"Ben senin nişanlınım," dedi anayasa maddesi sayar gibi. "Ve bu geceden sonra kocanım.""Sana yemin ederim ki sen benim hiçbir şeyim olamayacaksın." Dedi genç kız üstünde ki gelinliğe aldırış etmiyormuşcasına net bir sesle.
"O zaman ölürsün," dedi genç adam bozuntuya vermeden.
"Olur."
And içmişti ne olursa olsun bu adamın karısı olmayacaktı. Nefesi kesilse dahi koynuna girmeyecek, onunla ömrünü heba etmeyecekti. Töre neye karar verdi bilinmez ama onun kararı netti. Düşünceleri birbiriyle boğuşurken adam onu duvara itti. Çarpmanın etkisi bedeninde acıya sebep olsa da umursamadı.
"Kudurma böyle," dedi sahte bir gülümsemeyle. Niyeti onu kışkırtmaktı. Belki düğünden hemen önce bir terslik yapar kaçmasına gerek kalmazdı. Ama yöresinde kadınların dayak yemesi pek de olağanüstü bir şey sayılmazdı.
"Sen canına susamışsın," dedi adam.
"Vursana," dedi genç kız dişlerinin arasından. Adam mesafeyi kapatırken elleriyle ittirmeye çalıştı ama yeterli olmadı. "Uzak dur benden."
"Durdur o halde," halinden memnun bir tavrı vardı. Mutluydu bu geceden sonra bu kızı kendine köle edecekti. Yaptığı her bir saygısızlığı, her bir kelimesini not almıştı. Sabırsızlıkla günün bitmesini bekliyordu. Ömrü boyunca ona öyle sancılı bir hayat yaşatacaktı ki, bir ağa oğluna karşı koymanın nasıl bir yükümlülük olduğunu gösterecekti.
Genç kız çırpınsa da çıkamadı aradan. Kararı git gide daha da netleşiyordu. Ya kaçacak ya da bu adamı sonsuzluğa uğurlayacaktı. O düşüncelerin içinde ruhunu asarken adamın dudakları kızın boynuna değdi. İrkildi, gözlerini kapattı. "Dayan," dedi içten içe. "Bu son."
Bu adamın ilk tacizi değildi. Aylardır bununla cebelleşiyordu. Her fırsatını bulduğunda onu bir şeylere zorluyor, bedeni üstünde hüküm sürmeye çalışıyordu. Genç kız bir yere kadar dirense de gücü yetmiyordu. Nişanlısı olduğu için de bu konuda ekstra avantajlıydı. Ailesine söylemeye kalksa muhtemelen ayıplanacak, hatta karşı koyduğu için azarlanacaktı. Kendi içinde yılmaktan yorulmuştu. Adam dudaklarını boynunda dolaştırıp gelinliğin altında saklanmış kalçalarını sıktı. Elleri sabit bir yerde durmuyordu. Göğüslerini elliyor gelinliğin müsaade ettiği kadarıyla sahiplik kuruyordu.
"Yeter," dedi kız bıkkın bir sesle. Ama durmadı. "Sana yeter dedim!" Diye bağırdı.
"Kes sesini," dedi adam boğuk bir sesle. "Geceyi beklemek zorunda değilim."
"Hayır zorundasın rahat bırak beni,"
Gelinliğin fermuar sesi odada ki gergin havaya karıştı.
"O fermuar biraz daha inerse bağırırım," dedi sert bir sesle.
Adam gülümsedi, nefesi boynuna değdiğinde irkildi kız. Kafasını kaldırdı ve kızın gözlerine baktı.
"Ne diye bağıracaksın söylesene? Kocam bana dokunuyor diye mi?"
"Kocam değilsin," dedi genç kız tıslarcasına.
Adam ellerini saçlarının arasına daldırdı ve dağıttı.
"Her neyse," dedi. "Geceyi bekleyebilirim."
Odada duran aynaya döndü ve kıravatını düzeltti.
"O gecenin sabahını..." Dedi sonda kendini zor tutmuştu.
"Bende bende," dedi aynadan yüzüne baktı. Ve kaşlarını havaya kaldırıp tekrar gülümsedi. "Seni."
Yutkundu.
Komik değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SINIRDAKİ YABANCI +18
General FictionBU HİKAYENİN BİR ÇOK KISMINDA RAHATSIZ EDİCİ İÇERİK BULUNMAKTADIR. "Teninde bir ilkbahar havası ama için kar kış. Gözlerin yorgun, ruhun darmadağın. Korkuyla baktığın bu yollar senin kaderin, bu gözler senin katilin." Bakışlarında bir kasvet, kehane...