Çocuk, son bir haftadır her gün olduğu gibi yorgun adımlarla sınıfa girdi. Zaman geçiyor, günler geçiyor ama içindeki acı bir türlü geçmek bilmiyordu. Oysa o akşam, Oh Je'nin yanından ayrılırken ne kadar da mutluydu. O akşam ilk kez bağışlanabileceğini hissetmiş, ilk kez huzurla evinin yolunu tutmuştu. Gökyüzündeki yıldızlar o akşam her zamankinden parlaktı sanki. Eve giderken aklına abisi gelmişti. Yıldızlar abisinin uzmanlık alanıydı. İlkokul zamanlarında bazı günler evlerindeki durum pek de iç açıcı değilken abisi onu evden uzaklaştırabilmek için bahçeye çıkarır ve yıldızları anlatırdı. Eğer şanslılarsa, yani babası iş için başka bir yere gittiyse, bu sefer teleskopla bahçeye çıkıp yıldızlara bakarlardı. Hatta, gökyüzünün cam gibi olduğu buz gibi bir kış gününde bunu yaptıkları için çok ağır bir soğuk algınlığı geçirmişlerdi. Anneleri o zaman babalarının haberi olmadan iki kardeşi iyileştirebilmek için çok sıkıntılı bir hafta geçirmişti. Bunları hatırlamak Ma Hwi Young'u gülümsetmişti. 'En kısa sürede abimle konuşsam iyi olur. Özledim onu.' diye geçirmişti içinden.
Ma Hwi Young, çocukluğundan beri babasının ne kadar berbat biri olduğunu biliyordu. Sevmeyi bilmeyen babası, çocuklarını hırpalamaya bayılırdı. Ama o zamanlar küçük bir çocuk olduğundan yine de babasına duyduğu sevgiye engel olamazdı. Sonra büyüdü ve babasında sevilecek tek bir şey bile olmadığının farkına vardı. Üstelik büyüdükçe şiddetin boyutunun arttığını gördü ve abisinin, o küçükken yaşadığı zorlukları daha iyi anladı. Ama yine de içindeki küçük çocuk babasının istediği gibi bir evlat olursa belki de sevilebileceğini fısıldadı ona. Bu yüzden Ma Hwi Young, sevilmek için çok çabaladı. İşte o gece yıldızlara bakarken bunların hepsini bir kere daha düşünmüştü. Abisini tekrar tekrar düşünmüştü ve ona minnettar hissetmişti.
Ama eve vardığında gördükleri bütün güzel anıları alıp götürecek boyuttaydı. Evde bir adam vardı. Salonda annesi ve babasının karşısında oturan bir adam. Çocuk, onları fark edince bir adım geri çekilip neler olduğunu anlamaya çalışarak gözlerini o tarafa sabitledi. Adamın sadece sırtını gördüğünden kim olduğunu anlayamamıştı ama ağzından dökülen her cümleyle sır perdesi aralandı.
—Ben ne diyeceğimi bilemiyorum. Lütfen Sang Hoon'u affedin. Öfkesine yenik düşüp bir hatadır yapmış. Ben onunla konuşup sessiz kalmasını sağlayacağım. Gerekirse gelip sizden özür dilemesini bile sağlarım.
Babasının homurtuları kulağına çarpmıştı o an.
—Eşimi tehdit etmiş. Abuk sabuk şeylerle hem de. Bunun altında kalacağımızı düşünmüyorsun herhalde. Ayrıca onunla konuşmak neyi çözecek ki. Senin oğlun tam bir baş belası. Kararımı verdim. İşine son verilecek. Git artık.
Konuşma bu şekilde sonlanırken adam kendini yere atıp babasına yalvarmaya başlamıştı. İşte o görüntü Ma Hwi Young için bir şeylerin sonu olmuştu. Kimseye duyurmadan hızla odasına çıkarken çaresiz adamın yalvarışları kulaklarında çınlamaya devam etmişti. Hızla üzerini değiştirip kendini yatağa atsa da duvarlar üzerine gelmiş ve çocuk çareyi dışarı çıkmakta bulmuştu. Ve sonra artık yürümek bile nefes alması için yeterli gelmeyince bir anda koşmaya başlamıştı. İçindeki bu şey onu tüketmeden o kendini tüketmeyi kafasına koymuştu çoktan. Koştu, koştu. Nefessiz kalana kadar, bacakları onu taşımayana kadar koştu. Ve en sonunda pes edip yere yığıldı. Şimdi ağır adımlarla sırasına geçerken o gece tekrar aklında canlandı. Yığıldığı yerden nasıl kalktığını, eve nasıl gittiğini ve hatta babasından azar işitmeden nasıl odasına çıkabildiğini gerçekten hatırlamıyordu. Ama o günü böyle tamamlamış olmak istemezdi. Bunu biliyordu. Sadece Oh Jeyle konuştuğu kısmı hatırlamak, geri kalan her şeyi yok saymak istiyordu. Çünkü geri kalanı hatırlamak yaptığı hataları da yüzüne vuruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARAYIŞ
Teen FictionMa Hwi Young; lise çağında, sorumluluk sahibi bir gençtir. Kaybetmeyi sevmeyen bu gencin tek isteğiyse babasının onu görmesidir. Bir gün okula gelen yeni öğrencinin de dahil olduğu olaylar yüzünden ilk kez kaybetmeye bu kadar yaklaşan bu çocuk, her...