Han Jisung

13 3 8
                                    

Kitap içinde bir sürü alıntı vardır ama konu daha da uzayabilir, konu kitaptaki gibi sabit ilerlemeyecektir. Aralara kendi yorumumdan en az 400 kelime eklemeyi planlıyorum.

ㅅㅅㅅ

5 Eylül 2022 00.22

Ölüm-Habercisi hayatımın uyarısını yapmak için arıyordu: Bugün ölecektim. Vazgeçtim, "uyarı" fazla güçlü bir kelime çünkü uyarılar bir şeyin önlenebileceğini ima eder. Yeşil yanmıyorken karşıya geçen birine korna çalıp ona geri çekilme fırsatı vermek gibi. Bu ise daha çok haber vermekti. Bir blok ötedeki kilise çanı gibi belirgin, bitmek bilmeyen çınlama odanın diğer ucundaki telefonumdan geliyordu. Şimdiden çılgına dönmüştüm, yüzlerce düşünce etrafımdaki diğer her şeyi bastırıyordu. Hayatında ilk defa uçaktan atlayan bir hava dalışçısı ya da ilk konserini veren bir piyanistin de bu karmaşayı hissettiğine emindim. Gerçi bunu hiçbir zaman bilemeyecektim. Çılgıncaydı. Bir dakika önce GeriSayımcılar'daki dün yazılmış blog yazısını okuyordum,Gidiciler son saatlerini durum yazıları ve fotoğraflar aracılığıyla canlı olarak kaydediyorlardı ve benim okuduğumda bir üniversite ikinci sınıf öğrencisi Seo Woobin'e yuva bulmaya çalışıyordu ve şimdi ben ölecektim...

Ölüm kaçınılmaz bir sondur elbette, ama kim 18 yaşında nedeni belirsiz bir şekilde ölmek istesin ki? Özellikle ismi 'Müjdeciler' olan kişiler tarafından ne kadar ömrünüzün kaldığını ögrenmek daha korkunç olacaktır.

Ben... Hayır... Evet. Evet. Bir saniye, ne?

Göğsüm sıkıştı. Bugün ölecektim.

Ölmekten hep korkardım. Ölüm korkumun, bunun gerçekleşmesini engelleyeceğini neden düşündüğümü bilmiyorum, Sonsuza kadar değil tabii ama en azından büyüyebileceğim kadar uzun süre. Babam bir hikâyenin, başına hiçbir zaman kötü bir şey, özellikle de ölüm gelmeyen başkahramanıymışım gibi davranmam konusunda başımın etini yerdi. Çünkü günü kurtarmak için bir kahraman gerekirdi. Fakat kafamdaki gürültü sessizleşti ve telefonun diğer ucunda bugün, on sekiz yaşımda öleceğimi söylemek için bekleyen müjdeci vardı.

Vay canına, ben gerçekten...

Telefonu açmak istemiyordum... Babamın odasına koşup yoğun bakıma girmek için ne kadar yanlış bir zaman seçtiğiyle ilgili yastığına küfretmeyi ya da beni doğururken ölen annem bana erken ölüm biçtiği için pencereye koşup bağırmayı tercih ederdim. Telefon neredeyse otuzuncu kez çaldığında bugün bir ara olacak şeyi daha fazla ne yok sayabilir ne de ona karşı koyabilirdim.

Bağdaş kurduğum bacaklarımın üzerindeki dizüstü bilgisayarımı kenara itip yataktan kalktığımda başım çok fena dönüyordu ve yana doğru sallandım. Masama giderken kendimi zombi gibi hissediyordum; yavaş ve yürüyen ölü misali.

Ekranda tabii ki ÖLÜM-HABERCİSİ yazıyordu. Titriyordum ama Konuş tuşuna basmayı başarabildim. Hiçbir şey söylemedim. Ne söyleyeceğimden emin değildim. Sadece nefes aldım çünkü içimde yirmi sekiz binden az nefes kalmıştı, kısacası son nefeslerimi korkmadan, huzurlu bir şekilde değerlendirmeliydim. "Merhaba, ben Ölüm Habercisi'nden arıyorum. İsmim Moonbin. Orada mısın Minho?"

Minho... Kulağa çok seksi geliyor...

Benim adım Minho değildi.

"Yanlış kişiyi aradınız," dedim Moonbin'e, Kalbim yatışsa da Minho denen kişi için üzülüyordum. Gerçekten. "Benim adım Jisung." Babamın ismiydi ve ismini devam ettirmemi istiyordu. Bunu ancak çocuk sahibi olacaksam gerçekleştirebilirdim ki hiç sanmıyorum.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 01 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Last letterHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin