1. Bölüm : Bahçe

25 3 4
                                    

Şansızlık denen şey başıma gelmekle kalmamış, tüm hayatımı ele geçirmişdi. Peki ben ne mi yapıyordum? sadece gülümsüyorum. O tüm hayatımı elimden birer birer alıyor ve ben sadece gülümsüyorum. Her zamanki gibi...
Ben Asya Aygün ,evet evet şu her ota boka gülen kız. Çevremdekiler öyle diyor en azından. Peki ben ne diyorum? Kendini koruma stratejisi ... neyden mi koruyordum ? Çevreden.  Hayatım zaten yeterince zor ve dayanılmazdı ben tüm bunlara ek olarak bir de herkese hayatım hakkında açıklama yapmak istemiyordum . Dertler anlatıldıkca azalır belki ama ben hepsini çoktan kapalı kutular içine hapsetmiştim .  Her sabah olduğu gibi yine sabah ezanından önce uyanmıştım. Bu bende oluşan bir takıntı veya hastalıktı. Çok nadir, aşırı yorgun olduğumda ezandan bir kaç saat sonra uyanırdım. Boş boş yatakta saatlerce gözüm kapalı müzik dinledikten sonra oda arkadaşımın çalan alarmı ile saatin 06 .30 olduğunu anladım. Zaten yatmaktan sıkılan bedenim hızlıca yataktan doğrulurken Yağmur alarmı kapatıp geri uyumaya devam ediyordu . Banyodaki işlerimi halledip yüzümü kurularken bir yandan da Yağmur ve Ecem 'i kaldırmaya çalışıyordum . Bağırmam bir işe yaramayınca mecburen omuzlarından sarsmak zorunda kalmıştım. Yağmur sinirli bir şekilde yüzüme bakıp az önce onu okula geç kalmaması için uyandırdığım için bana bed dua ediyordu. Ecem ise uyanmış yatağının çarşafın düzeltiyordu . Hızlıca üzerime rengi bir tık solmuş olan siyah kotumu üstüne  de bej rengi tişörtümü geçirdim. Saçlarımı yukarıdan kafa derim saç tellerimden ayrılacak kadar sıkıp bağladım.  Aynada kendime bakarken tişörtümün kol kısmındaki sökük gözüme çarpmıştı. Allah bilir ne zaman oldu diye söylenirken gri hırkamı almak için dolabın kapağını açtım. En az on dakika, taş çatlasa sekiz parçalık eşya olan dolabımda hırkamı aramıştım. Umudu kesip tişörtün yerine giyecek bir şeyler bakıyordum. Kapının açılması ile Ecem ve Yağmur 'un yemekhaneden geldiğini anladım. Yağmur 'un üzerinde hırkamı görmemle elimde var olan tek hırkamın kaybolmamış olmasına sevinmiştim.
" Hrkam sende miydi ya ? Bir an okulda falan bıraktım sandım."

" Sabah soğuk oluyor zemin kat diye geçiriverdim üzerime, yakıştı ama bana da dimi?"

" Evet , baya iyi durdu ."  diyerek Yağmur 'u onaylamıştı Ecem. Gülümserek evet anlamında kafamı salladım bende .

" Bugün ben giyiyorum bunu o zaman bebek ."

Yağmur cevabımı bile dinlemeden hırkanın fermuarlarını geri kapattığında pek de söz hakkı vermediğini anlamıştım. Sanki okula yırtık üstle gitmek zorunda kalacak ben değilmişim gibi gülümseyerek olur dedim.  Aynada bir kere daha kendime bakıp en iyisinin değiştirmek olduğuna karar verip iki gündür giydiğim kırmızı boğazlı kazağımı giydim. Her zamanki gibi sesiz geçen okul yolu sonunda nihayet sınıfa girmiştik . Yağmur ,benim lisenin başından beri en yakın hatta tek yakın arkadaşımdı . Pek ortak yönümüz yoktu belki ama sonuçta zıt kutuplar birbirini çekerdi değil mi ? Sıraya oturup gözlerimi yine bahçeye dikmiştim . Cam kenarı aşkı diye bir şey vardı bende . Ders edebiyatdı ve ders hocası değişmişti . Yağmur da dahil tüm sınıf bunun sohbetini yaparken ben defterimi açıp bir yandan bahçeyi izleyip bir yandan defteri karalıyordum . On dakika sonra ders zili çalmaya başlamışdı. Zilin çalması ile Yağmur da yanıma oturmuşdu. Hoca derse girip çantasını masaya koydukdan sonra herkes gibi bende hocayı incelemeye koyulmuşdum .

" Merhaba arkadaşlar adım Sinan Aksoy, bundan sonraki Türk Dili ve edebiyat derslerinize ben gireceğim."

1.80 boylarında ,tahminimce 45 yaşlarında ,gözlüklü, normal bir edebiyat hocasıydı . Ne bekliyordum acaba burun deliklerinden ateş püskürtmesini falan mı? İlk ders tanışma, ders içeriği hakkında geçmişti.

" Asya bahçeye çıkıyoruz geliyor musun ? "  Seslenen Ecem 'di Yağmurla kapının önünde cevabımı bekliyorlardı . Bugün pek keyfim yoktu açıkçası ve üzerindeki kazak boğazlı olsa da inceydi ve hava soğuktu. . Onlara gelmeyeceğimi söyleyip kafamı pencereye yasladım. Şu hayatta emin olduğum tek şey kafanızın için kalabalıksa ölmeye eş değer acı yaşarsınız . Bu yüzden ne yapıp edip düşünmemeye çalışmak en iyisiydi hemde her şeyi. Kimileri umursamaz çünkü gerçekten umursamazlardır ,kimileri umursamaz çünkü artık herhangi bir şeyi umursayacak halleri kalmamıştır . Dolu bardak gibidir onlar için hayat, her damla üzerine biraz daha ekler ve en sonunda ya durmayı ya da taşmayı seçmek zorundadırlar . Ben taşacak mıydım? Yoksa çokdan taşmış mıydım ? Bunu hayat belirleyecekdi .Düşüncelerimden beni ayıran zil olmuştu ama kafamı camdan çekmemi sağlayacak güçte değildi . Uyku düzenim yoktu gece uyuyamıyor uyuduğumda da sabahın köründe kalkıyordum . Gün içerisinde çalıştığım için uyumaya vaktim olmuyordu . Baş ağrısını hatırlamak bile sadece daha fazla ağrıdan başka bir şey değildi. Edebiyat dersi bloktu ve benim ders dinlemeye ,dinlesem de anlamaya mecalim yoktu.  Ne kadar kötü değil mi ? Normalde hep mutluyumdur , mutsuzken bile, şimdi ise üzerimde koca bir taş taşıyor ve her nefeste yükümün daha da ağırlaştığını hissediyordum . Fakat kimse bunu fark etmiyor, kimse Asya iyi misin ? Diye sormuyordu. Derste yavaştan konulara girmeye başlamıştı Sinan hoca . Anlatımı bize olan davranışları gayet iyiydi . İlk okuldan beri hocayı seversem dersi de sevmiştirim . Sanırım bu da sevdiğim derslerden biri olacaktı. . Teneffüs zili çaldığında Sinan hoca apar topar sınıftan çıktı , bir yere yetişiyorcasına . Bir teneffüs önce bana sorulan soruyu bende şimdi Yağmur ve Ecem 'e sormuştum. " Kızlar bahçeye iniyorum, gelmek ister misiniz? "

" Hava biraz esiyor ama üşürsek girelim içeri  ." diyen Yağmur 'u aynen diyerek onaylamışdı Ecem de. İkisi aralarında sohbet ederken ben yine kalabalıklar içinde nasıl bu kadar yanlız hissedebildiğimi düşünüyordum.  Acilen kendimi toparlamalıydım . Aksi halde hayatımdaki her olumsuzluk aklıma gelecek ve ben kafayı yiyecektim .  Bahçe kapısının önünde Sinan hocayı görmemle dikkatim o yöne kaymıştı. Yanında uzun boylu 19 yaşılarında ,   baştan aşağı siyahlar içinde bir erkekle konuşuyordu. 

" Yeni öğrenciyse benimdir haberiniz olsun ."
Yağmur 'un bu sözüyle onlarında o yöne baktığını anlamıştım. Siyah sweatshirtün şapkasını kafasına çektiği için saçlarını tam göremiyordum . Sinan hocayla bir iki dakika daha konuşup bir şey verdikten sonra arkasını dönüp yürümeye başladı. Arabaya binerken bahçeye bakmıştı. Bahçeye indigimden beri anlamsızca onu dikizlediğim için arkasını döndüğünde de göz göze gelmiştik . Bir daha nerede görecek beni perileri gelmişti yine, bu yüzden gözlerimi çekme gereği duymamıştım . Meydan okurcasına o da çekmedi arabaya binene kadar. Kafasını kaldırdığında saçlarının siyah olduğunu görmüştüm yada ona benzer bir şeydi. Neyse ya diyerek yerdeki yapraklara vurmaya başladım. Yağmur okuldan olmadığını anlayınca söylenmeye başlamıştı bile . Onlar kendi aralarında konuşurken bana ne olduğunu anlamaya çalışıyordum . Benim bile bilmediğim bir ağırlık vardı içimde, herkesten her şeyden kaçmak, yok olmak istiyordum . Her zaman yaptığım hatta çoğu zaman milletin 'keşke bende senin kadar umursamaz olsaydım' dediği gülüşlerim bile yoktu. Sahi ya umursamaz mıydım ben ? Yaşadığım her şeye rağmen umursamaz olabilir miydim? O kadar güçlü müydüm ? Belki de umursamaz görünmek beni bu hale getirmişti, belki de vücudum, beynim, yeter artık yaşadığımız her şeye gülmek bizi çok yordu dediği için şimdi sebepsizce bitik haldeyimdir . Çünkü aslı olmayan her şey ya yok olmaya ya da özüne dönmeye mahkûmdur. Peki ben gerçekleri belli ederek mi yaşayacaktım yoksa giderek yok olmaya mahkûm muydum?










Selam cancağızlarım Asya 'yı nasıl buldunuz? 

Sizleri kocaman seviyorum yorumlarınızı da tabiki yıldıza dokunup moral vermeyi unutmayın.😘😘😘😘💞

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 09, 2022 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Son Gülüş Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin