alıp odadan çıktım arkamdan seslendiğini duydum ama önemsemeden merdivenlerden hızlıca indim. Tom, şuan bir toplantıdaydı o yüzden mutfakta ki şömineden Diagon yoluna gidip ordan da Harry'nin evine geçebilirdim. Yaptığım plan ile gülümsedim ve sessizce mutfağa girdim.
Düşündüğüm gibi gelişen olaylar sonucunda burdaydım, Harry'nin evinin önünde öylece dikiliyordum. Kapıyı çalıp çalmamak konusunda oldukça kararsız kalmıştım. Sonuçlarını düşünmeden haraket ettiğim için ilk defa kendimi bu kadar sıkışmış hissetmiştim.
Elimi kaldırıp hafifçe iki kez kapıya vurdum, içerde bir haraketlenme oldu ve kapıyı orta yaşlı bir kadın açtı.
"Kime bakmıştınız?" Diye sordu kadın huysuzca.
"Ben Harry Potter'a bakmıştım ama." Diye mırıldandım. Yüzü sinirle gerildi.
"Burda öyle biri yaşamıyor." Dedi ve sinirle kapıyı suratıma çarptı.
Gidebileceğim son yer burasıydı, artık tamamen çaresizdim. Evin önünde ki kaldırıma çöküp göz yaşlarımın akıp gitmesine izin verdim. Şuracıkta ölmek istiyordum, oraya dönmek istemiyordum. Sessizce ağlarken omzumda hissettiğim el ile hızla kafamı kaldırdım. Bana sinirle bakan bir çift yeşil göz ile üzüntüm kendini öfkeye bıraktı. Şuan görmek istediğim en son insan Tom'du.
Hızla kalkıp arkamı dönüp giderken peşimden geldi ve kolumu tuttu.
"Ne işin var burda? Potter için mi geldin?!" Diye sordu sinirle. Sinirli sesi bir iki adım gerilememe sebep oldu.
"Bilmiyorum!" Diye bağırdım dayanamayarak.
"Niye geldim bilmiyorum!" Sesim gittikçe yükseldi. Bu cevabı beklemediği için kaşları şaşkınlıkla yukarı kalktı.
"Kaçmak istedim, ordan, senden, bu dünyadan, hepinizden sadece kaçmak istedim!" Ağlamam bağırmamla beraber şiddetlendi. Hıçkırıklarım soğuk havada, bu sıradan muggle mahallesinin sokaklarında yankılanmaya başladı.
Tom, beklemediğim bir şey yapıp beni göğsüne bastırdı ve sıkıca sarıldı. Bu anlık temas nefesimi keserken ağlamam iyice arttı, göz yaşlarım ile siyah pahalı gömleğini ıslattım.
"Benden kaçıp ona mı sığınacaktın?" Diye sordu bu sefer sakince. Kafamı olumsuz anlamda sallamakla yetindim.
"Bana ihanet mi edecektin?" Dediğinde tekrar kafamı olumsuz anlamda salladım.
Ne demem gerektiğini, nasıl bir açıklama yapmam gerektiğini bilmediğimden, sessizce ağlamaya devam ettim. Kendimden geçmiş bir şekilde ona sarılarak ağlarken ayaklarımın yerden kesildiğini hissettim, beni kucağına aldığını anlayıp daha da sokuldum ona.
"Öldür beni." Diye yalvarışım ise sessiz gecede bu sakin mahallenin sokaklarında kayboldu.