2

3.6K 132 92
                                    

On iki milyon takipçisi vardı! Gözlerime inanamamıştım. On iki milyon... On iki milyona benimle birlikte bir kişi daha eklenmişti böylece.

...

Sabahın ilk ışıklarıyla uyanmış, yataktan çıktığım gibi duşa girmiştim. Kahvaltı için otelin belirlediği saatte aşağı kata, yemekhaneye inmiş ve güzelce kahvaltımı yapmıştım.

Odama geri döndüğümde kemanımı çıkarmış, terastaki masada oturup sigaramı içerken rastgele bir şeyler çalıyor ve bunları not ediyordum.

Bir anda, aklıma dün yaşananların gelmesiyle duraksamıştım. Küçük not defterine yazdığım anlamsız besteyi karalamış ve yeni bir sayfa açmıştım.

Bu sefer beste yazmak yerine notaları birleştirerek, onu gördüğümde hissettiğim hisleri yansıtan melodiler oluşturmaya başlamıştım. Sahi, neden onun için böyle bir zahmete katlanıyordum ki? Henüz benim adımı bile bilmeyen biriydi o.

Bunları düşünmek melodinin sertleşmesine sebep olmuştu adeta! Ama yine de asıl olay zaten bundan ibaretti. Duyguları yansıtmanın vermiş olduğu sanat...

Uzunca bir süre notaları yazamış, düzeltmelerde bulunmuştum. Bir günde olacak bir şey değildi belli ki.

Yorgunluğu hissettiğimde saat çoktan beşe geliyordu. Güneş yavaş yavaş batmaya başlamışken, terastan kalkarak içeriye girmiştim sonunda.

Artık ev bakmam gerektiğini biliyordum. Saati altı etmeden biraz bakınmak istemiştim. Bu sebeple üzerime bir şeyler giymek için bavulumu kurcalamaya başlamıştım.

Balon kollu bir gömlek, bej rengi bol plazzo pantolon ve birkaç gümüş takı çıkarmıştım. Hızlıca üstümü değiştirdikten sonra otelden ayrılmış ve sokaklara bakınmaya başlamıştım.

Tokyo'nun herhangi bir bölgesi olabilirdi, üniversiteye çok uzak olmamak şartıyla herhangi bir yer...

Ev için bakınırken bir emlakçı ile de konuşmuştum. Bana çevredeki evleri gezdirmişti. Şu ana kadar tek bir tanesini beğenmiştim ve düşünmek için biraz zamana ihtiyacım olduğunu belirterek vedalaşmıştım onunla.

İçime sinen tek bir ev vardı; fiyat konusunda da, dizayn ve konum konusunda da bir tek onu beğenmiştim.

Hava iyice kararmıştı artık. Saat dokuz buçuk olmuştu. Otelin yakınlarında minik bir festival vardı anlaşılan. Tapınağın etrafında, havai fişekler ile gökyüzünü aydınlatmışlardı.

Festivalleri küçüklüğümden bu yana severdim. Özellikle içerisinde havai fişekler bulunuyorsa. Bu festivali kaçırmak istememiştim. Yerini görmemle gidip, gösteriyi izlemeye başlamam bir olmuştu.

Gökyüzünün renklerle buluşmasını izlerken telefonuma gelen bildirim irkilmeme sebebiyet vermişti. Elimi cebime atıp gelen bildirime baktığımda birinin, benim sosyal medya hesabımı takip ettiğini görmüştüm.

Kim olduğunu görmek için uygulamaya girdiğimde bunun Haruchiyo Sanzu olduğunu gördüm. Gerçekten oydu! İmkansız gibiydi bunun yaşanması!

Nasıl olur da on iki milyon takipçisi olan bir fenomen durup dururken beni takip eder ki? Üstelik ünlü falan da değilim!

Hızla telefonumu kapatmış ve cebime koymuştum. Sevinçten yerimde debelenmemek için zor duruyordum adeta. Ellerimle ağzımı kapatıp gülümsüyor, sevinçten havalara uçacak gibi oluyordum. Fakat... Neden böyle hissetmiştim ki? Sonuçta daha düne kadar tanımadığım birisiydi.

Festival bitmiş, otele geri dönüyordum. Yürüyerek geldiğim gibi yürüyerek dönmeyi tercih etmiştim. İstasyonun yakınlarında olan, konakladığım otele yaklaşmışken caddenin etrafını sarmış pek çok motorcunun, motorlarıyla birlikte eşkıyalık yaptıklarını fark etmiştim.

Gecenin bir yarısı tek başıma olduğum için korkmuyor değildim. İçki şişelerini yollara atıp kırıyor, çok sesli şekilde gülüşüp insanlara sataşıyorlardı.

Yol boyunca bana sataşmamaları için dua ederek ilerlemiştim ki bunun için çok geçti...

İçlerinden biri bağırarak, "Baksana bakalım buraya! Fiyatın ne kadar?" diye terbiyesizce bir soru yöneltmişti. Buna karşılık diğerleri kahkahalara boğulmuştu.

Nesi bu kadar komikti?! Benim de bir insan olduğumu görmüyorlar mıydı?!

Onlara karışmamış olmak için duymamazlıktan gelerek yoluma devam etmeye kalkmış olsam da, fiziksel temasta bulunacak kadar ileri gitmişlerdi.

Daha önce bana bağıran kişi saçımı kavrayıp çekmişti. Gerçekten hiçbir şey yapamıyordum. Etrafımı sarmış en az yirmi ila otuz kişi vardı.

"Sana bir soru sordum." demişti üzerine bastıra bastıra. Aniden dolan gözlerim ve içinde bulunduğum panik durumu bir süre konuşmamı engellese de konuşmak için zorlamıştım kendimi.

"Aptalca kompleksin için para ödeyecek kadar düşüksün işte. Üzgünüm zekâsını kullanamayan zübbelere hizmet vermiyoruz." demiştim. Bunu dememle etraftakiler 'ooo'lamıştı.

Adamın zoruna gitmiş olacak ki saçımı daha sert çekerken boğazıma da yapışmıştı. Nefesimi kesecek kadar sıkmıyordu, yalnızca tutuyordu. Fakat bu bile beni korkutuyordu. Soğukkanlılığımı her ne kadar korumaya çalışsam da çok gergindim ve korkuyordum.

Kalabalığın dışından bir motor sesi gelmesiyle herkes dikkatini oraya vermişti. Motorun kontağı kapandığında tanıdık bir ses sinirle konuşmuştu. "Ne yaptığınızı sanıyorsunuz lan?!"

Hemen hemen herkes korkuya kapılmış gibiydi. Etrafa dağılmışlardı. Saçımı tutan adam bir yere kıpırdayamadan o gelmişti.

"Ne zamandır tacizci oldunuz?" Başımızda beklerken öfkeli fakat bir o kadar da sakin bir ses tonuyla konuşmuştu. Saçlarımın çekiştirilmesi nedeniyle konuşan kişiyi görmemiştim.

"P..patron... Biz şey-" saçımı bırakırken bahanelere sığınmaya çalışarak bir şeyler uydurmayı denemişti. Fakat gerçekten beceriksizdi.

Başımı doğrultup gelen kişinin kim olduğuna baktığımda bu simayı tanıdığımı fark etmiştim...

Ah, Tanrım...!

...

 Artist  ||Sanzu X Fem Reader Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin