• 4 •

1.2K 59 73
                                    

• Dokuz gün önce •

Sabah uyandığımda kafamda bir ağırlık vardı. Gözlerimi açtığımda bu ağırlığın bir kol olduğunu anlamam çok uzun sürmemişti. Gece Haleyle saat üçe kadar oturmuştuk, hem sohbet ettik hem iş konuşmuştuk. O saatte kızı tabi ki evine göndermeyecektim, ben de kalması için ısrar etmiştim. Haleyle düz bir şekilde uyumuştuk aslında, ama Hale uykusunda çok hareketliydi, asla uyuduğu gibi uyanmazdı.

"Hale," diye seslendim ona kolunun altından sıyrılmaya çalışarak. Saate bakarak baya uyuduğumuzu farkettim. "Hale hadi uyan duruşman var geç kalacaksın."

"Beş dakika daha."

"Sana verebileceğim beş dakika bile yok şu an. Duruşmana bir saat kaldı, uyarı mı almak istiyorsun? Para lazım para hadi kalk."

"Sen git benim yerime."

Yataktan kendimi atarak saçlarımı topladım. Alnımın bir tarafında iz yapmış Halenin kolu, tüm gece orda durduysa demek ki. "Hale benim kendi duruşmam var, hem ben senin dosyana hakim değilim. Bu arada kaldı elli yedi dakikan."

"Hem uyutma, hem sabah uyandır bu ne arkadaş ya? Nerde bu adalet?!"

"Adliyede, seni bekliyor."

"Çok komik gerçekten!"

Hale sonunda kalkmış kendini banyoya atmıştı. Ben de üstüme hırkamı alıp mutfağa gittim, benim duruşmama daha vardı o yüzden bu kadar rahattım. Odadan çıkarkende Halenin kurduğu alarmı duyunca güldüm, normal bir insan dokuz buçukta duruşması varsa tam sekizde kurar değil mi? Ama Hale normal değil ki.

Kahve yapmadan önce çay demledim, üç gündür alışkanlık olmuştu. Ilgazla dün sabah kahvaltı yapmıştık, belki bu sabah yine yapardık?

Kahvemi alıp balkona geçtiğimde yüzüme soğuk bir rüzgar vurmuştu. Kendimi tekli koltuğa bırakarak ellerimle bardağımı sardım, hava soğuktu bugün.

"Çay mı demledin sen?" Hale'nin bir anda hazır bir şekilde balkona çıkmasıyla yerimde zıplamam bir oldu.

"Ödümü kopardın," dedikten sonra damağımı çektim. "Evet çay demledim."

"Sen ne zamandan beri çay demliyorsun sabahları?"

"Üç gündür falan."

"Ceylo bunu o yukardaki savcı için yapıyorum deme sakın," Dediğinde gülümsedim. "Ya yok ya akıllanmayacaksın sen, resmen adama özel çay demleniyor. İçeceği de en fazla bir bardak ha."

"Ya Hale deme öyle. Halası zamanında her sabah çay demliyormuş, alışmış güne çayla başlamaya, güne mutlu başlamasın mi bu adam şimdi?"

"Ceylo başlasın, başlasın, da bak ben korkuyorum, güvenemedim bu adama. Tamam belki ondan kaçmamanı ben sana önermiş olabilirim ama şimdi de içimde kötü bir his var, hiç bir erkek bu kadar kusursuz olamaz."

Hale ayakkabılarını giyip kapıyı açtığında ben de peşinden kapıda durdum. "Varsa bir kusuru eninde sonunda çıkar ortaya, değil mi? Boşver takma kafana, başıma bir şey gelecekse zaten gelecek."

"Demesi kolay da, o kadar kolay değil kafaya takmamak. Hem öyle kaderi bu diye kabullenemem ben, koruyabilirsem seni sonuna kadar koruyacağım o kadar."

"Tamam en çok sen koru beni. En çok sen sev beni! Hadi geç kalacaksın hadi," derken yanaklarını sıkmayı da unutmamıştım. Tam Hale'nin gitmek için arkasını döndüğü sırada merdivenlerden Ilgaz yukarı çıkıyordu. Hale yoldan çekilince göz göze gelmiştik, geldiğimiz anda Hale anlamıştı karşısındaki adamın Ilgaz olduğunu. "Günaydın."

Târumar | IlceyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin