Tanrı Olgusu

7 0 1
                                    


Eve geçtiklerinde Seher çoktan gelmiş, yemek masasını hazırlıyordu. Teyzesi Sergen'i sarılarak selamladı, bu tarz bir samimiyet Alkım için teyzesi adına başta biraz garip geldi. Seher'in bu içtenliği yadsınacak bir durum değildi aslında sonuçta Sergen,Alkım'ın en yakın arkadaşı ve onu aynı kendisinin gördüğü gibi yani kendi benliğiyle kabul eden bir kişiydi. Bugün anne ve babası arasında da bir tansiyon olmadığını sezen Alkım, durumun mevcudiyetinden epey keyif alıyordu.Uzun tatlı sohbetler eşliğinde espriler araya karışıyor, zaman zaman yerlerini sorulara bırakıyorlardı. Böyle hoş bir akşam yemeğine Sergen'in ailesini de davet etme nezaketinin kimsenin aklına gelmeyişi mahcubiyetini de dile getirdikten sonra 'Tercih zamanları epey yakın, senin de böyle bir dönem de Alkım'a destek oluyor olman bizim için çok güzel bir şey Sergenciğim' dedi Seher. Sergen duraksadı, yine aynı çıkarıma varmak üzere olan Alkım'ın düşüncelerini 'Tabii bilirkişi olmadığımı belirteyim, Alkım'ın güzel bir derece yapacağını düşünüyorum bunun yanı sıra onun yeteneklerine de hayranlığım ve ilgim oldukça yüksek ' diyerek kesti. Alkımsa sadece tabağına odaklandı, çok değer verdiği arkadaşıyla geçirdiği son zamanların böyle dile getirilip sayılarak daha da hızlı geçeceğine inanıyordu.

Konu Sergen'in ailesine geldiğinde masada kısa bir süre şok etkisinin getirdiği sessizlik oldu. Sergen'in annesi o on beşlerindeyken vefat etmiş, babasının yakın zamanda yaptığı ikinci evliliği üzerine daha geniş bir eve yerleşmek amacıyla buraya taşınmışlardı. Alkım bunu zaten biliyor olsa da ailesinden herhangi birine anlatma gereksinimi hiç duymamıştı ki hep bahsettiğimiz gibi o hiç böyle bir mahalle tarzına veya dedikoducu bilinç yapısına sahip biri olmamıştı. Belki kibirli ve küstah başka biri olsa 'yarım akıl' dedikleri sıfatı Alkım'a yakıştırabilirdi ama o yarımdan öteydi.Hiç bahşedilmemiş habis duyguları tatma gibi bir niyeti de asla olmamıştı.Zaten dışarıdan bakan biri de bu durumu Sergen'in dingin tavırlarından anlayamazdı bile.Akşam yemeği sonrası herkes evlerine, odalarına çekildi. Alkım eline aldığı defterde yine kalemini öteki diyarlara doğru savurdu.

Yerleştirme sonuçlarının açıklandığı sabahtı, Alkım teyzesinin seslenmeleriyle birlikte gözünü açtığı gibi bilgisayar başına geçti.Yoğun çabalar sonrasında sisteme girip baktıklarında herkesin gözleri daha da açılmış, ağlamanın ve gülmenin duygusal çalkantısında sersemlemişlerdi. Gazi Üniversitesi Mütercim Tercümanlık yazıyordu ekranda. Alkım ne yapacağını şaşırdı, içinden hemencecik fırlayıp Sergen'e sarılma isteği geldi ilk haber vermeyi istediği kişilerden biri oydu. Sonra bir duraksadı ekrana bakarken yüzünü saklayabilmenin verdiği avantajdan yararlanıyordu. Diğerleri onu sevinçten şok geçirmiş sanarken o şaşkınlık evresini geçirmiş, bunun aslında ne demek olduğunu hatırlamıştı. Arkadaki çığrış bağırışlar birer uğultuya dönüştüler. Ne de zordu insanın güvende olduğu alışık olduğu duyguları terketme ihtimali. İyisi de kötüsü de olsa her olasılığa hazırdı burada. Şimdi ise çok uzak bir eve yerleşiyordu benliği. İnsanoğlu böyleydi sevilmediği bir evi, yabancı bir eve bile tercih ederdi.Çünkü dilini bildiğimiz duygunun garantisi altında olmak böyle bir şeydi. Hem orada Sergen de yoktu onun için.Bu düşünce zaten başlı başına bir lanetti Alkım adına. Yalnız kalmak istediğini söyledi sakince. Mutluluktan olduğunu düşünüp kimse üstüne gitmedi ve heyecanlı fısıltılarla odayı terkettiler. Şimdi ne olacaktı? Bunu nasıl Sergen'e söylerdi, en önemlisi böylesine büyük bir değişimi Alkım nasıl kaldırabilirdi. Çok kızdı kendine, o sıralamayı hiç bozmasaydı bir üste İzmir'i yazsaydı böyle olmazdı belki de. Yine başkasının yönergesinin kurbanı hissetti kendini. Nasıl yön verecekti her şeye? Ne zor işti bu, tanrı ne çok yük yüklemişti omuzlarına.Suçu şeytana atmak, kadere bağlamak kolaya kaçmaktı hatta bu noktada yükleri bindirenin tanrı olduğunu düşünmekte...

Bir an kader ağına takılıp bu meseleyi kenara attı. Gerçekten neydi kadere yön veren?Kendisinin neden olduğunu sandıkları tam tersi kendi sorumluluğu altında da sayılmazdı.Yapması gerekenleri yapmış olması onu bu vebalin altına sokabilir miydi peki?Hayır.Öyleyse tanrı dediğimiz olgunun da ilahi bir hükmü yoktu.E neydi o zaman bunca şeyin sebebi.Yine beyni içten patlayan yanardağ gibi bir oraya bir buraya bin bir türlü düşünceler savurdu.Buna son verip değneğini de koltuğunun altına tutturduktan sonra Sergen'in yolunu tuttu.Kapıyı tam çalacakken aklının dalgınlığıyla sopayı tuttuğu elini kullanmayı denedi.Son anda yapıştığı merdiven trabzanı olmasa çoktan aşağıyı boylamış olabilirdi.Derince bir nefes aldı kalbi maruz kaldığı yoğun adrenalin sebebiyle daha da hızlı çarpıyor, ağzı kuruyordu.Zaten yeterince bu durum için gergin ve heyecanlı değilmiş gibi bir de nabız atışını boynunda hissediyordu. Kapıyı çaldı, ardından gelen tok öksürük sesiyle birlikte kapıya yaklaşanın Sergen'in babası olduğunu anladı. 'Günaydın Talat Amca' dedikten sonra terliklerini kenara itti. Evde yoğun bir hava seziliyordu sanki her şey önceden planlanmış bir tiyatro oyunu da sahneye asıl oyuncunun, yani Alkım'ın çıkması bekleniyor gibiydi.Sessizce Sergen'in odasına yaklaştı, kapı aralığından bir iki saniye onu izledikten sonra duvara dayanıp, değneğinin ucuyla kapıyı itti.'Selam' dedi.Sergen yüzü tuvale dönük paletten bir sonraki rengi seçerken selamını sessiz bir şekilde kafasını yavaş biçimde öne eğerek karşıladı.Hep sağa taralı olan saçları bugün dağınık ve dalgalıydı. Güneş hüzmelerine karşı bariyerler kurarcasına karanlık düşürüyorlardı gözlerine. Alkım koltuğa geçip eline defteri aldığında tuvalde bir değişiklik sezdi. Maviler...

AlkımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin