Merhaba, aslında bu oneshot'ı ficfest için yazmıştım ama iptal olduğu için kendim paylaşmak istedim umarım hoşunuza gider.
Taylor Swift'in the lakes şarkısından esinlenerek yazdım, okurken dinlemeniz etkili olacaktır. Ayrıca bitirdikten sonra türkçe çevirisiyle de dinlemenizi tavsiye ederim. Bu şekilde şarkı sözlerinden hikayeyi daha iyi anlayabilirsiniz. İyi okumalar<3
THE DREAM CHAPTER; Beni şairlerin öldüğü göllere götür
Pazar günleri güneş, Windmere kentine erkenden doğardı. Tarçın saçlı oğlanın inandığı buydu, kesinlikle pazar günlerini farklı kılan bir şey vardı. Sabahın ilk ışıklarında ondan başka uyanan olmazdı. Onun için pazar günleri tatil yapmaktan çok daha fazlasıydı. Heyecandan gece zar zor uykuya dalar ve sabahın erken saatlerinde aniden uyanıverirdi. Tatlı uykusunu o günlük unuturdu.
Gözlerini açtığı andan itibaren heyecanın bedenini yavaş yavaş sarmaya başladığını hissedebiliyordu. Buna bir türlü alışamamıştı, onu görme düşüncesinin verdiği his ilk zamanki kadar tazeydi. Yataktan kalktı ve erkenden hazırlanmaya başladı, buna uzunca vakit harcamak zor gelmiyordu. Onu fark edecekse eğer bunun için değerdi, güzel görünmek istiyordu.
Hazırlandıktan sonra yanına walkman'ini de alarak evden çıktı. En sevdiği parçayı açarak kulaklıklarını taktı ve aceleci olmayan adımlarla yürümeye başladı. Kiliseye gitmeden önce uğraması gereken bir yer vardı. Windmere tepesi. Yaz aylarının uğrak yeriydi burası, özelikle gündüzleri genç yaşlı demeden dolup taşardı. Tepenin sevilme nedeni ise boylu boyunca uzanan ve altına girdiğinizde çiçekleriyle yüzünüzü gıdıklayan mor salkım ağaçlarıydı. Gün ışığında parıltıları gözlerinizi alacak türdendi. Ancak Wisteria ağaçları sadece yaz aylarında mor çiçeklerini gösterirdi bu yüzden kış aylarında tepe sessizliğe bürünürdü. Tarçın saçlı oğlan buraya yaz kış demeden hep gelirdi bu yüzden yine hep olduğu gibi içinden kızmaya başlamıştı, insanlar çok ahmak sadece güzel bulduklarına zaman ayırıyor.
Nihayet tepeye vardığında her zaman gövdesine yaslandığı ağacın dibine bağdaş kurarak oturdu ve sırtını yasladı. Alnına düşen turuncu tutamları işaret parmağıyla geriye doğru itti ve bir süre gözlerini kapatarak sabah rüzgarının yüzüne vurmasına izin verdi. Günün erken saatleri olduğu için kimseler yoktu, en çok bu zamanları seviyordu.
Nisan aylarının başlarıydı, Wisteria ilk çiçeklerini bu zamanlarda verirdi. İkinci sefer ise haziranda olurdu, o zamanları düşününce kalbi hızlanmaya başlamıştı, gülümsemesine engel olamadı. Her fırsatta aklına gelen sima onu gülümsetmeye yetiyordu, açılmak istiyordu. Artık korkak olmamak ve ona hislerini söylemek istiyordu. Haziranı bekliyordu bunun için, Wisteria'nın ikinci baharında onu bu salkımın altında öpmeyi planlıyordu.
O zamana kadar ona bu mor çiçeklerden vererek korkusunu azaltmaya yönelik bir karar almıştı, ne kadar başarılı olacağını bilemese de denemekten zarar gelmez diye düşünüyordu. Bu onu gülümsetecekse eğer sadece tebessümünü görebilmek için bile ona bu mor çiçeklerden bırakabilirdi. Choi Yeonjun çiçekleri severdi. Choi Beomgyu ise bunu öğrendiğinden beri her hafta sırasının altına çeşit çeşit çiçek bırakmıştı.
Cebindeki şeffaf poşeti çıkardı ve ağacın altına dökülen mavi mor çiçeklerden toplayarak içine yerleştirdi. Bu haftaki posta da tamamlanmıştı. Bir süre daha orada şarkı dinleyerek oyalandı. Gitme vaktinin geldiğini düşünerek yavaşça ayağa kalktı ve pantolonunu silkeledi, ardından gerisin geri eve doğru yürüdü.
Bordo boyalı müstakil evin yakınlarına geldiğinde adımlarını yavaşlattı ve etrafı kolaçan ederek kimseler olmadığına kanaat getirdikten sonra eğilerek odasının penceresinden sessizce içeri sızdı. Evdekiler çoktan uyanmıştı, bu onların yaklaşık bir saat içinde kilisede olması gerektiği anlamına geliyordu. Derince bir nefes alarak kendisine çeki düzen verdi ve mutfağa adımladı, işte şimdi başlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
son pazar | beomjun
Fanfiction[oneshot] "ben buraya ait değilim ve sevgilim, sen de değilsin." 300722