nisa'dan
ogeday'ın kurduğu cümleler... belki de bir karşılık beklemeden ilk kez benimle bu kadar açık konuşmuştu. ayrılığımızdan beri ilk kez hayal kırıklıklarını açmıştı bana. belki de ilk kez ogeday'ı bu kadar yara almış olarak görüyordum. belki de ilk kez yaralarını bana açtığı içindir bilemiyordum. ayrılığımızdan bu yana benimle iletişim kurmaya devam etmişti ama buraya bu iletişimin devamı için gelmediğine inanmıştım. başta ne kadar aksini düşünsem de tavrı, söylemleri bu yönde olduğunu gösteriyordu. halinden çok memnun duruyor, ayrılığımızı atlatmış, yoluna devam etmek istediğini varsayıyordum.
benim ise şimdi içimi daha önce hiç şahit olmadığım çok garip bir his sarmıştı. sanki küllerin içerisinde yanmaya devam eden küçücük bir kıvılcım varmış da tek bir hamlemle aleve dönmeye bekliyormuş gibi tam yüreğimin ortasında beslenmeye muhtaçmış gibi beni darlıyordu. korkulukların oraya yürüyüp manzara olabildiğince yaklaştım. ogeday'ın sözlerini tekrarlamaya başladım. "bileklik ne alaka şimdi bir anda ki" diye düşünürken sorunun cevabını bulmak için geçmişten yardım aldım.
geçmiş bir zaman
adada oturma alanı oluşturmak için odun parçaları toparladıktan sonra sıra oturakları oluşturmaya gelmişti. ogeday odunların kenarlarını pürüzsüzleştiriyorken ben de oturağın iskeletinin taslağını çiziyordum. tahminimce bir parça oduna daha ihtiyaç duyacaktık. ogeday'a durumu haber vermek için ona döndüğümde bıçakla ağaçların kabuklarını kaldırdığı kolundaki ona yaptığım bileklik dikkatimi çekti. bilekliğin ucu bantla çevrilmişti. koptuğundan şüphe edip "ogeday" deyip yüzüne baktım. "hm" dedikten sonra odundan gözlerini alıp bana baktı. tekrar kolundaki bilekliğe odaklandıktan sonra çekingen bir ifadeyle "koptu mu?" dedim. kolunu kendine doğru çevirip "he, yok yok ne kopması canım. sadece sardım." "neden ki." "kopmasın diye" deyip bakışlarını benden aldı ve tekrar ağacı budamaya başladı. belli ki birkaç gün önce konuştuğumuz bu mevzudan dolayı korkmuş, beni ne kadar elleştirse de yaşadığım olay onu da etkilemişti. yüzümde tebessüm belirip yanına yaklaştım. "demek benim batıl inançlarımı küçümseyen ogeday girişken, sırf ayrılmayalım diye bir bileklik parçasını sarıp sarmalamış öyle mi?" dedim. yaptığı işi bırakmamaya devam edip odundan gözlerini ayırmadan "of ne alakası var nisa ya" yanından kalkıp geri yerime geçerken "utandın." deyip gülümsedim. ardımdan bana bakıp elini iki yana açtı. "hiç de öyle olmadı" işaret parmağımı ona yöneltip "şimdi de inkar ediyorsun." "inkar etmiyorum." deyip tekrar odunlara yöneldi. "o zaman koptu sen de ondan bağladın yani." bana bakıp "kopmadı dedim." "e o zaman anlat ogeday ne uzattın ya." gözlerini benden ayırıp odunları budarken "evet, biraz etkilenmiş olabilirim. ben de ne olur ne olmaz bantlayayım dedim." istemsiz bir şekilde kıkırdamaya başladım. sert sert bana bakmaya başlayınca "pardon, pardon ama bu kadar duygusal olacağını beklemiyordum." "seven sevdiğine benzer derlermiş o hesap." dedi. "çok doğru bu arada" yaptığım imayı merak edip "neyin benzedi ki bana" deyip gülümsedi. ağaç keserken bulup cebime attığım meyveyi üstümden sildikten sonra ağzıma attım. "oburlaştım." deyip beraber kahkaha attık. biraz daha birbirimizle atıştıktan sonra ortam sessizleşti. uzunca ona baktıktan sonra yanına oturup "ogeday?" dedim. odun budamaya devam ederken "efendim hayatım" dedi. "sahi bir gün ayrılır mıyız?". elindeki odun ve bıçağı bırakarak "neden böyle bir şey söyledin ki şimdi?" dedi. "bilmem, sen öyle bağımız güçlü olsun, ayrılmayalım diye bilekliği bağlayınca aklıma geldi." "ayrılmayız" dedi. gülümseyip "bakıyorum yine kendinden çok eminsin" der demez beni kolumdan tutup dudağıma yakınlaşıp "bizden eminim." deyip öptü.
şimdi
"aramızdaki bağ... güçlü olan. belki de benden, bizden de güçlü olan." deyip sustum. biraz daha söylediklerini düşündükten sonra "ona güveniyor." dedim. "her şeyin bitmesine rağmen ona inanıyor." deyip sustum. ne düşüneceğimi bilmiyordum. kafam allak bullak olmuştu. bunun yanında dışarıda yavaştan trafik kitlenmeye başlamıştı. belli ki iş çıkış saati gelmişti. arka cebimden telefonu alıp bihter'e ulaştım. işten çıkmış eve geçiyordu. ben de tüm yaşananları ona anlatmak için çatıdan inmeye başladım. aşağıya geri geldiğimde umut'un buğra'nın göz kenarına buz tuttuğunu gördüm. buğra şiddetli bir şekilde umut'a bir şeyler söylüyordu. yanlarına yaklaştıkça cümleleri netleşmeye başlamıştı.