Provaları başlamak üzere olduğu için kısaca anlatmayı planlamıştım Hoseok'a durumu ama Jimin benden önce atılmıştı
"O akşam tek aşık olan siz değişmişsiniz Hobi. Bizim Jungo o akşamki dansçıya vurulmuş!" Oldukça dramatik hareketlerle anlatmıştı Jimin durumu, kısacık zaman diliminde önce iki eliyle Hoseok'un yanaklarını kavramış sonra da kalbinden vurulmuş gibi sarsılıp inlemişti.
"Hadi canım! Ciddi misiniz siz?"
Jimin'in hareketlerine göz devirirken Hoseok'a çevirmiştim bakışlarımı ve şu durumda onun beni Jimin'den daha çok ciddiye aldığını anlayıp rahatlamıştım az da olsa.
Çevremizdeki dans kulübü öğrencilerinin azalmasıyla anlamıştık prova saatinin geldiğini. Hoseok ile konuşmam gerekiyordu, sevgilisiyle ilgili -her ne kadar daha bir kaç günlük olsa da- yardımını istemeliydim.
"İyi de sen bir kaç hafta sonra Paris'e gitmiyor musun Jungkook?" Sorusu, koridordan duyulan ve provanın başlamak üzere olduğunu belirten sesler ile havada kalmıştı. "Bir yere gitme, prova bitince konuşalım. Merak ettim." Ben daha bir şey demeden Hoseok devam etmişti.
"Hadi gel, provayı izle."
"Sorun olmaz mı?"
"Bir kenarda sessizce oturursun sadece."
Jimin'in teklifi, Hoseok'un güvencesi ile ikisine de gülümseyerek başımı aşağı yukarı sallamış onları takip ederek salona girmiştim.
İki saate yakın bir süre onların provasını izlemiştim. Hareketleri müziksiz çalıştıkları anlarda kulaklığımı takmış az önce arkadaşımın sorduğu şeyi düşünüyordum. Evet yalnızca bir kaç hafta sonra dünyanın diğer ucuna gidecektim ve bu gidiş, kısa süreli olmayacaktı. Bir kaç hafta yada ay değil, ben kariyerimi orada şekillendirmeye karar vermiştim. Elbette ülkeme dönerdim tatillerde ve büyük ihtimalle de pek yakın olmayan bir gelecekte; burada çalışmak ve yaşamak, istemediğim bir şey de değildi. Ama şimdi önümde böyle bir plan varken günlerdir, bir kere gördüğüm bir adamın peşinde ondan başka hiç bir şey düşünmeyecek hale getirmiştim kendimi.
Hiç benlik değil!
Kulağımdaki müzikle birlikte izlediğim dans pratiği anlamsızlaşırken ben karşımdaki duvarda asılı duran bir kaç soyut dans tablosunun rengarenk detaylarında kaybolmaya başlamıştım. Aklımda sadece onunla dolu bir kaç an vardı ve bunlar sürekli birbirini tekrar ediyordu. Dans etmeye başladığı ilk an, bilmediğim bir dilde çalan şarkı ile kalçalarının kıvrılmaları, esmer teni, kalın bedenine tezat ince beli... sonrasında o koridorda gördüğüm erkeksi beden, ses, koku ve en önemlisi kehribar gözleri...
Bunlar bir insandan etkilenmek için yeterli miydi? Diyelim ki öyle; peki bir insandan etkilenmek, tam da ülkeyi terketmeden bir kaç hafta önce onu aramaya çalışmak için mantıklı bir neden miydi?
Dedim ya, ben hiç bir zaman soyut şeylerin peşinde koşan hayalperest bir insan olmadım. Hayallerim bile elle tutulur şeylerdi benim, o yüzden hayallerim hep planlara dönüşmüş, başarısız olacağını farkettiğim anda başka hedefler belirlemiştim kendime.
İkili ilişkilerin; planla, hedefle, başarıyla bir alakası olmadığının farkındaydım yine de... sadece kendimi romantik bir ilişki insanı olarak görmemiştim hiç bir zaman.
Ama onu düşünürken kendimi sadece bedenlerimizin muhtemel uyumuyla değil, seks sonrası yatakta onun gözlerine bakarken, o kömür karası saçlarında parmaklarımı gezdirirken de hayal ediyordum.
Çok saçmaydı. Daha adını bile bilmediğim bir adam, belki de tüm zevklerimiz, önceliklerimiz, hayata bakışımız bambaşka olan bir adam nasıl oluyor da zihnime bir virüs gibi yayılabiliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zenne - TaeKook
FanfictionTeninin üzerinde kayan bir buzdur uzak bakışlarım... Semekook #1 Powerbottom #1