BEŞİNCİ BÖLÜM: AN

138 13 15
                                    

   İLAHİ BAKIŞ AÇISI

Yüreğinin köşesinde pusu kurmuş zamanın pençesi her tarafa izini bırakıyordu. Bu belki de şu an'dı. Belki de yıllardır içinde yuvarlanıp durduğu geçmişin ta kendisiydi. An öyle bir kurguydu ki bırakın okumayı kelimeleri bile yoktu. Portresi çizilemezdi ama hiç ummadığın bir anda zihninin en ücra köşesinde yer alırdı. Kelimeleri olmayanın kalemi olur muydu? O kalemden dökülen mürekkep insanın kalbine işlenebilir miydi? Zamanın darbelerinden kaçmak sandığından daha da zordu. Çünkü artık o da zamana ait bir pençenin koynunda uzanıyordu. Çiçek SOYLU, bu hayata geldiğinden beri acı kusuyordu. Ölüm onu es geçmiş ama ona kendine dair silinmeyecek izler bırakmıştı. O, yıllardır anne ve babasının acısıyla yaşayıp bu acıya sebep olan adama nefret besleyip durmuştu. Kendi için yaşamıyordu. Eğer yaşıyorsa bunun sebebi almak istediği intikamdı.

   Küçük kar taneleri yağmaya devam ederken Çiçek aklını kuşatan geçmişin sonsuz girdabında gibi hissediyordu. Sürekli geçmişi düşünmek onu artık yormuş olsa bile bir yandan parçası olmuştu. O, zümrüt yeşil gözler ne uyurken peşini bırakıyordu ne de yiyip içerken. Onun dünyası çok küçük yaşta dağılmıştı ama zaman içerisinde ölen ailelerinin intikam ateşiyle hayata tutunmayı öğrenebilmişti. Yaşadıklarını anlatacak mecali dahi yoktu. Kimse onun yaşadıklarını bilmiyordu. Geçmiş yakasını da bırakmıyordu ki her şeyi kendi de unutabilsin. Öyle ki İstanbul'a inmişti fakat bu bile umrunda olmamıştı. Dışarı çıkmayan o kız şimdi şehrin acımasız kaldırımlarında adım atıyordu. Dalgın dalgın yürüyordu. Ta ki biri çantasını hızla kapıp kaçana dek.

   BİR GÜN ÖNCE

Ay ışığı, geceyi alt ederken ışığını çoktan gökyüzü ve onun altında yaşayanlara sunmuştu. Bu gece Çiçek SOYLU için bir an meselesiydi. İntikam uğruna yaşam savaşı verdiği yetimhaneden ayrılıp ailesinin katilinden intikam almak için Ajan Harp Okulu'na sonunda kabul edilmişti. Bununla gurur duymuyordu aksine bu kabul onu daha da öfkelendiriyordu. İçten içe ne yapacağını düşünmekten gece gözüne uyku girmemişti. O adamı yıllar sonra ilk kez görecekti. Artık çocuk değildi tıpkı o çocukluğun vermiş olduğu saflıkta yoktu. Korkuyor muydu? Evet. Pes etmeyecekti çünkü bunun için yıllarca çalışmıştı.

   O, bu yetimhanede ki son uykusuna dalarken kader ağlarını ilmek ilmek acıyla kördüğümlüyordu. Hakan ARAS, ellerini pantolon cebine sıkıştırdı ve biraz öfke, biraz yorgunlukla başını geriye yatırdı. Yıllar ona acımamıştı anlaşılan. Şimdi geçmişin kaderi tam şuan da izlerini anılarına kazıyordu. Kız çocuğu onu bulmak için Ajan Okulu'na geliyordu. Endişeli değildi ama yine de onu düşünmeden duramıyordu. Ayağı kalkıp yanan şöminenin başına geçti. Başını eğip ayağıyla yanan odunlara dokunuyordu. Gözlerini kapattı ve o anı düşündü. O kızı öldürmeliydi!

   "Kahretsin!" diye bağırdı.

   Ellerine ne geçtiyse savurdu etrafa. Ne önemi vardı ki? Dağılan, kırılan eşyalar olsa... Düşünceler dağılmışsa artık düzeltmenin yolu yoktu ve yollar daima yokuş olurdu. Bu yokuş onu çıkamayacağı kadar dik ve engebeliydi. Artık genç bir adamda değildi. Mahkemesi artık zekasıyla iş birliği içindeydi. Madem geçmişte bir kurşun yüzünden o kızı öldürememişti. Şimdi onu öldürmekten daha öte şeyler yapmalıydı. Aklını kuşatan karanlık düşüncelere aydınlık olacak bir sefer yoktu. Zevk alacaktı ama asla kolay olmayacaktı. Masanın üzerinde ki laptopu kucağına alıp kızın başvurusunu kabul eden bir mail yolladı. Laptopu kapatıp geriye yaslandı. Yüzünde bir gülümseme ve o gülümse de milyonlarca anlam. İntikam, hırs, güç ve nefret. Bunlar bir insanı alt etmeye yarardı. Üstelik bu insan öldürmekten başka bir şey bilmiyorsa.

KOD ADI: ÇAYLAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin