Nehirdeki İki Yaprak

16 2 0
                                    


                Bu sohbet devamında teyzesi de hiçbir şeyi bozuntuya vermeden yemeğine devam etti. Ne kadar bu tuhaflıkların o da farkında olup Alkım'ın çoğu hareketine anlam veremediği durumlar olsa da biricik yeğenine bir şeyleri belli etmemek için çaba gösterirdi hep. Seher hiç evlenmemişti kardeşinin yaptığı yanlış seçimi yapmanın korkusundandır belki de hayatına bu şekilde yön vermeyi tercih etti. Alkım'ı da benlik arayışı içinde bir boşluğa bırakmamak adına elinden gelen tüm çabayı gösterdi her zaman. Alkım'a inancı tamdı, kendi kayboluşunu bir şekilde tamamlamış olsa da yeğeninin o derin yeşil gözlerinin arka perdelerinde hala oralara saklanmış tatlı çocuğun ruhsal açlığını görebiliyordu. Yemeği bittiğinde sıska parmaklarının uç boğumlarıyla tabağını ileriye itti. Birden suskunlaştı tekrardan. O masada olan başka biri için durumun ürperticiliği Alkım'ın kafayı yediğini düşündürtebilirdi. Yarım kalan sohbetin son damlası bu hareketle süzülüp gitti ve yerini derin bir sessizliğe bıraktı.

'Eve gidiyorum ben minişim.' dedi birden Alkım.'Annemler çoktan beni merak etmiştir.'Kafasıyla onayladı Seher yarım tebessümle. Kalkıp tabakları topladıktan sonra yanağına eğilip öpücük kondurdu. O kızıl parlaklık kaybolmuş olsa da dudaklarının en uçlarıyla bile, yerini sıcaklığa bırakmış o kırıklığın izlerini hissetti. Kapıdan çıkarken son bir kez dönüp gülümsedi teyzesine. Eve vardığında her şey olması gerektiği gibiydi. Sessizliğin sesi o kadar yoğundu ki salonda uzanıp duran babasının nefes alış verişlerini bile rahatça duyabiliyordu. Kimsenin bu kızcağızı da merak ettiği yoktu açıkcası. Varoluşunun kanıtını göz önüne sürmek istemektendir belki de birileri tarafından önemsendiğine kendini inandırmayı başarmıştı Alkım. Olsun en azından o çoğu yetişkinin aksine kendinin değerini yitirmemiş biriydi henüz. Odasına geçti teyzesinin pansumanladığı yarasını açıp kontrol etmek istedi. Kanaması durmuştu ama beyni yine ona istemsiz görüntüler gösteriyor o anı hatırlatıyordu sanki unutmasını istemezcesine. Bandajı geri kapattı, usulca ve sessizce ayağa kalktı evde onun varlığını çok önemseyen birileri olmasa da anne veya babasının gelip bu konu üzerine sorular sormasını şuan kaldıramazdı. Yatağına geçip uykuya dalmayı tercih etti.

Ertesi sabah gözünü açtığında babasıyla annesinin mutfaktan gelen konuşmalarını duydu. Yüksek tansiyonda bir olay gerçekleşmiyor olsa da bir şeyleri ciddice tartıştıkları belliydi. 'Senin yüzünden, başımıza gelebilecek her şeyin sorumlusu hep sen oldun zaten.' Dedi annesi babasına. Yine o saçma anlamsız cümleler sarfediliyordu havada. Anlayamadı Alkım neyin kim yüzünden olduğunu. Hem buna ne gerek vardı ki insanların yaptıkları her hatada, yaşadıkları her sorun da birbirlerine suç atmaları kadar gereksiz bir şey yoktu. Tam kafasını geri yastığa koyacaktı ki babasının fısıltılı bağıran bir tonla sarfettiği kısacık bir cümle yine o cılız bedeninin tam ortasındaki noktaya şimşek gibi dokundu bir anlığına. 'Yarım doğan bir çocuğun yaşadıklarının sorumlusu da mı benim?' dedi.' Olan şeyler bunlar küçük çocuklar arasında, bunun suçlusu da ben olacaksam sıçarım öyle işee. Bu tarz olayların yaşanacağını zaten en başında bilmiyor muyduk?' Anlaşılan dün yaşanan olay öyle ya da böyle öğrenilmişti. Geri kalan diyaloğu duyup tamamlayamadı bile Alkım. Yine alev alan kibrit hızıyla yanıyordu içinde bir yerler. Gözünden akan yaşların önüne set gerdi kendince. Ağlamamaya bu kez kararlıydı. Koca dünyada 'yarım' olan tek kişi olmak ne de zordu. Ayrıca evet farklılıkların bilincindeydi ama Alkım'ı 'yarım' yapan neydi? Bu düşünceler arasında gidip geldikçe sanki kafasının içi tükeniyordu. Yetişkinlerin hep yaşadığı o arayışı dinsel,cinsel yönelim,karakter olarak değil direkt benliğiyle yargılanarak yaşıyordu Alkım. Ne acı bir şeydi o yaştaki çocuğu bu sorguya bırakmak. Hem de tek başına. İlk baş sızımlanan o noktayı bir organı sandı eliyle sıkıca bastırdı. Hayır bu his geçmiyor hatta aksine önüne koyulan fiziksel yada duygusal her bir engeli kendi bünyesine katıp daha da sertleşiyordu. Alkım gözlerini usulca geri kapattı. Hem ne gerek vardı uyanmasına, saat daha sabahın 8 iydi. Görebileceği bir sürü güzel düş varken vaktini bu tarz konulara harcamak istemedi.

Yıllar ayları, güzler baharları kovaladıdurdu böylece. Alkımların yan dairesine yeni bir aile taşındı. Bu ailenin de 21 yaşlarında 'Sergen' isimli siyah gözlü, buğday tenli, uzunca boylu bir oğlu vardı. Git gel denk gelmelerle beraber Alkın ve Sergen'in samimiyeti ilerlemeye başladı. Çok kibar ve naif bir yapısı vardı Sergen'in boş zamanlarında odasında müziğini açar, saatlerce çizim yapardı. Tanışıklığın öncesinde Alkım karşılıklı bakışan camlarından perdesini kapatır Sergen'in çizimlerine göz gezdirirdi hep gizli gizli.

AlkımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin